9 Ağustos 2015 Pazar

DERİN MEVZU NASIL SONUÇLANACAK
Derinliğini bilmem ama mazisi eskidir ve derin devlet elbette var!
Şu an harekete geçen örgütlerin mazisinden eskidir.
"PKK yöneticilerinin devletle değil, AKP ile sorunlu ve savaşıyor görüntüleri çok kapsamlı bir psikolojik harekâtın göstergesidir." demiş, gerçek bir uzmanımız...
DAEŞ de aynıdır ama o haricî merkezli bir örgüt olduğu için hedefi direk Türkiye olarak belirlemiştir.
Ve tabii, ilk saniyeden itibaren ellerine verilen dosyayı kamuoyuna spiker gibi okuyan FGÖ müştemilatı...17 Aralık'ta başrolde idiler, şimdi ise medya, psikolojik harp, sosyal medya işi görevi düştü.
İki olayı da net olarak üstlenemeyen iki terör örgütü, başka ilişkilerinden dolayı gıkını çıkaramadan rollerini yerine getirmeye başladılar. Para ilişkileri ve diğer ülkelerin derin devlet ve istihbaratlarıyla olan ilişkiler; bütün terör örgütlerini ve legal yandaşlarını diplomatik fahişe haline getirmiştir.
Legal Devlet, belirgin bir "anladım ve gereğini yapıyorum" halindedir. Sonrası için hamleler değil, gelişmeler önemlidir. Bizdeki derin devletin millî bir hesabı yoktur, bunu anlamak için de fikirleri beyinlerine zerk edilmiş yazarlara bakmak kafidir.  Neocon ve İsrail bağlantılı batı medyası ile aynı dalgadan yayın yapmaları ve hep aynı grup, aynı cemaat ve aynı insanların rol üstlenmiş olması, artık manidar değil; rutindir. Bu şekilde geçti bütün ömürleri.
Seçim bittiğinde gözler "%60'lık blok"a çevrilmişti... 

Koalisyon ağızla oynanan bir bilardoya dönüştü. AK Parti, hem koalisyon için en istenmeyen parti; hem de hiç bir parti onunla hükümetlik etmek istemiyordu. 
Bize göre ani ama derin faillerine göre hesaplı bir operasyon başladı. Önce terör ve ardından müdahale... Seçimin galibi(!) HDP tetikçilik üstlenmişti, önce ağırdan alan FGÖ bugün itibariyle tam gücüyle işin içerisinde...
Benim cevap aradığım şartlı soru: "ABD derin devleti, seçimleri kimin kazanmasını istiyor?" sorusudur. Şartı ise koalisyon hükümetinin kurulmamasıdır.
Bu soruya peşin cevabı olanlara benim vereceğim tek cevap, "Gevezelik etme!" olur. ABD'yi böyle tanıdım ben, herkesi satabilir. Diyelim ki, ABD'de Cumhuriyetçiler iktidara geldi, Kandil'e ve Pensilvanya'ya vaad ettiklerini verecek midir? Bir şey vaad etmesi de gerekmeyebilir, belki sadece beklentilerini ve iktidara olan hasetliklerini satın almıştır.
Peki terörün artmasının ve azıtmasının nedeni geçen seçimlerin sonucunun beğenilmeyip, müstakbel seçimde tabanın yönlendirilmesi midir? HDP ve FGÖ müştemilatının baştan beri söylediği ve savunduğu bu, yani ben söylemiyorum. 
Sandıkla rulet oynanmayacağını az da olsa idrak eden bir kimse, bu fikirlerin sığlığını anlar. Koalisyon kurulursa, bizi bu kez nereye bakmaya zorlayacaklar, doğrusu bilemiyorum. Kurulursa uzun sürmeyeceği tahmin edilebilir. Koalisyon gerçekleşirse, kamuoyuna açıklanacak metindeki gerekçelerle değil, açıklanmayan mutabakatla gerçekleşmiş olacaktır.
Sonrası için ise tahmin değil, komplo teorileri üretilebilir.


NOT: FGÖ kısaltmasını kullanmaya başladım ve bu örgüt bitene kadar kullanacağım. Cemaatçi ile FGÖ de kesinlikle ayrışmalıdır. Meşrebimiz, kişiliğimiz uymasa da "cemaatçi" ile daima bir hukukumuz olacaktır. FGÖ üyeleri ve sempatizanları ile asla!

Bizm Sivas yazıları, 10 Ağustos Pazartesi, 16.57

8 Ağustos 2015 Cumartesi

TABLACILAR VE BEKLENTİLERİ
 Çok amaçlı ve çok uluslu FGÖ örgütünün eş zamanlı ve "huruç" aşkıyla işe dalması, T 24 yazarlarının kompozisyonlarıyla beraber baktığımda ancak anlamlı geliyor. Böyle okudum, “komplo” üretemem, çünkü yüzleşemeyeceğimden korkmam! Sözlerim, okur yazar olana şahsi değerlendirmem, işin içindeki figüratif şahsiyetlere de ikaz mahiyetindedir.
PKK'nın Kandil mahreçli hareketliliği ile Neoconların Türkiye ayağının aynı telden çalması ciddi bir projedir. 17 Aralık'a benzeyen tarafları var ama Amerika resmî devletinin konumu şimdilik çok farklı gözüküyor.
Projeler ise günümüz dünyasında eskisi kadar rahat gerçekleştirilemiyor. Bütün güçleriyle bu mesafesiz müttefikler iktidarın yıkılması, iktidar partisinin tarihe gömülmesi için gayret gösteriyorlar. Gelecek üzerine ve geleceğin iktidarı üzerinden "beklenti"leri vardır. "Beklentiler" şuurun tükendiği, kitlelerin avlandığı alandır ama sonu da çoğunlukla hüsrandır. PKK ve FGÖ’nün satranç masasındaki mevkii en fazla "kale" olabilir. Kale de kolayca feda edilir, çünkü başka piyonlar icabında kale olabiliyor.
Dinlemiyorsunuz biliyorum! Canınızın yandığı tarafı göz olarak kullanınca, herkes düşman gözüküyor gözünüze, hırslanıyorsunuz. Diyelim ki, kazanan taraf oldunuz; kırdığınız döktüğünüz onca insan önce kalp, sizi tebrik için sıraya mı girecek? Kazanan taraf olamayacağınızdan da son derece eminim, çünkü piyon her şey olabilir ama şah olamaz.
Mat olma şansınız bile yok!
Çünkü bu oyundaki yeriniz, tablacılıktır.
Oyunculara ve bir kısım seyirciye gazoz, çikolata satarak kazandıklarınız/kazanacaklarınız çok büyük rakamlar olabilir. Mahallenin milyoneri olursunuz en fazla, bir tablacının yükselişi nedir ki?

Bizim Sivas Yazıları, 8 Ağustos 2015, Cumartesi, 16.29

7 Ağustos 2015 Cuma

KÖLE DÜZENİNİN EFENDİLERİ
Herkese "efendi" olacağı ve yine herkese çok "bilgili" olduğu hissini veren düzenin adına modern düzen denilir..."Efendilik" maddi esaslara dayandırıldığı için, köleler köleliğinin kendi vasıflarından değil, engellemelerden kaynaklandığına inanılır.
"Bilgili"ler en başta neyin bilgi olmadığının sınırını çizemediği için cahildirler, bu cehalet medya ile beslenir...
"Köle-Cahil" düzeninde patron kimdir?
Kölelerin bir gün kendisi gibi olacağını vadedenler... Bunlar kendilerini cahillerin bilgisi üzerine konuşlandırmışlardır! Konuşlandırma, yani bilinçli olarak hakim olunacak mevkiye yerleşme... İktidar için gerekli konuşlanma ve konuşlandırma işleri patronlar tarafından yapılmaktadır.
Demokrasiye çok vurgu yapanların patronlar değil de köleler olması, tek başına bu düzenin anayasalar içine gizlenmiş olduğunu göstermeye kafidir. Bu ilişkide diyalektik aramak illüzyondur. Düalite bile rakamlarla alakalıdır, insanlarla değil!
Daha iyisinin mümkün olacağını düşünmek, en azından "efendi" kalmak için şarttır.
Mümkün müdür?
Mümkündür...
Verilmiş cevapların sorusu yoktur ve "butlan" ile maluldür.
Ne diyor türkümüz: Kestin mümkünümü çarelerimi...
İmkânımı demiyor, mümkünümü diyor.
El'an mümkünümüz, mümkünatımız yoktur!

4 Ağustos 2015 Salı

TC VE KTC MATRİKSİ

Terörizmin 3+1 metodu: 
(PKK+ŞAED+PYD) + (FGÖ) = Kutsanmış Terör Cephesi.
(PKK+ŞAED+PYD) + (FGÖ) = KTC.
ŞAED dinli teöristlerin örgütü...
Diğerlerini de PKK ana başlığında toplayabiliriz ve dinsiz yahut anti-din teröristlerin ana örgütü...
FGÖ kendinden kutsal. Terördeki ve her yerdeki rolü kimyevî katalizörlük... Her türlü terörizm ve bölücü reaksiyonu kızıştırıyor.
Yalnızca KTC ile savaşacak kadar kuvvetli bir TC isteniyor. 
TC ile savaşacak sürekliliğe sahip KTC ise destekleniyor.
Matriks budur!
Terörizme adalet, teröriste merhamet gibi yaklaşımların çok az bir kısmı naif ve cahillerden; büyük bir bölümü ise KTC'ye hümanist(!) destek ekibidir. Medya ve sosyal medya çok net olarak durumu yansıtmaktadır.
İslamcılığa da rol biçerek, matriksin işlemesine yardımcı olmaktadırlar. Yerli olmayan, Türk İslamcılığı deyince ağzı köpüren "enternasyonalist islamcı"larla, "enternasyonalist sol"un da kesişim noktalarını işin içine sokmak gerektir...
Sadece 3+1 değil, totolojik islamcı ve solcuları da ekleyince, gelecek üzerine daha sağlam hesaplar yapmamız gerektiğini anlayabiliriz.
Anlayabilir miyiz?
Düşünmenin üstünde büyük bir karartı gibi duran zavallı yerli entelektüelin evvelâ aklını kullanmaya karar vermesi gerekir. Aklını kullananları da dar mıntıkalardan çıkıp, temaşa etmeleri yerinde olur...
Okurken gülüyorum ama her gülme neşe alameti değildir.
Hele de bizler için!

Bizim Sivas Yazıları, 4 Ağustos 2015 Salı, 13.22

2 Ağustos 2015 Pazar

ETRAFIN TARAFI
İki taraf...
İki tarafa...
İki tarafa da...
“İki tarafa da eşit mesafedeyim!”
Nasıl yani?
Kaşarlı sucuklu tost musunuz?
İnsan olmak demek, mesafe ayarlamak demektir…
Bu söz bende gerçek anlamını kâmilen Sisi Darbesi’nde buldu…
Obama, Mursi ile Sisi’yi kast ederek, “İki tarafa da eşit mesafedeyiz!” demişti… Elbette eşit mesafede değildi ama yalan söylemeyi teknikleştiren bir devletten ve siyaset anlayışından başka bir ifade beklenemez.
Sonra dikkat ettim ki, “Eşit mesafelilik” yaygın bir kişilik. Modernizmin objektivasyona uğrattığı entelektüel çeşitler, aynı pazarın malı olduğu için “eşit mesafeli” görünmek zorundadırlar. Çünkü içe doğru, beşeri ilişkileri içinde çok az bir yer tutan kendiliklerini kendilerine ikna edemezler. Pek kıymetli olan “ruh sağlıkları”nı bozmamak için böyle olmalıdır. Dışa doğru ise hasarsız yahut en az hazarla pazardaki tezgâhını korumuş olmaktadır…
Karşımızda tahkiki gereken “iki taraf”ın olması bir şanstır, çünkü daha fazla taraf da olabilir. Bu, objektivasyon gereği bir olay karşısında meselâ yedi tane ama iç tutarlılığa sahip yedi ayrı hikâye ile karşı karşıya olmak gibidir… Kendinizde söz söyleme liyakati görüyorsanız, tahkik esnasında mesafesiz, tahkikiniz bittikten sonra da “Hakk”ta karar kılmış olmanız gerekir. Bu nokta karar noktasıdır; söylerseniz paylaşılan bir söz olur, söylemezseniz sizin kendiliğinizi sahtekârlığa düşmeden sağlamanıza yarar…
“Taraf” olmak içindir her şey, taraflara eşit mesafeli olmak için değil!
Usul ile ilgili bir şey söyledim, bence demeye gerek görmüyorum…

Bizim Sivas Yazıları, 2 Ağustos 2015, Pazar, 23.37