15 Eylül 2023 Cuma


KABİR VAKASI
De haydi söyleyeyim...
Malumunuz efendim, bir kabir vakası var... Teferruatını yazmaya gerek görmüyorum, herkes biliyor. Kadim bir tanışım ve tabii dostluğuna, "Hocam, bunu da bir unutmasanız..." dedi... Hiç kimsenin kirli sayfasını"es" geçmemişim demek ki, bu benim için iyiye işaret... Biraz yazar olunca, "Neden bunu yazmadı?" diyenin haddi hesabı olmuyor, maalesef. Kimi dostluğuna, kimi puştluğuna söylüyor, o da öyle. Tanışım ise şimdilik hem şöyle, hem böyle...
Açtım ağzımı ve söyledim; aynen kaydıdır. Alın size o konuşmada söylediklerim:
"Yazdım ama fark etmediniz yahut işinize gelmedi... Din istismarının birilerinin mezhebi olduğuna kadar yazdım. Özelden istiyorsunuz tabii... Hoşunuza gitmeyen bir Fetöcüyü yahut Deaş militanını rezil etsem, vicdanınız rahatlamış, ben de vazifemi yerine getirmiş olacağım. Malum olayda cesedine ceza reva görülen kadıncağız hakkında tek söyleyeceğim şey öldüğüdür. Bir tür sapıklık hakkında, maalesef cürme muadil bir söz bulamıyorum. Bazen böyle olur, elini kaldırır vuramazsın, bu da o tür fiillerden.
Bu konuda acayip incelik gösteren kalemşorları ise şaşkınlıkla seyrediyorum... Kalemşor, adı üstünde ya kiralıktır, ya satılık... Üçüncü ve en vahim ihtimal de pazar arıyordur. Bu üçüncülerden daha tehlikelisini görmedim, herkese yatar, herkesle yatarlar; kalemleri tutulduğunda da profesyonel fahişeliğe terfi ederler. Şimdi dostuma dönüyorum... Yıllardır ve 'sert olmuş' dedirttire dedirttire, birilerinin hakkında somut verilere dayalı ne tahkiklerde bulundum. Kalemşorların alayı; enteller, danteller ve kırıklar... 'Sert olmuş' diye kıvranarak, benim ileri görüşlülükle tespit ettiğim din tacirlerinin safına geçmişti, elan da öyleler. Çünkü onlarda makam vardı, para vardı, imkan vardı; azıcık da istismar olsun, n'olacak? Parsadan, arsadan, ayni yahut nakdi herkes payını alırdı... Diyeceğim o ki: dirilerin hayatını çekilmez kılmak için her yol mübah, her yola varsınız, icabında yarışır, icabında kırışırsınız... İş böyle sansasyonel düzlemde at oynatmaya müsait bir vakaya gelince adab-ı muaşeretin sultanı, beynelmilel temsilcisi hümanist kesilirsiniz.
Bunlara zamanında benimle beraber tepki gösterseydiniz, pohpohlamasaydınız, bu tür bir sapkınlık da yaşanmayabilirdi. Usta din tacirleriye iş tutup, sapıklığı meşhud olana taarruz bana yakışmaz dostum! Bunu gelinen normal bir sonuç değil, işaret fişeği olarak görüyorum. Yarın, el birliğiyle işinize gelmeyen sözler söyleyen bir müslümanı Yukarı Tekke'ye bile gömdürmezsiniz."
Dostum ne yaptı dersiniz?
Müsaade istemeden kaçtı... Yine sert yapmıştım galiba...
Hadi yumuşatalım... Biz insanız... Ham maddemiz topraktır... Kabili kabul eden toprağın yüzünün yumuşaklığından, en katı kalplilerin bile nasiplenmesini dilerim... 15 Eylül 2017

RESMİ DERVİŞLİK
Cuma işleri var ya tv'de, orada denk geldi."Zulme sabredersen günahların silinir!" diyor muhterem, halk huzurunda...
Yaşadın mı?
─ Hayır.
Kalem misin, Silgi misin?
─ Estağfirullah!
Peki ne diye, böyle bir işe girilir? Çok boyutlu mühendislik.
Mâlum, resmî dervişlik de işte böyle bir durumdur!
Evet, resmî ve soğuk mühürle icazet belgelidir...
Tıpkı düz ve belgeli teologun, güncel iktidar söylemini halka onaylatması gibi...15 EYLÜL 2019

  

MÜSAADELİ MUHALİF
Ucuzluk şu: Bir şehre davet edilince, valizinizi elinize alıyor ve orada yalnızca semiz ve muktedir "lale devri" çocuklarıyla hemhal oluyorsunuz. Bu derin bir "kültürel uşaklık"tır.
Meclisleriniz irfan değil; riya ve gösteriş harmanı. Ne yazarsanız yazın sizi "bizim oğlan" der ve hoş görürler. Arada bir sergilediğiniz "müsaadeli muhalif" tavırlarınız, "bıçkın oğlan" rolünden ibarettir.
Zalimi en azından seçmek ve bertaraf etmek gibi bir derdiniz olmadığı gibi, ucundan kulağından nemalandığınız da oluyor. İşte bu, "epistemik cüruf"un yapılaşmasıdır, belki kemikleşmiştir. 

8 Eylül 2023 Cuma

ŞEHRİN MAYASI İNSANDIR.
Bir kadim şehre tek çivi çakacaksanız yüz kere düşünmeniz gerekir/gerekirdi.
Şehirciliğin cetvel, pergel, gönye takımıyla yapılageldiği yer olmamalıydı bu ülke.
Söyler misiniz, tarihin kebap dükkanı haline getirilmesine hangi işgal kuvveti sebep oldu?
Sonra da mezkur hendese hacetlerine mütenasip insanlar, bu kimliğini kaybetmiş şehirlerin kalıbına döküldü...
Buna kent diyoruz.
Şimdi, aziz dostum,
Şehrin öbür ucundan gelip hakikati söyleyen adamların olmayışına neden şaşalım ki...
Şehrin mayası insandır.

6 Eylül 2023 Çarşamba

ŞİRKETTEN ETİKETLİ DÜNYA MAKETİNE
KARŞI OKUDUĞUM ÇİÇEKLİ MANZUMEDİR

Şirketleyin birbirinizi icazetliler kalsın,
Sokmayın pazara narhınıza uymayanı;
Şah kelimelere mevsimlik tenzilat uygulayın,
Helal kılın çaktırmadan besmelesiz alanı.

Kâğıt kör kuyuya düştü oyun kurun ışıktan
Siz varın üstün tutun insan dışı efekti;
Sadrından işiteni sağır sayın doğuştan,
Alnınızda çatlasın bir fiyat etiketi…

Yorgun düşmüş taşları bazıları yosunlu
Bilsen kaç kez can verdi kale gibi âşıklar;
Dünya maketiniz de gerçekten pek efsunlu,
Hırka olmaya hırka içerusunda kim var?

Yakamıza yakışmaz madalyon olsa dünya,
En fazla daldan düşmüş bir çiçeği bağlarız;
Irmakla aran yoksa tersine yüzemezsin,
Biz denizi aşsak da ufka doğru bakarız.

 

10 Eylül 2018, 16.07 ─ Sivas

4 Eylül 2023 Pazartesi


“ANKARA’NIN TEMELİ SİVAS’TIR!”

 

“Anadolu’nun en emin yeri…” sıfatı Amasya Tamimi’nde Sivas’ı tanımlamak için kullanılmıştır. Sahih metinde “bil-vücûh en emîn mahalli olan Sivas’ta…” biçimindedir. Vücûh, yüzler, çehreler, ileri gelenler ve satıh anlamlarını taşımaktadır ve özenle seçilmiştir… Çünkü hazırlayanlar gerçek kurmaydırlar, Amasya Genelgesi gibi önemli bir metinde harc-ı âlem kelimeler kullanmazlar. Ancak bu ifade, tarihî vesikaların anlamını zayi etmeye kadar varan acayip bir sadeleştirme marazına tutulmuş özetçi tarihçiliğin kurbanı olmuştur. Özetçi tarihçilik, özellikle de “İnkılâp Tarihi” tarihçiliğine hâkim bir üslup olmuştur. Özetin özeti, özetin de test seçeneğine dönüştürülmüş hapı derken, “öz” tamamen kaybolmakta ve ifade “Sivas’ta bir kongre düzenlenmeye karar verilmiştir” kuruluğuyla karşımıza çıkmaktadır. Hani koşullar(!) müsaade edecek olsa, Sivas’ın adı neredeyse hiç geçirilmeyecektir; tarihte bazı önemli olayların içinde geçtiği şehirle anılması bir teamül olmuştur; özetçi inkılâpçılar da mecburen bu teamüle uymak zorunda kalmıştır.

Sivas, vatan sathında millî refleksi en kuvvetli insanlarla dolu bir şehirdir; bu özelliği günümüzde de birileri tarafından pekâlâ bilinmektedir. “Milli bütünlüğün tehdit ve tehlike altında(!)” olduğuna dair aşırı tahrik ve yönlendirmeler “Ayranı çabuk kabaran” Sivaslıların bazen feci şekilde canlarının yanmasıyla da sonuçlanabilmektedir. Sivas’ın en belirgin ve ona Vilayet-i Anadolu unvanını kazandıran özelliği rengini hemencecik açığa verişidir. “Efkâr-ı umumî”nin ne yana estiğini anlamak isteyenlerin, kamuoyu yoklamalarına bakması yetmez, Sivas halkının temayülünü de yoklamalıdır. Sivas’ta tavan yapmayan siyasi hareket, tüm ülkede tabana vurmuştur; istisnası yoktur. Mustafa Kemal Paşa memleketin genel temayülünü, kararlara verilen tepkileri ölçmek için de özellilikle Sivas’ı seçmiş ve kongre sonrasının ön hazırlıklarını burada tamamlamıştır.

Kargaşa ve şaşkınlığın hâkim olduğu, vatanın selametini isteyenlerin bile ayrı tellerden çaldığı bir ortamda, Sivas’a teveccühün arka planında genel hatlarıyla, Mustafa Kemal’in baş tuttuğu harekete bir temayül ve desteğin oluşudur. Pekçoğu İttihatçı şehir seçkinleriyle beraber Sivas halkı bil-vücûh Paşa’yı desteklemişlerdir. Muhalifler elbette vardır ve onlar dahi hain olmayıp, bağımsızlık için başka çözüm arayanlardır. Sivas Kongresi'nde seçilen altı kişi, Erzurum Kongresi'nde seçilen dokuz kişi ile cem edilerek “Milli Temsil Heyeti” oluşturulmuştur. Temsilciler, Millet Meclisi faaliyete geçinceye kadar memleketin idaresini üstlenmiştir. 2 Eylül 1919’da Mustafa Kemal Paşa'nın gelişinden, bu çekirdek meclis hüviyetindeki heyetle Ankara'ya hareket ettikleri 18 Aralık 1919 tarihine kadar, Sivas resmen değil ama fiilen ülkenin geçici başşehridir. Başşehir tecrübesine zaten sahip olan Sivas, üç aylık bir dönemde çok önemli bir görev ifa etmiştir; bu süre, Kongre kararlarının gerçek anlamda mayalanma sürecidir.

Sivas, müstakbel Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk payitahtıdır. Vatanın kurtuluşuna dair en keskin ve kesin kararların alındığı kurultay sonrası günlerde, böbreklerinden rahatsız olan Mustafa Kemal’e özel ihtimam gösterilmiş; şehir eşrafı, yumuşak içimli Kepenek suyu taşıyarak tedavisine yardımcı olmuşlardır. Paşa Ankara’ya geçtiğinde Sivas’ın başkentliği sona ermiştir. Meclisin açıldığı 23 Nisan 1920 itibariyle de Ankara fiili başkenttir. Mustafa Kemal, paşa olarak uğurlandığı Sivas’a Atatürk olarak 13 Kasım 1937’de son uğradığında “Bir milletin kurtuluşunu sağlayan kararlar burada alınmıştır!” sözüyle Sivas’ı taltif etmiştir. Pek meşhur ve maruf “Cumhuriyet’in temelini burada attık!” vecizesinin aslı bu olsa gerektir. Bu biraz da devrin siyaseti icabı sadeleştirilmiş ibare, doğum tarihi 13 Kasım 1937 olan ifadenin galat-ı meşhurudur; kullanılması yerinde olup, hakikate de muhalif değildir.

Yazının başlığı olan “Ankara’nın temeli Sivas’ta atılmıştır!” mecazına gelince; tarihi hiçbir kaydı yoktur, çünkü henüz ve bizzat yazarınız tarafından telaffuz edilmiştir; hakikate muhalif olması şöyle dursun, Sivas’ın hakkı olan bir hakikattir. Ankara iktidar ve bürokrasisinin Sivas’a bakarken, daha bir dikkat ve rikkatle bakmalarını isterim. Atatürk’e ve Cumhuriyet’e olan vefasının az da olsa karşılığında Sivas’ın yüzünün daha güleç olması gerekmez miydi? Mazi geçti, ama bugünün siyasilerine ve Sivaslı bürokratlara söylenecek çok söz var; özellikle de “Beraber yürüdük biz bu yollarda” şarkısının, karşılığını bu şehirden fazlasıyla alanlara… Fazlasını söylemeye elbet mecalim de vardır, şecaatim de; boğaz dokuz boğum ve söz de artık dokuzuncu boğumdadır. Bakiye diyeceklerimi uygun zemin ve zamanlarda dile getiririm, bir siyasetçi vasfıyla değil; hak talebi ve haksızlığa karşı durma adına, mutlaka dile getiririm…

Eeee Sivasîler, hani bir de sık sık kendi aranızda “Atatürk Sivas’ı niye başkent yapmadı?” diye hayıflanıp durursunuz ya… O derin akan sualin cevabını buldum galiba! Paşa, şehrin muhteşem tarihi dokusuna kıyamamış, eğer başkent olursa bu güzelliklerden eser kalmaz diye düşünmüştür ve Sivas’ı kongre için münasip gören dehasını, bir kez de Sivas’ı başkentlik için tercih etmeyerek göstermiştir. Atatürk Sivas’ı bu haliyle ziyaret etse, üzülür ve farz-ı muhal, “Keşke başkent yapsaydım!” derdi. Çünkü Sivas’ın her yeri tarih iken, en yakın tarihinin bile keşfi mümkün olmayan bir şehir haline gelmiştir. Tarih derken üç beş medrese ve mütegallibe konağını anlıyorsanız, sözüm yok. Ben serapa sivil bir âdemim ve sivil mimariden bahsediyorum.