1 Ekim 2012 Pazartesi

“AHİ”MİZ GİTMİŞ “VAH”IMIZ KALMIŞ


Ahilik haftası kutlamaları her yıl olduğu gibi bugünlerde bütün yurtta, belki yavru vatanda ve hususen ahiliğin merkezi Sivas’ta başladı…  Her sene de kutlanır; dualar edilir, “şed kuşanma” müsameresi sergilenir… Eh, İbn-i Batuta’nın, Evliya Çelebi’nin seyahatnamelerinden ahiler şehri Sivas’ın ne mübarek bir belde olduğuna dair pasajlar okunur. Çok çok malumatfuruş kadrolu ulema, yazar bilgi şölenlerinde (sempozyum) bizlere bol bol temcit pilavı yedirir… Ama kimse de ne yapılması gerektiği ciddiyeti şöyle dursun; esnafımızın genel ahvalini, ahlakını bile dile getirmez. Çünkü halk dalkavukluğu esastır, esnafına eleştiri yöneltirsen seni seçmez, dükkânında misafir etmez, çarşıda dedikodunu yapar v.s.
Ben muhafazakârlığı, muhafız-ı kâr sayacak yetenekten mahrumum; yakın zamana kadar inatla ve ısrarla bakkalım, kasabım, manavım, terzim, kunduracım, gömlekçim vardı… Terzi, kunduracı ve gömlekçi hariç tamamını terk ettim. Çünkü bana gösterilen ilgi, sadece matah bir şey zannettikleri mesleğime ve statüme idi, diğer müşterilerden fazla bir şey tüketmiyorum emin olun ama istismar ediliyordum; anladım ve terk ettim. Şimdi bana “Amca, dayı, abi…” demeyen; her şeyimi gram ve tane ile kendim seçtiğim bir markete gidip, gecenin bir saati alışverişimi yapıp dönüyorum. Çok kazak biri olmama rağmen, yanıma hanımı da takmıyorum ama yaptığı ihtiyaç listesini de ferman telakki etmekteyim.
Sabahın erken saatlerinde besmeleyle dükkânını açan, önünü süpürüp rızkını bekleyen kaç esnafımız var; varsa emin olun onların adını adresini benim gibi düşünen arkadaşlar lütfetsin söylesin, liste haline getirip “Bu son âhiler”le beraber halleşelim, hatta haşrolalım. Dükkânına vardığımda müşterisini tabasbus ve riyaya düşmeden velinimeti sayan ve “Buyrun, ne arzu etmiştiniz!” diyebilen, uygun bir şey bulamadığımda başka bir dükkân ya da mağazanın yolunu tarif eden bir esnaf gösterin bana… “Ben siftah ettim, komşum etmedi!” numaralarına yatmayın, efsanelerimizi firavunlaşmış gönüllerinizin aracısı kılmayın… Ve bana azıcık da olsa pazarlık payı bıraktıktan sonra, aldığı parayı “Allah bereket versin!” diyerek kasasına koyan “Ahiler” gösterin…
Şunun hakkını vermeliyim elbet…
Burjuva asillerin zevk, ahlak ve incelikleri tevarüs etmiştir… Batılı burjuva ahlakından nasipsiz sonradan görmelerin, bu zıpçıktı esnaf tarafından nasıl ağırlandığını da bilmekteyim. Neo-ahiler(!), bu telefona derhal sarılıp “Yenge hörmetler, sayın böyüğüme saygılar sunar, ellerinden öperim… Taze ürünlerimiz var hazırlayayım mı?” soytarılığını asla ihmal etmezler. Yenge malum, “Böyüğüm” dedikleri orta kıyım burjuva; ilmiye, seyfiye, seyfiye sınıfının özenti takımları. Bu biçare kentte iğrenç emellerine münasip, sıradan bir apartman katına dört yüz bin lirayı bastırabilen mütedeyyuslara zaten özel servis yapılır. Yanarım da bu heriflerin dükkânlarına astıkları hadis-i şeriflere yanarım; yanayım Ya Resulullah!
Yaşadığımı söylüyorum, sadece halimizi anlatmaya çalışıyorum; bu metrekareye mebzul miktarda düşen dini, donu, ideolojisi ne olursa olsun kent ahalisinin kaba hattını çiziyorum. Dükkânına giren ve henüz elinin önünü arkasını bilmeyen garip kız öğrenciyi gözle, sözle mıncıklayan; yetmemiş gibi arkasından çıkıp kendisi gibi kalleş komşularıyla münazarada bulunan, esnafımız(!) neredeyse kentin/kentlerin orta göbeğine hâkimdir. Gözlerim, kızın arkasından bakmak kesmeyip; arka nahiyesinin görüntüsünü kameralı telefonlarla alanları bile gördü. Müdahaleye kudretim yeter evet, ama bazen şu anda olduğu gibi muhaceret daha evladır. Evim Medine’dir; ben de bu hanede yer ile yeksan bir kara çul gibiyim…
Ahilik kurumunun şekli şemaili değil, ruhudur aslolan; o ruh “güzel ahlak”tır. Tören alayı iptida Ahi Emir Ahmet’in türbesine varıp, Fatiha okuyacaktır, ardı sıra mutad merasimlere geçilecektir. Bence biz ısmarlama bir yaşamı sürdürenler, Fatiha’yı kendi ruhumuza okumalıyız, belki dirilmemize vesile olur…
İtibar Dergisi, Ekim, 2012


1 yorum:

  1. İtibar dergisini yeni aldım, okumak yeni nasip oldu gerçi buradan da okuyabilirdim ama kağıda yazılı şekli varken buralardan okumayı sevmiyorum, yani demem o ki İtibar dergisi sizinle ve Hüsrev Hoca gibi geçmişi ve şu anı görmeyi göze alabilenler büyüklerimizle itibar kazanıyor. Sizden okuduğum yazılar kendimi ve davranışlarımı sorgulamamı sağlıyor.

    YanıtlaSil