31 Temmuz 2015 Cuma

İRAN İSLAMÎ CUMHURİYETİ NE DİYOR?
İran Genelkurmay başkanı Hasan Firuzabadi, ""Türkiye'nin IŞİD teröristlerine operasyon adıyla bu örgüte karşı direnen Kürt gruplarını hedef alması stratejik bir hata olmuştur. Bu hata, tekfiri teröristlerin Türkiye sınırlarına ulaşmasını kolaylaştıracaktır!" demiş...
Bu sözlerinin açılımı şudur:


Kalekollar İran devletini çıldırtıyordu, şimdi ise daha çıldırdı... Çünkü lojistik destek üniteleri çok darbe alıyor.

İfadesinde Türkiye'nin bu operasyonla "Tekfirîler"in gücünü artırmayı hedeflediğini söylüyor... Bu doğrudan bizdeki İranperestleri tavlama numarasıdır... 
İslamın şart bir: Takıyye...

Kelime-i şehâdet de lazım olunca öyle değil mi?
Hayatımda İran İslam Cumhuriyeti demedim. Çok lazım olursa İslamî Cumhuriyet dedim... İran sadece İslamî'dir... İslam ile "î" aidiyet ekiyle bağlantılıdır. Bu çerçevede, Ortadoğu'da "İslamî" olmayan hiç bir devlet, hattâ hiçbir grup yoktur.
Türkiye sınırına bir tampon terör örgütü İran'ın nasıl da işine geliyordu ama...
Şimdi gidip kahvenizi için Kandil'de, zoraki çelebiler!

Belki Pers Tarihi üzerine de muhabbet edersiniz...
Muhabbetten kim zarar görmüş cancağızım(!).

Bizim Sivas Gazetesi, 31 Temmuz 2015 Cuma, 14.30

30 Temmuz 2015 Perşembe

DEMİRTAŞ&CEMAAT
ABD'nin hangi güç odağının 17 Aralık'ın arkasında olduğu netlik kazanmıştır.
Kamuoyunun henüz farkında olamadığı kadar derin ve hazırlıklı Demirtaş&Cemaat ittifakı yeni bir "huruç" hareketiydi... Cemaatin seçimlerde alenen HDP destekçiliği yapmasının bu günlerle ve yaşadıklarımızla bağlantılı olduğunu anlamak kehanet değildir. En az İran kadar takıyyeci bir topluluğu doğru tanımalıyız.
Operasyon ise tam zamanında yapıldı...
Konu sadece terör değil yani, terör sadece mahut ittifakın destek aracıdır.

DAEŞ'e mal edilen katliamın arkasında da, PKK'ya mal edilen polis cinayetlerinin arkasında da ABD'nin İsrail'e yakın kanadı olan güç odağı vardır. Benim tahminim Mossad'ın işi olduğudur. İki unsur da son derece hazırlıklıydı ve organize idi. Ama olmadı, bu sefer de ABD'nin başka bir kanadı devreye girdi. Bunun da elbette bize bir maliyeti var, önümüzdeki günlerde göreceğiz.
İnşallah atıl kalacaktır ve çözülecektir, 17 Aralık teşebbüsünde olduğu gibi...
Şu an Demirtaş&Cemaat ittifakının girdiği panik havası da öyle gösteriyor. Demirtaş'ın Reuters'e verdiği beyanat tam ibretlik, dinlemenizi isterim. "Türkiye Kürtlerin Toprak Bütünlüğünü Bozmak İçin Operasyon Yapıyor!" demiş. Avrupa'daki müttefiklerini bilgilendiriyor.
Barış ise bunlarla değil, bunlara rağmen gerçekleşecektir: Yeni muhataplarla ama...
Barışa şu an daha yakınız...
En büyük muhatap %70'lik PKK'lı olmayan halktır. Devlet, onların gönlüne su serpilmelidir. Gönülleri yanıktır çünkü...

29 Temmuz 2015 Çarşamba


MÜNAVEBELİ iMAN
Baştan sona asla seyretmedim ama ne olduğunu biliyorum STV dizilerinin. Zararlı gördüğüm için, baskı yapmazdım ama seyredilmesine de rızam yoktu...
Avareliği çok severim ama nasip olmadı, galiba olmaması gerekiyor...
Uzatmayayım, muhteremler dizilerinde "Asker"i uçuruyor, "PKK"lı teröristleri ise kırıyorlardı. 
Dizi tabii, gerçek hayat değil...
Diziler, açık oturumlar, haberler avam içindir; piramide uzaktan tapınır gibi bakmaları kafidir...
Bu işler "yüksek siyaset" işidir...
Piramidin tepesinde akademi ödüllü büyük senarist var, hem senarist hem çok büyük bir aktör...
"Yüksek Siyaset" insanları ne hale getiriyor, farkında bile değiller...
Belki bazıları farkındadır, yukarıdakiler filan...
Bir yandan keşke olmasaydı şu medya imkanları, sosyal paylaşımlar filan diyorum ama öyle katı bir realite ki, kaçamıyoruz...
Bazen yirmi dört saat kesintisiz okuyan, takip eden biriyim...
Haksızlık etmemek ve iyi anlamak için...
Bugün şunu anladım PKK'nın beceremediği bütün taktikler cemaat yazarlarında ve televizyonlarında idi... Demirtaş'a çok ince taktikler vermekte idiler...
Hiç bir itirazım yok, çünkü kişi sevdiğiyle beraberdir...
Ama mesela Demirtaş'ın aşağı yukarı kendince sağlam bir çizgisi var, inancı var, davası var...
Sizin dininiz, imanınız, siyasetiniz ve hatta dizileriniz bile muayyen bir çizgi bildirmiyor...
Kısmen anladım ama daha hakkınızda bilmediğimiz çok şey var galiba... Siyasi taktik icabı PKK'lı bile olabildiğinizi de gördük... Başka neler olacaksınız bilmiyorum, merak da etmiyorum...
En iyisi uzak, çok uzak durmak...

Bizim Sivas Yazıları, 29 Temmuz 2015, 23.23
VATAN ÜZERİNE DÜŞÜNMEK!
Yerimizi yurdumuzu bilmiyoruz!
Nasıl bir kaygan zeminde olduğumuzu düşünmeye başlamak, başlı başına ciddiyet olur...
Vatanı sevmek imandandır, üzerine düşünmek ise ibadettir...
Ve düşünmek, kadın erkek herkese farz-ı ayndır!
Son içtihadımdır... 
Kendime geçerlidir; tahkiki sahih olan taklit edebilir...

28 Temmuz 2015 Salı

PEÇETECİLER!
Ne adi adamlarsınız siz be ya...
Satma satın alma diye bir şey yok. Terör örgütü hem kullanılır, hem de kendisini gönüllüce kullandırır.
Alt katta cenaze varken, üst katta tepişen playboy, playgirl gibisiniz. Fikir fahişeliğinize sınır yok...
Teröristin silahı bırakması kadar, sizin kalemlerinizi bırakmanız da halkın selameti için şart...
Bir de değil, sekiz dilde namussuzluk ve ihanet fışkırıyor kalemlerinizden...
Şuursuz çocuklara silah verip cinayete azmettirmekle, sizin elinize kalem verip yazı yazdırmak arasında fark yok...
Gündüz tabutlara yatan, gece kanla beslenen vampirler gibisiniz...
Bir milletvekilinin silah kuryeliği, TIR hadisesinin binde biri kadar dikkatinizi çekmemişse, dininizden geçtim, insanlığınızı sorgulayın.
Daha önce de sordum... Siz kimin kamyonusunuz yahu Allah aşkına, kimin nakliyat ambarısınız? Bence gazete değil, uluslararası sömürgecilerin, terör patronlarının peçetesisiniz... 
Peçetecisiniz...
Peçeteciler!

Bizim Sivas Yazıları, 28 Temmuz 2015

27 Temmuz 2015 Pazartesi

KANDİLİN HINÇAKLARI KİMİN İÇİN ÇALIYOR
Bazen kardeş kardeşi vurur ama kardeşlikten öte kardeşlikler kurulur...
Bedir, zirve örnektir...
Kan bağının üstüne çıkan kardeşlikleri düşünmeyen beyin her türlü hainliğe açıktır, evvelâ insanî bir akla imkân vermez.
Kandil, Kürt kardeşlerin selameti için yerle bir edilmelidir. En büyük zulmü de Kürtleredir...
Kürtler Kandil zulmünden kurtarılmalıdır.
Kandil, kökten kurutulmadan Kürtlerin kendi aralarında barışmaları bile mümkün değildir...
Kandilin en önemli işlevi, Kürdü Kürde kırdırmak değil midir? Bunu o kadar sinsi bir şekilde yapmaktadır. Din ve etnisiteyi kargaşa zemini olarak kullanp, aradan sömürgeci batılının gümrük memuru bir devlet kotarma sevdasındadır.
Bu hayalin peşinden insanları ölüme sürüklemek en büyük vahşet, Kürtlere yapılan en büyük ihanettir...
Cemil Bayık, bir hafta önce  "Halkımız meşru savunma örgütlenmesini ve bilincini de geliştirmeli. Bu sadece askeri güçlerin büyütülmesi temelinde değil, halk olarak meşru savunmasını geliştirmeli. Tüm halkımız silah almalı" dedi. Üstelik dünyaya ilan eder gibi...
Bu çağrı bana doğrudan Taşnak'ın bir zamanlar kullandığı eylem ilkesini hatırlattı
Taşnak, "Türkü, Kürdü her yerde ve her şart altında vur. Gericileri, sözünden dönenleri, ermeni hafiyeleri, hainleri öldür. İntikam al!" emri vermişti, komitacılarına. Taşnak, ayrıca Paris'te düzenlenen Jön Türk kongresine de katılmış, özerklik nutku çekmişti. Taşnak, federasyon demek. Bir de Hınçak var, kelime anlamı "Haç" demek ama Marxist bir örgüt, Rusya'daki Ermenilerle, Türkiye'dekileri bütünleştirip "Büyük Ermenistan" hayali peşindeler. Tabii, batılı devletler de acayip gaz veriyorlar.
Malum, tarih kafiye yaparmış ve vezne, redife, kafiyeye dikkat çekmek istedim...
Tarihçilikle ilgim yok, ders almak gayesinde mütevazı bir okuyucuyum... Tarihi ne muska yapıp boynuma takarım, ne de oradan kendime ilmihal çıkartırım.
Büyük tarihçiler konuşmak yerine homurdanıyor, küçük tarihçiler ise ona buna küçükleniyor. Oysa tarihî olaylardan yasa çıkmaz, yönelimler çıkar. Yönelimler hakkında sözü olmayan tarihçilik, sadece gevezeliktir.
Kandil'in bugüne kadar ki fiilleri, ilkeleri, söylemleri Hınçak-Taşnak sentezidir. Tarihin yönelimi de benzer bir sona işaret edebilir...

Bizim Sivas Yazıları, 27 Temmuz 2015, Pazartesi, 21.08

25 Temmuz 2015 Cumartesi

VESİKALI TARİHÇİLİK 
Ayşe Hür, ayrıca tarihçi ve yazar...
"HDP'ye 120 kez saldır, Diyarbakır'da dört kişiyi öldür, 400'ünü yarala, 32 sosyalisti öldür. 3 polisin intikamı için Kandili bombala. Ne kadar adil!" diye yazmış...
Efendice mantık hatalarına dikkat çekeyim dedim, engellenmişim. Tanımam bilmem aslında ama dışarıdan görevli biri olduğunu tahmin ediyorum. Provokatör anlayacağınız, kışkırtıcı...
Bu bayan tarihçi takılıyor...
Tarihçi...
Bir aylık hafıza ile nasıl tarihçilik yapılır bilmem ama memleketin akademisyenlerinden. Sağlam vesikalı bir tarihçi yani... 
Konu üç, beş, dokuz değil sayın tarihçi-yazar, istatistik hiç değil...
Kandil de bir köy filan değil, Alamut kalesi gibi bir savaş karargahı...
Ayrıca bu sayılar insan, her biri tek tek ayrı bir candır. 
Öyle değil de, dengeli olarak ölümler olsa, bir sizden-bir bizden gibi, "Aaaa ne kadar adil!" mi, diyecektiniz.
Sosyalist dediğiniz gençleri sizin tuttuğunuz PKK ile benim asla ve asla  tutmadığım DAEŞ beraberce başardı, utan ve çamur atma...
Türkçeniz ve imlanız o kadar bozuk ki... Boğaziçi'nde fazla "İngiliz" yetiştirmişler sizi galiba. Bir "Fransız kalmak!" deyimi vardı, galiba "İngliz olmak" diye bir deyim de eklemeliyiz...
Anladım bilginize esas tarihî vesikanız var ama bari vesikanızı doğru değerlendirin...


Bizim Sivas Yazıları, 25 Temmuz 2015, Cumartesi, 22.30
KÜRT AKLI
“Kürtler kendileri ve bütün buradaki dört devlet için bir şans iken, bu şansı tam tersine kullandılar. Neydi bu şans; Birleştirme! Kürtler ayırmak ve ayrılmak yerine bu dört ülkeyi: Türkiye’yi, Suriye’yi, İran’ı ve Irak’ı birleştirmeye çalışmalıydı. Kürtler kilit taşı rolündedirler. Birleştirme misyonunu üstlenseler idi halk bugünün yüz katı arkalarında olurdu…" demiş, Sezai Karakoç...
Arkalarında değil, ben kendi adıma böyle makuliyetin yanında olurdum.
Aklı başında bir Kürt, kendine şu soruyu sorsun: Ben, insanlığa, yaşadığım coğrafyaya ne gibi katkılarda bulunuyorum?
Sahi, nedir katkınız?
Aklım yetti yeteli hep mağdursunuz ama vergiden muafsınız ve “tüyü bitmedik yetim hakkı”nı yeme yarışındasınız. Aklım yetti yeteli ihmal edidiğinizi söylüyorsunuz ama devletin her yatırımını baltalıyorsunuz. Aklım yetti yeteli mazlumsunuz ama uzaktan ve arkadan vurarak öldürmenin, katliamın her türünde ehilsiniz.
Simdi üstadın şu aklıyla, Kürt ileri gelenlerinin dağdaki ve bağdakilerinin tamamının aklını toplayın ve mukayese edin...
Edilmez ama bir deneyin.
Ey Kürtler, aklınızı kullanmaya başlayın!
Kendinizi kullandırmaktan da vazgeçin…

Bizim Sivas Yazıları, 25 Temmuz Cumartesi, 19.14
YÜRÜYÜŞ DEĞİL VAHŞET ÇAĞRISI
Katliamlardan birinci derecede sorumluluk duymaları gerekirken, ölümleri de etnik emellerine âlet ediyorlar...
Benim bildiğim, bir sosyalist ulusalcı olamayacağı gibi, etnik ayrılıkçı da olamaz; enternasyonalizmden yanadır.
Türkiye’nin ideolojik sapmaları bu yazının konusu değil ama bir ideolojiye sıkı sıkıya bağlananların da “fikir namusu” diye bir şeye sahip olması gerekmez mi?
Katliamın canlı bombasının kimliği çok da önemli değil; çünkü iyi çalışılmış profesyonelce bir iş olduğunu anlıyoruz.
Katliamda hayatını kaybeden bazı çocukların anne ve babalarının haberi yok. Haberi olanların da, nazlarından geçemediğini yahut daha kötüsü devrimci hamasetiyle yolcu ettiler…
Üzülünmez mi? Ben canlı bombaya bile üzülüyorum…
Bu tecrübesiz çocukları iki ay öncesinden göstere göstere toplayan, bomboş bir şehri imar maksadıyla organize eden HDP bence zanlıdır. Siz bu çocukları otobüslere doldururken, içinizden biri de DAEŞ’le irtibattadır mutlaka. Çünkü terör örgütleri aynı patronlara bağlı hareket ederler. Katliam: PKK ile DAEŞ’in ortak organizasyonudur.
Etnik Parti’nin lideri “Güvenlik problemi var, bundan sonra güvenliğimizi kendimiz sağlayacağız!”  diyor. Ama gençlerin toplandığı yerde polisin güvenlik aramasına izin vermiyorlar. Kim? HDP…  Bunlar, “etnik” olmanın ön şartının önce insan olmak gerektiğini ya unutmuşlar yahut insaniyete kâfi tecrübeleri yok!
Kameralar neden kapalı?
Mahalli yöneticiler neden yok?
İstihbarat aldığınız söylüyorsunuz, hangi tedbirlere başvurdunuz?
Önümüze isminin “Şeyh” olduğunu öğrendiğimiz bir adam var, kendisi değil ismi şeyh. Bazı yazarlar adamın “Şeyh” olduğunu yazdılar yahu. Fikir namusundan bile söz etmek gerekmez, namussuzluğun tarifi içine böyle tipleri yerleştirme imkanımız yok. Şeyhin(!) kimliğini HDP’liler bulup polise teslim etmişler…
Sizde haysiyet olsa sorumluluk hisseder, şapkanızı önünüze kor düşünürdünüz.
Demirtaş, tam tersine 26 Temmuz Pazar günü halkı yürüyüşe çağırıyor. İzin yok, sınır yok; yani bu bir yürüyüş değil, şiddet ve isyan çağrısı.
6-7 Ekim olaylarının “Bombacı Mülayim”leri yine kan istiyor olmalı…
Korkum şudur: Öyle ya da böyle iki terör örgütü, gelecekte “Kanlı Pazar” adıyla anmayı düşündükleri kanlı bir organizasyona girmiş olabilirler.
Vahşete barbarlığa sınır yok!

Bizim Sivas Yazıları, 25 Temmuz 2015, 18.07

22 Temmuz 2015 Çarşamba

PİD
İran, "İslam" kelimesini künyesinden kaldırsın...
Problem kalmaz o zaman...
Son derece realist ve pragmatik bir politika izliyor...
"Pragmatik İran Cumhuriyeti" diyelim, şan olsun! Kısaltılmışı: PİD olsun.
Bunu yaparken de saha tecrübesini ve mezhep ilişkilerini sonuna kadar sürdürüyor...
İran Devleti'ni eleştirirken karşımıza önce birileri "İslam Devrimi" ve "İslam Kardeşliği"ni dikmekte ısrarlı...
"Mesafe" ayarlamayı bilmek, feraset ister!
İsrail ile mutabakata varsa bile korkarım ki, İran'a teşne-dil yüzlerce Türkiyeli olacaktır...
Esed'i ne çeşit İslamî kaygılarla desteklediğini ben anlayamam, anlayanlar elbette vardır. Ümmet Bilincidir(!) belki, İslam kardeşliği de olabilir. Muhacir de ağırlasın meselâ, kardeş payı yapalım...
Af buyurun ama bu coğrafyada "Türk Olmak" çok zor, "Pers Olmak" billahi çok kolay...
Nereden mi çıktı?
Konu sadece m
üslümanlık etrafında dönmüyor da oradan...


Bizim Sivas Yazıları, 22 Temmuz 2015, 23.13
DEVRİMCİLER ÖLMEZ(!)
Devrimci sıfatıyla anılan kanlı ve çok yüzlü canilerin, "barış kahramanı" gibi takdimleri, kanlı siyasetçilerin, soysuz kalemlerin işidir. Devrim günlük sularla ve böylesine sahtekârca beyinleri düşünme cihazı olmaktan uzaklaştırır.
Saptırılmış, romantikleştirilmiş devrim hikayeleri, kovboy filmi değildir. Gerçek silahlar kullanılır, kan dökülür...Kanla barış, savaşla özgürlük geldiğini yazan bir tarih yoktur. İhanetin derini genç zihinlere böyle tohum saçmaktır!Aile...Anne, baba!"Acılı Aile" olmamak için, çocuklarınızın boynuna her biri kanlı katil olan canilerin kolyesini de takmayıverin...Nefret ve öfke; dışı şekerli, içi acı ilaçlar gibi körpe zihinlere yerleştirilmektedir.

Evrim irinle kanla; devrim günlük sularla yazılır/yazılmıştır.
Gençleri ölüme götüren organizasyondan anne ve babaların haberi yok…
Etnik Parti bir organizatör olarak başından sonuna anlatmalıdır. Birinci derecede suçlu bence bu partidir.
Katilin kimliği değil, olayın sonuçları önemlidir. Biz bunu anlayacak bir ülkenin insanlarıyız.
Organizasyonu anlatmalısınız. İnsanın yaşamadığı, harabe bir şehri üç yüz gencin nasıl imar edeceğini de ayrıntılarıyla bilmek isteriz.
Bu gençlerin ailelerinden habersiz nasıl araç olarak kullanıldığının hesabını birileri vermeli.
Ama en başta şu devrim vaad ve hamasetiyle gençleri zehirlemeyin…
Şimdi “Devrimciler ölmez!” diyecekler.  Bu, artık konuşamayan gençleri kahramanlaştırıp olta olarak kullanacaklar, yeni kurbanları devrim adıyla sömürecekler.
Güvenlik zaafı varmış(!). Güvenliğimizi tehdit edenler bunu söylüyor. Allah sizin belanızı varsın… Devlet galiba sizin rahatça adam öldürmenize izin vermeli; gösteri yapmanıza, asker toplamanıza, haraç kesmenize…
Bu ülkenin güvenliğini zaafa sokan sizlersiniz…
Bu çocukların ölümünden birinci derecede sorumlu olanlar da yine sizsiniz!


Bizim Sivas Yazıları, 22 Temmuz 2015, 14.39.
ANALİZ VE İLMİHAL
Bir zamanlar kitap kurdu olurdu, şimdi sosyal medya kurtları var. Belki medya fareleri demek daha uygun olabilir, mausu iyi kıvırıyorlar ya, oradan yani ki...
Sayın sosyal medya ajanı, sizin analiz dediğiniz ordan burdan laf devşirmektir. Devşirilen lafları da analitik kılığa büründürmektir. Suç sizde de değil sizi yetiştiren hocalarda/hocaefendilerde...
Al sana analiz: DAEŞ'in ideolojisi yoktur, görevleri vardır. Portatif ve devşirmedir...
İlmihal bilgisi ile kavranılacak konulardır yaşananların çoğu, analize ihtiyaç yoktur.
"Vatan sevgisi imandandır!" meselâ, pek çok şeyi anlamaya yeter. Gerçi sizler buna hamaset(!)dersiniz ama varsın olsun...
Vatanında huzuru bulamayan binlerce insana bir bakın...
Belki analitik hoppalıklardan, hijyenik züppeliklerden vazgeçersiniz.

Bizim Sivas Yazıları, 22 Temmuz 2015

20 Temmuz 2015 Pazartesi

MEZAR ARASINDA HARMAN
“Mezar arasında harman olur mu?” diyor türkü…
Ortadoğu’nun halini anlatıyor, anlayana…
Ve tabii bizim ülkemizin de…
İnsaniyeti iğdiş edilmiş bir şiddet söylemi, en yetkili ağızlarda ölçüyü iyice kaybetti…
Terör eyleminin hemen sonrasında birilerini, devleti, kurumları hedef gösterenler kimlerse, bence terörle iş birliği yapanlar da onlar.
Etnik partinin sayın lideri, sağduyuya çağırdı. Bir an şaşırdım ve sevindim. Arkasından, “Sağduyu, öfkenizi nereye yönelteceğinizi bilmektir!” diye sözü bağladı. Bir dizi de adres verdi, bir nevi halkını(!) sokağa çağırdı. Belki başarılı da olmuştur, haberleri izlemiyorum, çünkü dayanamıyorum.
Baştan beri mezar arasına da değil, mezarlar üstüne harman kurdunuz ve hasadını yiyorsunuz. Öyle olmasaydı, şu gün böyle bir söz söylemezdiniz.
Mezar arasında harman olur mu?
Olmaz…
Ama olur diyorsunuz…
Böyle bir harmanın hasadı da kan olur…

Bizim Sivas Yazıları, 20 Temmuz 2015, 22:16.

19 Temmuz 2015 Pazar

RİCAL VE HALK
"Büyük bildiğini, küçük gördüğünü yapar." derler...
Bu yüzden devlet büyüklerinin, liderlerin, cemaat önderlerinin davranışları halkı derinden etkiler.
Üslup, davranış, giyim kuşam, jest ve mimik hattâ...
Ekser ahali ricalin davranışını nefsine hüccet kılmaya meyillidir.
Rical, kendi şahsi ahvalini meşrulaştırmak yerine, güzel ahlakın her cüzünü samimiyetle tatbik etmelidir.
Afakî olanla, enfüsî olan arasındaki bağ tek yönlü değil; çift yönlüdür, kesinlikle öyledir. Daha sarih söylersek: Kalp ile göz birbirini besler; gözden kalbe, kalpten göze yol vardır...
Gâhî rical kalp, ahali gözdür; gâhî ahali kalp, rical gözdür...


Bizim Sivas Yazıları, 19 Temmuz 2015

16 Temmuz 2015 Perşembe

ADALET ADALETSİZLİĞE TEMEL OLURSA
Adalet…
Galibiyet ve mağlubiyet düşüncesi üzerine kurulmaz…
Hâkim tarafsız değildir; haktan yanadır.
Bazen mahkemelik işinizin olması yetmeyebilir; hukukçu kadrolarla da ters düşmeyeceksiniz.
Bunu bir kenara yazın ve tarihe düşülen bir not olsun…
Savcı ve hâkim sadece ve sadece “Hakk”ın yanında olmayıp, bir grubun, cemaatin, siyasî gücün yanında saf tutmuşsa artık hukuk adamı değil, birilerinin adamıdır.
Mahkeme mesaisi “Kürsü”de değil, “Kürsü dışı” mekân ve mahfillerde verilir.
Daha vahimini de söyleyeyim: Suçunuz yoksa bile sosyal hayatınızı didik didik eder, bir yolunu bulup her hangi bir şahıs için suç ihdas edebilirler. Yahut tam tersi, gerçekten suçu sübut bulmuş olan için de masumiyet delili bulurlar.
Yaşanıyor mu?
Yaşanıyor…
Bu gözlerimim gördüğünü, bu kulaklarımın duyduğunu yazıyorum, yani tecrübelerimi…
Hakkınızı araması gereken hukuk adamları, hukukla değil siyasi yahut cemaat bağlılıklarıyla iç içe bir hayat tarzı sürdürüyorsa o ülke topyekûn hapishanedir. Bir kişi bile bu şekilde yargılanmış ve hüküm giymişse, hapishanedir; çünkü bu potansiyel olarak şartlar uygun olduğunda herkesin suçlu olabileceği anlamına gelir…
Darbe dönemleri bu potansiyelin zirve yaptığı dönemlerdir.
Bugün de durumun farklı olduğunu düşündürecek bir yapı olduğunu düşünmüyorum.
Yapı, insan unsuruna göre işler…


Bizim Sivas Yazıları, 16.07.2015

14 Temmuz 2015 Salı

DİŞÇİNİN REZİDANSI
Konu dişçinin rezidansı mı?
Millet Meclisi'nin kimlerden oluştuğu mu?
Birisi vekillik yarışına avantajlı başlamış hepsi o...
İl il vekillerin nasıl ilişkilere girdiğinin çetelesini yapın. Anlarsınız...
Doyurmak da zor, doymaları da...
Çoğu Ankara'ya kapağı bir atmaya görsün, parti disiplini(!) içinde akçeli işlere dalmaktadır... Parti disiplini denilen şey de "parmak çocuk" ister, yetişkin şahsiyet değil.
"Sayın vekilim!" lafını duydukça kasım kasım kasılırlar. Acayip de akıllanırlar hepsi...
İyi yönetilmek için seçimle vekâlet verdiğimiz adamların idealleri olması lazım; gecikmiş dünya hırsları değil...
Şu da var: Her şey birbirine uyumlu, bugünün küçüğü yarının büyüğü:).
Kolunda yiğit kolçağı olan adamlarla millet her belâdan kurtulur. Koluna nakışlı, mücevherli saat takmakla da kimse adam olmaz.
Özel örnek seçip gönderme yapmak gibi bir derdim yok, böyle bir şey derdimizi anlatmamızı engeller. Umumî ahval budur. Görünen tarafı kaza(!) ile açığa çıkandır.
Yapı bozuk...
Kişilikler bozuk...
Her ikisi de bir birini besliyor...

Bizim Sivas Yazıları, 14.07.2015

11 Temmuz 2015 Cumartesi

KAVANOZDAKİ DEVLET
Modern devlet, demokrasi maskeli bürokratik engeller modelidir. Manevra kabiliyeti zayıf modellerden ise süratle kaçış var...
Defalarca bu demokrasi uygulaması sakat dedik, hantal dedik…
Saray velvelesiyle ortalığı şamataya verirken, asıl yapılması gerekenler konusunda en ufak bir bilgi kırıntısı yok…
Mesut Uçakan’ın Kavanozdaki Adam’ını seyredenler bilir. Bir mütefekkire, bir cahilin beynini naklediyorlar. Adam kalkıp “Hatçaaa!” diye bağırıyor.
Bizim devlet de bir tür Kavanozdaki Devlet. Operasyonlarla oluşturulmuş ama hâlâ dış dünya ile temasta zorlanıyor.
Ufuk mu bu şimdi efendi?
Kavanozda devlet, fanusta devlet başkanı...
Oynamak için kendine yer açmaya çalışan çocuk gibisiniz...
Bu yaşa geldiniz hikâyeniz yok hâlâ...
Olmaz da...
Saygıdeğer büyüklerimiz, sayın siyasetçilerimiz sizlerin özgünlüğe değil, derse ihtiyacınız var. Dünya beşlisine bir bakın, hareket kabiliyetlerini artırmak için merkezlerini nasıl kuvvetli tutuyor ve harıl harıl çalışıyorlar.
İtiş kakış esnasında otomatiğe bağlanmış makine gibi hareket eden bir devlet modelinden ve bürokratik hantallıktan bu millete asla hayır gelmez...
Akla gelebilecek her alanda araştırma kurumlarımız, istihbarat gücümüz, ehil danışmanlarımız olmalı. Şu andakiler göstermelik, taklit ve kifayetsiz.
Kuvvetli bir devlet merkezi, işleyen bir demokrasi modeli şart…
Bugün olmalı hem de gecikmeden…
Siyasetçi üst siyaset üretemiyor, güne ve gündeme üfürüyor…
On defa seçim olsa, filan gitse, falan gelse yine bir şey olmaz.
Çünkü siyasetçi de bir tür profesyonel bürokrat gibi…
Parmakları var, kavanozdaki devlet için bu kadarı yetiyor.
Beş yıl sonrasını ciddiyetle düşünen olduğunu bile sanmıyorum.

Bizim Sivas Yazıları, 12.07.2015

7 Temmuz 2015 Salı

VEKÂLETEN ÖZGÜRLÜK
Hannah Arendt,"Yetişkinlerin otoritesinden kurtulmakla çocuk özgürleştirilmiş olmaz, çok daha ürkütücü çoğunluğun zalimliğine, maruz bırakılmış olur!" demiş... 
Bunu hayatının kısm-ı azamı üniversitede geçmiş biri olarak, iyi bilenlerden biri sayılırım...
Elinin önünü arkasını bilmeyen ama kalıbı büyük adam gibi gösteren çocukların özgürlüğün ne işe yarayacağını öğrenebileceği tek yer aile ortamıdır. "Özgürlük Eğitimi" verilmediğinde, çok fazla eğitim zayiatı veriyoruz.
Baştan ayağa ve güya rasyonelleştirilen dünyada kendini tüketen insana, aklını kullanmaması gereken bir özgürlükler pazarı kurulmuştur... Aklını kullanmasına gerek yoktur, çünkü eldeki seçenekler zaten hür aklın ürettikleridir, ayrıca zahmete gerek yoktur.
Tepe tepe kullananın, aslında tepile tepile kullanıldığını anlamak; mevcut dünyada sorumluluk sahibi insan olmanın ön şartıdır...
Bu noktada roller değişiyor...
Pazarın sunduğu özgürlük mallarını fiyakalı bir biçimde kullanan epistemik, siyasi, iktisadi seçkinler, mevcut dünya sisteminin garantörleridir... Çünkü sorumluluk taşımazlar, riske girmezler, birbirlerinin pisliğini örterek yaşarlar...
Çoğunluk zalim midir?
Evet...
Ama zalimlikleri vekâletendir.
Çoğunluğa vekâleten “özgürlük üretenler”in zalimlikte vekilidir çoğunluk…
Bizim Sivas Yazıları, 7 Temmuz, 22.45, 2015