28 Ağustos 2013 Çarşamba

SURİYE VE MAZLUMLARI

Belki bu satırları okuduğunuzda Suriye’deki belli askerî hedefler müttefiklerce vurulmuş olacaktır.
Müttefikler: ABD ve İngiltere ve sair batı ülkeleri…
Bu müttefikler o veya bu vesileyle bir Ortadoğu ülkesini vurmaktadır. Vurduğu hedefler hep askerî hedefler değil ne yazık ki… ABD adeta savaş talimi yapar gibi öldürüyor, çalıyor, tecavüz ediyor, işkence ediyor… Irak bu konuda en kötü örnekti, zalim bir diktatörü bahane ederek Irak’a giren ABD oraya barış demokrasi götürmediği gibi, iç savaşların kucağında bıraktı ve çekildi.
Saddam iğrenç bir diktatördü, Beşşar Esed ondan da beter…
Kendi şehrini, tebaasını bombalayan bir devlet ve devlet başkanına merhamet edilmez…
ABD Irak’a saldırdığında tezkere çıkartmayarak bizi bu zalim müttefikin şerrinden kurtaran o günün parlamento kadrosunu daima minnetle yâd etmemiz gerekir. En azından Amerikan askerlerinin iğrenç fiillerine ortak olmadık, hiç olmazsa Irak halkının yüzüne bakabilecek yüzümüz var.
Saddam’ın ne zulümler işlediği unutulmaz ama lütfen ABD girdikten sonraki Irak’a bakın ve Saddam’a fatiha okuyun…
Şimdi yaklaşık aynı durum… Zalim bir diktatör ve kitlesel katliamlar var; biz zavallı dünyalılar zulmün tescilli markası ABD’den zulmü durdurmasını bekliyoruz…
Galiba zalim olan bizleriz; Amerika’da bize zulüm olarak gönderilen bir doğal afet…
Bizleriz derken bütün Ortadoğu/İslam ülkelerini kastediyorum…
Suriye’ye birkaç bomba atılır ama Esed gitse de, gitmese de sular durulmaz. Temennim demokratik seçime gitmeleri, mezheplerin ve etnik farklılıkların beraber yaşama azmini göstermeleridir. Bu insan malzemesiyle o kadar zor ki, bu zorluğu Türkiye’nin beşeri coğrafyasında yaşayan ve yaşananlardan biliyorum.
Zalimi/zalimleri gayet iyi tanıdık. Bizlerce sorulması, sorgulanması gereken mazlumluk ve mazlumlardır…
Mazlumlar bunu hak ettiler diyemeyiz elbette, insafsızlık olur…
Ama mazlum konumuna düşme nedenleri adil olmaları, dürüst olmaları, özetle kâmil manada müslüman olmaları mıdır?
Bu soru beni çok rahatsız ediyor…
Daha doğrusu verdiğim cevap rahatsız ediyor…

Sahi biz mazlumlar niceyiz?

Bizim Sivas, 28 Ağustos, 2013

20 Ağustos 2013 Salı

KOD ADI GEZİ-TE

Mahalli basının kuvvetinin elbette farkında olanlar var…
Daha doğrusu medyanın nelere kadir olduğunu görenler derslerini iyi öğrendiler…  Ayrıca Atlantik’in öbür yanında da müktesebat ve ufuklarını genişlettiler.
Müktesebat dediğim hile hurda işlerinde kullanılan teknik ve operasyonel bilgiler…
Ufukları nedir?
Kısadan söyleyelim iktidar… Yani para, yani makam, mansıp vs.
Din bu işin neresinde derseniz, katmadeğer olarak kullanılır tereddüdünüz olmasın. Katmadeğer ne kadar yüksek volümlü olursa, yalanlar da o kadar inandırıcı olur.
Basın artık gazete değil, yani kâğıt değil… İnternet icat olalı beri gazetecilik sanal âleme kaydı. Dev gibi gazeteler de elbette farkındalar ve internet âlemine de yuvalandılar. Oradan cümle âlemle paslaşıyor, hatta ülkelerin genetiğini okuyorlar.
Yanlış bir adlandırma olarak “Ulusal Basın” dedikleri çapraz ilişkiler malumunuzdur…  Candaş yandaş tartışmalarını boş verin, Mısırdaki Sisi Darbesinde medya kalemşorlarına bir bakın, medyanın yeni patronajını anlarsınız.
Parayı veren düdüğü çalar ve çoğu meşhur gazeteci-yazar da düdüktür.
Ama demokrasilerde sadece merkezi kuvvetlerin değil, sayı üstünlüğüyle taşranın üstünlüğü de giderek açığa çıkmıştır.
Lafı uzatmayalım taşra basını tüm dünyada ve yurtta keşfedilmiştir, müstakbel bir siyasi yapılanma için de birileri düğmeye basmıştır ve kanun kuvveti kullanılarak az çok ciddiyet arz eden gazetelere boyun eğdirilmiş, naylon gazeteler şirketler vasıtasıyla kartelleşmeye yönelmiştir. Evet, ebatları küçük ama gelecekte sağlayacağı çıkarların büyük olacağı hesaplanıyor. Eğmeyenler ise linç edilme yoluna gidilmektedir.
Okyanusun öbür yanının fedaileri, Alamut Kalesi’nin fedailerine benziyor.
Modern zamanların afyonu paradır, para ise kudret demektir.
Verirler sıradan bir muhbire yahut alt düzey bürokrata on lira; ki ona göre bu çok paradır. Muhbir de kendini gazeteciden sayarak muhabirliğe başlar.
Tabii burada on liraya tav olan muhbir, operasyonculara büyük çıkarlar ve siyasî güç sağlayacaktır.
Operasyon, gardiyan gibi bürokratlar eliyle uygulanır/uygulanmaktadır.
Dünya çok değişti çok, bizim şehir de… Lakin değişim hesaplar ve beklentiler doğrultusunda gerçekleşmeyebilir. Çoğu kere de öyle olmuştur.

Bu hesap da döner ve tezgâhçılar kıçının üzerine oturur. 

19 Ağustos 2013 Pazartesi

MECCANEN

Meccanen diye bir şey vardır sayın müdür…
Ve meccanen diye bir şey vardır saygıdeğer ortaklar…
Evet ortaksınız.
Belki en tepenizdeki umum müdürün temsilcisisiniz; ama ne olursa olsun kaderde, kıvançta, tasada ortaksınız. Akçalı işleri mi? Gizlidir ama sen de mustafasın yani: Seçilmiş, şehre gönderilmiş bir adamsın. Kimbilir, belki seni buraya gönderen kuvvet sırf şu yaptığın işleri yapmak için seçmiş ve göndermiştir. Sana git; şunlarla irtibata geç, şunlarla şirket ol, filan gazeteyi oku, falan otlangaçta köfte ye demişlerdir.
Olmayacak iş değil.
Şuna bak ulan!
Şehirdeki bazı bürokratlara beni soruyormuş… Hani kendisi ehli cemaat, ehl-i tarik, ehl-i salat, yani kurtulmuş bir adam, hem bu dünyada hem ahirette.
Ama bu şehir böyledir; dağdan gelenlerle, içimizdeki “birleşikler” el ele şirket halinde yaşarlar. Üstelik utanmadan her türlü pis işi de yapar ve akşam da “medrese” adını verdikleri apartman dairesinde hakk için(!) ders okurlar.
Evet, meccanen diye bir şey vardır; sizin asla bilemeyeceğiniz ve tadamayacağınız.
Ve herşeyin ötesinde dostluk diye bir şey vardır.
Herkes sizin gibi değildir yani müdür ve ortakları…
Ve herşeyin ötesinde sıradandan da aşağı bir düzeyde bu ilde saltanat süren iktidar mensupları. Bakanlar, milletvekilleri, başkanlar ve yamaklar… Bu hasta şehre hizmet eden sıradan hastabakıcı gibisiniz.
Söylediğim her şey meccanendi ve dostlukla ilgiliydi. E tabi eski dostlar müsabaka seyreder gibi yazdıklarımı okudular ama eski dost değil onlar; eskiden dosttular.
Bu tam bir güruhlaşma halidir işte bela da bu noktada gelir.
İşin garibi hesabı olan da bizimle görür.
Yiyenler, içenler, ortaklar, oynak ve kıvraklar yeni duruma göre konum belirleyerek yaşarlar.
Aslında bu adamlar, aha bu şehrin hem tarihi hem de talihidirler ve tabii gelecekleri de.

Hepinize hayırlı olsun…

MISIR İÇİN ANALİZ

Basınımızın güzide yazarları analiz yapıyor.
Güzidelerin yüzde yüze yakını da sahtekâr ve analizleri de sahtekarca… Kulaktan dolma ve “ordan burdan şurdan” okuyup üfürüyorlar. İçlerinden daha ilk gün İhvan'a şiddetten uzak durmayı tavsiye edenler bile oldu.
Bir de bu büyük gazetelerin her birinin televizyonu var; aynı meyanda yazılarını sözlü olarak oradan okuyorlar.
Hayır, Cengiz Çandar gibi malum birini kastetmiyorum; genel vasat bu.
Bir de analiz oluyor yazdıkları. Ulan bu yazdıklarınız malumat olarak ansiklopedilerde, hatta Google’da var. Sizden daha etkili ve daha sağlam istihbarata sahip ecnebi gazeteler de yazıyor. Peki, siz neyin analizini yapıyorsunuz?  Aslında “Kimin için yapıyorsunuz?” diye sormalıyım; çünkü isminizi kapatıp okuduğumda kim olduğunuzu, kime yazdığınızı anlayabiliyorum. Yani iddia edildiği gibi objektif filan değil, tam anlamıyla tarafsınız. Tabii evvela cüzdanınızdan tarafsınız asla sert cümle kurmaz, en vahim olayı bile kahve höpürdeterek yazarsınız. Bazıları için hatta büyük yazarsınız.
Mısır hakkında yazdıklarınızı utanç verici buldum… Şimdi tek tek örnek vermek istemem, versem de hiçbir anlamı yok, çünkü piyasa tam sizin piyasanız.
Mısır için analize değil, duaya ihtiyaç vardır.
Herşey o kadar net ki: Küfür tek millet, müslümanlar her açıdan zebun.

Allah, zalimlere fırsat vermesin!