SÜLEYMAN DEMİREL YAZISI
Merhum babam Demokrat Partiliydi,
hem ateşli mizaca sahipti…
Ailece de değil, tekmil sülale, her
biri bir yere dağılan aşiret hep öyleydi.
Menderes’in idamı çok kara bir
gündü, dışarıda davul, içeride ağıt sesi vardı; evin perdeleri kapalıydı.
İlkokula başladığımda Demokrat
Parti yoktu, Adalet Partisi vardı ama hissedilebilir bir baskı hâlâ vardı
üzerimizde. Cevap verecek takati bulduğunda halkın Demokrat Parti zemini,
Adalet Partisini iktidara getirdi. Babam da saf tuttu ve harıl harıl çalışmaya
başladılar, aynı iştahı bir de Milli Selamet Partisi’nin oluşturduğu dalgada
görmüştüm.
Adalet Partisi milletvekilleri
ile samimi idiler, doğrusu onlar da samimi insanlardı. Tabanla ilişkilerini
sağlam yürütürler, makul her isteklerini yerine getirirlerdi. Babamın eli kolu
dönüyordu ve Süleyman Demirel ile de tanışmıştı. Adalet Partisi babam gibi
insanlarla seçim kazanıyordu, bir tür halkla ilişkiler bu şekilde yürüyordu. Babamın
arkadaşlarının çoğunu tanıyordum, iyi insanlardı; siyasi görüşlerimiz değişse
de dünya görüşlerimiz farklı değildi. Ufaktan şakalaşırdım ama hiç birini hiçbir
zaman kırmamaya gayret ettim. Sağ kalanları da çok az zaten.
Süleyman Demirel dünyayı
değiştirdi, hakkında çok şey söylenebilir; benim tavrım ölüm karşısında en
münasip cümle ile dua etmektir. Sükût edip, sadece “İnna lillahi ve inna ileyhi
raciun.” ayetini okumak da sağlam bir mukabele olabilir müşterek kaderimize
karşı. Süleyman Demirel, ilk gençliğimizden başlayarak hayatımızda önemli yeri
ve rolü olan bir siyasi hareketin başıydı. Yaşamışız ve geçmiş diyelim, şu an
başka söz gelmiyor aklıma, içimden tarafsız ve renksiz bir fikir de geçmiyor.
Babam ve arkadaşlarını ona
bağlayan önemli gördüğüm bir hususu anlatayım. Süleyman Demirel, kendini oraya
taşıyan halk adamlarını ismiyle tanırdı. Milletvekillerini, bakanlarını aşan ciddi
bir müşkülatları olduğunda el attığı da olurdu. Partinin il binasına girerken
babamı görmüş ve meselâ, o kadar kalabalık arasında “Gazi Efendi nassın, eyi
misin!” deyip, hatırını sormuştu. Babam eşinin, dostunun çok işini yapmış, hastasına,
işsizine o vasıtayla el atmıştı.
Milli Nizam Partisi’ne babam
rahmetlinin meyli, Milli Selamet’ten fazlaydı… Biz genç kuşak ise AP zemininden
anında ve sert koptuk, biraz da babamların kuşağına sert dalmıştık. Mason Demirel’e
çakarken, onların mazilerini incittiğimizin farkına varamamıştık. Sonra sonra babam
da, arkadaşları da bize hak verdi ve yolu da, sözü de bize bıraktılar. Biz de
politikanın ne menem bir şey olduğunu anladık, politikayla yakın irtibatı
sürdürenler oldu ama ben, seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli(!) deyip, ırak
durdum. Aslında yaşlandık. Yaşlanma faslı yalan olabilir, daha çok yorulduk.
Bu kıssadan, “Halk Adamı” profili
çizerek yıllarca ülkeyi yöneten Süleyman Demirel’in, iletişim biçiminin hisse
olarak kalmasını dilerim. Özellikle Ak Parti’ye karşı tabanda başlayan belirgin
bir soğuma, lakaytlık ve derece derece yabancılaşmanın ipuçlarını da
barındırıyor olabilir o hisse…
17 Haziran 2015, 10.49
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder