AZİZ RİCALE ACİLEN BİR TÜRBE LAZIM
Meşkuk bir eyleme, "Bırakın bu işe bilim karar versin!" tarzında bir meşruiyet açma numarası da vardır. Bilim sanki ismet sıfatına sahip.
"Bilim kimdir?" sorusunu yıllar önce bilimciler meclisinde dile getirdiğimde acayip taarruza uğramıştım. Öznesiz eyleme fail-i meçhul denir. Sonra hakikati bu meçhul faillerden menkul bilgilere iman(!) bilimin gereği olur. Kalpazanlığın bilimsellik kılıfıyla yürütülmesi bu şekilde mümkün olur. Bu dünyadaki genel ahvaldir; özel duruma ise Aziz Vlas Sivasî(!) mevzusu tam ders okutulacak türden bir ibrettir. Akademik soslu savunucularına, kültür adamı olarak şehre kakalanan destek kuvvetlerine bakınca şaşırmamıza mahal yok aslında. Bunlar yeni değil, hep böyleydiler.
Önce inceden inceye seçilen bir şehirde, mutena bir muhitte olmayan bir Aziz mezarı icat ettiler, arkasından Azizi muazzez ettiler, şimdi sıra türbe dikmeye geldi.
Çalıştay ne demek? Kabasını söyleyeceğim söyleyemiyorum. Kaht-ı rical olmasa, gerçekten başımızdaki yöneticiler rical olsaydı, "Kapatın bu konuyu!" der ve iş başladığı yerde biterdi. Mevzunun evveliyatını bilenler mutlaka vardır. Bu iş yeni değil yani.
Dinin istismarına karşı insanları güya korumak için laiklik icat edildi ama bilimin istismarına karşı bizleri koruyacak bir yasa yok.
Yasa olmayınca sorumluluğumuz elbette kalkmaz; çünkü ahlak vardır. Namuslu adamların yasayla genellikle işi olmaz. Bir fiili gerçekleştirirken kanuna uyup uymadığını soruşturarak başlamak namuslu adamların işi değildir.
Namuslu olun!