17 Haziran 2015 Çarşamba

SÜLEYMAN DEMİREL YAZISI
Merhum babam Demokrat Partiliydi, hem ateşli mizaca sahipti…
Ailece de değil, tekmil sülale, her biri bir yere dağılan aşiret hep öyleydi.
Menderes’in idamı çok kara bir gündü, dışarıda davul, içeride ağıt sesi vardı; evin perdeleri kapalıydı.
İlkokula başladığımda Demokrat Parti yoktu, Adalet Partisi vardı ama hissedilebilir bir baskı hâlâ vardı üzerimizde. Cevap verecek takati bulduğunda halkın Demokrat Parti zemini, Adalet Partisini iktidara getirdi. Babam da saf tuttu ve harıl harıl çalışmaya başladılar, aynı iştahı bir de Milli Selamet Partisi’nin oluşturduğu dalgada görmüştüm.
Adalet Partisi milletvekilleri ile samimi idiler, doğrusu onlar da samimi insanlardı. Tabanla ilişkilerini sağlam yürütürler, makul her isteklerini yerine getirirlerdi. Babamın eli kolu dönüyordu ve Süleyman Demirel ile de tanışmıştı. Adalet Partisi babam gibi insanlarla seçim kazanıyordu, bir tür halkla ilişkiler bu şekilde yürüyordu. Babamın arkadaşlarının çoğunu tanıyordum, iyi insanlardı; siyasi görüşlerimiz değişse de dünya görüşlerimiz farklı değildi. Ufaktan şakalaşırdım ama hiç birini hiçbir zaman kırmamaya gayret ettim. Sağ kalanları da çok az zaten.
Süleyman Demirel dünyayı değiştirdi, hakkında çok şey söylenebilir; benim tavrım ölüm karşısında en münasip cümle ile dua etmektir. Sükût edip, sadece “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.” ayetini okumak da sağlam bir mukabele olabilir müşterek kaderimize karşı. Süleyman Demirel, ilk gençliğimizden başlayarak hayatımızda önemli yeri ve rolü olan bir siyasi hareketin başıydı. Yaşamışız ve geçmiş diyelim, şu an başka söz gelmiyor aklıma, içimden tarafsız ve renksiz bir fikir de geçmiyor.
Babam ve arkadaşlarını ona bağlayan önemli gördüğüm bir hususu anlatayım. Süleyman Demirel, kendini oraya taşıyan halk adamlarını ismiyle tanırdı. Milletvekillerini, bakanlarını aşan ciddi bir müşkülatları olduğunda el attığı da olurdu. Partinin il binasına girerken babamı görmüş ve meselâ, o kadar kalabalık arasında “Gazi Efendi nassın, eyi misin!” deyip, hatırını sormuştu. Babam eşinin, dostunun çok işini yapmış, hastasına, işsizine o vasıtayla el atmıştı.
Milli Nizam Partisi’ne babam rahmetlinin meyli, Milli Selamet’ten fazlaydı… Biz genç kuşak ise AP zemininden anında ve sert koptuk, biraz da babamların kuşağına sert dalmıştık. Mason Demirel’e çakarken, onların mazilerini incittiğimizin farkına varamamıştık. Sonra sonra babam da, arkadaşları da bize hak verdi ve yolu da, sözü de bize bıraktılar. Biz de politikanın ne menem bir şey olduğunu anladık, politikayla yakın irtibatı sürdürenler oldu ama ben, seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli(!) deyip, ırak durdum. Aslında yaşlandık. Yaşlanma faslı yalan olabilir, daha çok yorulduk.
Bu kıssadan, “Halk Adamı” profili çizerek yıllarca ülkeyi yöneten Süleyman Demirel’in, iletişim biçiminin hisse olarak kalmasını dilerim. Özellikle Ak Parti’ye karşı tabanda başlayan belirgin bir soğuma, lakaytlık ve derece derece yabancılaşmanın ipuçlarını da barındırıyor olabilir o hisse…

17 Haziran 2015, 10.49

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder