Fincanı taştan oyarlar/……r’e böyle …………r. Nokta nokta koymam gerekir
miydi? Evet, hoş ve masum bir türkü, futbolizmin meşhur oyma koyma işlerine
alet edilmiştir ve elbette ilke olarak bu tür şeyler hoş karşılanmamalıdır… Futbol
denilen meret de bunlara bir miktar açıktır. İşte o miktarı, taraftarın
yaratıcı muhayyilesi ve edep seviyesi belirler. Taraftar kimdir? Taraftar
stadyuma girmeden önce kaldırımlarda yürüyen, şehir halkıdır… İnsan öyle ya da
böyle taraftarlığını belli eder, çok sövmem ama incesinden, kabasına bilmediğim
küfür yoktur… Lazım olduğunda kullanır mıyım? Elbette kullanabilirim, çünkü
öfke baldan tatlıdır ve sınır tanımaz. Bu yüzden her sabah, nefsimi zıvanadan
çıkaracak durumlarla karşılaşmamak için dua ederim…
İğrenç bir fiilin hayali de olsa faili pozisyonuna sokmadan, kendime
bir hususi küfürler dağarcığı oluşturdum. Ortanca oğul küçükken küfretmeyi
bilmezdi ve kime kızarsa “Telefon!” derdi… Evet, telefon bizim ortancanın küfür
nesnesi ve kelimesiydi… Ondan öğrendim ki, her nesne ve her kelime küfür aracı
haline getirilebilir… Birine “telefon” dediğinizde bence onu birşeye benzetmiş
oluyorsunuz ve artık o galiz bir küfür olmaktan çıkıyor, ince bir mizah haline
geliyor. Ben telli telefon olur olmaz çaldığında “Öff!” dediğim için ve bazen
de zil sesine kızdığım için oğlum telefonu kızılacak nesne olarak
değerlendirmişti ve kızdıklarına da telefon demeye başlamıştı. O birine kızıp,
öfkeyle “Telefon!” dediğinde ben keyf keyf oluyordum. Bu saf hayalgücünden çıkarmamız
gereken, küfre son verip, hayalgücümüzle espri ve mizah üretmektir;
karşımızdakini icabında ikaz edebilecek, gülümsetecek tatlılıkta…
İnsan, azıcık düşünse mukaddesimiz sayılan ana, avrat ve bacı gibi
varlıkları küfür objesi haline getiremez; getiriyorsa insanlıktan epey
nasipsizdir… Bu konuda ülkemizde seviyeyi yükselten tek oluşum Beşiktaş’ın
Çarşı gurubudur… Çarşı, üstelik blok halinde hareket eden despot bir taraftar
gurubu değil, farklı telden çalan insanların da slogan üretebildiği bir yapıya
sahiptir… Sivas çarşısı, herşeyi bilir; hükümet kurar, rektör seçer, hatta
dünya politikasına bile yön verir ama asla yukarı doğru hamle yapamaz…
“Çarşı”yı en geniş kavramıyla kullanıyorum, şehre rengini veren esnaf, eşraf,
idareci ne ise taraftar da odur, kaldırımdaki seviye de odur… Yine de “Yiğidoluk”un
yanına, kalitenin gelebileceğini uman ve bekleyenlerdenim…
Çarşı demiştik de Pazar gecesindeki maçta “Fincanı taştan
oyarlar/Cimboma böyle koyarlar” taraftarın boğazına düğümlendi… Maç sonucunu
hakem belirleyince, futbolun spor dışı kuvvetlerden de kurtulması gerektiğini
düşünüyorum, o zamana kadar bu işlerden tamamen uzak durmayı yeğlerim. Ne oldu
şimdi? Bu türküyü böyle kullanmayı uygun görmüş mü oldum? Evet… Çünkü o artık
küfür olmaktan çıkmış, tezahürat klasiği olmuştur. Keşke kıyıda köşede kalmış
başka türkülerden tezahürat üretebilsek, gençlerin kulakları hiç olmazsa kendi
müziklerine aşinalık kazanır…
İbne bizde ağır küfürdür; merhum Cemil Meriç, akranlarını kastederek
en büyük korkularımızdan biri “ibne olmak” demişti… Biz bunu hakeme reva
görüyoruz, e hakemler de insan ve kendine ibne diyen taraftara hoş bakmaz
sanırım… Ben olsam mesela, hakemin verdiği yanlış penaltıdan sonra “Bu ne
hakem! Bu ne hakem! Bu ne hakem!” diye bağırırdım ve yeterdi
Küfürsüz sokak, kaldırım, tribün; Yiğidolara da başarılı bir sezon diliyorum. Ama korkarım şampiyon şimdiden belirli(!).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder