Ahilik haftası kutlamaları her yıl olduğu gibi
bugünlerde bütün yurtta, belki yavru vatanda ve hususen ahiliğin merkezi
Sivas’ta başladı… Her sene de kutlanır;
dualar edilir, “şed kuşanma” müsameresi sergilenir… Eh, İbn-i Batuta’nın,
Evliya Çelebi’nin seyahatnamelerinden ahiler şehri Sivas’ın ne mübarek bir
belde olduğuna dair pasajlar okunur. Çok çok malumatfuruş kadrolu ulema, yazar bilgi
şölenlerinde (sempozyum) bizlere bol bol temcit pilavı yedirir… Ama kimse de ne
yapılması gerektiği ciddiyeti şöyle dursun; esnafımızın genel ahvalini,
ahlakını bile dile getirmez. Çünkü halk dalkavukluğu esastır, esnafına eleştiri
yöneltirsen seni seçmez, dükkânında misafir etmez, çarşıda dedikodunu yapar
v.s.
Ben muhafazakârlığı, muhafız-ı kâr sayacak
yetenekten mahrumum; yakın zamana kadar inatla ve ısrarla bakkalım, kasabım,
manavım, terzim, kunduracım, gömlekçim vardı… Terzi, kunduracı ve gömlekçi
hariç tamamını terk ettim. Çünkü bana gösterilen ilgi, sadece matah bir şey
zannettikleri mesleğime ve statüme idi, diğer müşterilerden fazla bir şey
tüketmiyorum emin olun ama istismar ediliyordum; anladım ve terk ettim. Şimdi
bana “Amca, dayı, abi…” demeyen; her şeyimi gram ve tane ile kendim seçtiğim
bir markete gidip, gecenin bir saati alışverişimi yapıp dönüyorum. Çok kazak
biri olmama rağmen, yanıma hanımı da takmıyorum ama yaptığı ihtiyaç listesini
de ferman telakki etmekteyim.
Sabahın erken saatlerinde besmeleyle dükkânını açan,
önünü süpürüp rızkını bekleyen kaç esnafımız var; varsa emin olun onların adını
adresini benim gibi düşünen arkadaşlar lütfetsin söylesin, liste haline getirip
“Bu son âhiler”le beraber halleşelim, hatta haşrolalım. Dükkânına vardığımda müşterisini
tabasbus ve riyaya düşmeden velinimeti sayan ve “Buyrun, ne arzu etmiştiniz!”
diyebilen, uygun bir şey bulamadığımda başka bir dükkân ya da mağazanın yolunu
tarif eden bir esnaf gösterin bana… “Ben siftah ettim, komşum etmedi!” numaralarına
yatmayın, efsanelerimizi firavunlaşmış gönüllerinizin aracısı kılmayın… Ve bana
azıcık da olsa pazarlık payı bıraktıktan sonra, aldığı parayı “Allah bereket
versin!” diyerek kasasına koyan “Ahiler” gösterin…
Şunun hakkını vermeliyim elbet…
Burjuva asillerin zevk, ahlak ve incelikleri tevarüs
etmiştir… Batılı burjuva ahlakından nasipsiz sonradan görmelerin, bu zıpçıktı
esnaf tarafından nasıl ağırlandığını da bilmekteyim. Neo-ahiler(!), bu telefona
derhal sarılıp “Yenge hörmetler, sayın böyüğüme saygılar sunar, ellerinden
öperim… Taze ürünlerimiz var hazırlayayım mı?” soytarılığını asla ihmal
etmezler. Yenge malum, “Böyüğüm” dedikleri orta kıyım burjuva; ilmiye, seyfiye,
seyfiye sınıfının özenti takımları. Bu biçare kentte iğrenç emellerine münasip,
sıradan bir apartman katına dört yüz bin lirayı bastırabilen mütedeyyuslara
zaten özel servis yapılır. Yanarım da bu heriflerin dükkânlarına astıkları
hadis-i şeriflere yanarım; yanayım Ya Resulullah!
Yaşadığımı söylüyorum, sadece halimizi anlatmaya
çalışıyorum; bu metrekareye mebzul miktarda düşen dini, donu, ideolojisi ne
olursa olsun kent ahalisinin kaba hattını çiziyorum. Dükkânına giren ve henüz
elinin önünü arkasını bilmeyen garip kız öğrenciyi gözle, sözle mıncıklayan;
yetmemiş gibi arkasından çıkıp kendisi gibi kalleş komşularıyla münazarada
bulunan, esnafımız(!) neredeyse kentin/kentlerin orta göbeğine hâkimdir.
Gözlerim, kızın arkasından bakmak kesmeyip; arka nahiyesinin görüntüsünü
kameralı telefonlarla alanları bile gördü. Müdahaleye kudretim yeter evet, ama
bazen şu anda olduğu gibi muhaceret daha evladır. Evim Medine’dir; ben de bu hanede
yer ile yeksan bir kara çul gibiyim…
Ahilik kurumunun şekli şemaili değil, ruhudur
aslolan; o ruh “güzel ahlak”tır. Tören alayı iptida Ahi Emir Ahmet’in türbesine
varıp, Fatiha okuyacaktır, ardı sıra mutad merasimlere geçilecektir. Bence biz
ısmarlama bir yaşamı sürdürenler, Fatiha’yı kendi ruhumuza okumalıyız, belki
dirilmemize vesile olur…
İtibar Dergisi, Ekim, 2012