27 Ağustos 2012 Pazartesi

FİNCANI TAŞTAN OYMALI MI?



Fincanı taştan oyarlar/……r’e böyle …………r. Nokta nokta koymam gerekir miydi? Evet, hoş ve masum bir türkü, futbolizmin meşhur oyma koyma işlerine alet edilmiştir ve elbette ilke olarak bu tür şeyler hoş karşılanmamalıdır… Futbol denilen meret de bunlara bir miktar açıktır. İşte o miktarı, taraftarın yaratıcı muhayyilesi ve edep seviyesi belirler. Taraftar kimdir? Taraftar stadyuma girmeden önce kaldırımlarda yürüyen, şehir halkıdır… İnsan öyle ya da böyle taraftarlığını belli eder, çok sövmem ama incesinden, kabasına bilmediğim küfür yoktur… Lazım olduğunda kullanır mıyım? Elbette kullanabilirim, çünkü öfke baldan tatlıdır ve sınır tanımaz. Bu yüzden her sabah, nefsimi zıvanadan çıkaracak durumlarla karşılaşmamak için dua ederim…
İğrenç bir fiilin hayali de olsa faili pozisyonuna sokmadan, kendime bir hususi küfürler dağarcığı oluşturdum. Ortanca oğul küçükken küfretmeyi bilmezdi ve kime kızarsa “Telefon!” derdi… Evet, telefon bizim ortancanın küfür nesnesi ve kelimesiydi… Ondan öğrendim ki, her nesne ve her kelime küfür aracı haline getirilebilir… Birine “telefon” dediğinizde bence onu birşeye benzetmiş oluyorsunuz ve artık o galiz bir küfür olmaktan çıkıyor, ince bir mizah haline geliyor. Ben telli telefon olur olmaz çaldığında “Öff!” dediğim için ve bazen de zil sesine kızdığım için oğlum telefonu kızılacak nesne olarak değerlendirmişti ve kızdıklarına da telefon demeye başlamıştı. O birine kızıp, öfkeyle “Telefon!” dediğinde ben keyf keyf oluyordum. Bu saf hayalgücünden çıkarmamız gereken, küfre son verip, hayalgücümüzle espri ve mizah üretmektir; karşımızdakini icabında ikaz edebilecek, gülümsetecek tatlılıkta…
İnsan, azıcık düşünse mukaddesimiz sayılan ana, avrat ve bacı gibi varlıkları küfür objesi haline getiremez; getiriyorsa insanlıktan epey nasipsizdir… Bu konuda ülkemizde seviyeyi yükselten tek oluşum Beşiktaş’ın Çarşı gurubudur… Çarşı, üstelik blok halinde hareket eden despot bir taraftar gurubu değil, farklı telden çalan insanların da slogan üretebildiği bir yapıya sahiptir… Sivas çarşısı, herşeyi bilir; hükümet kurar, rektör seçer, hatta dünya politikasına bile yön verir ama asla yukarı doğru hamle yapamaz… “Çarşı”yı en geniş kavramıyla kullanıyorum, şehre rengini veren esnaf, eşraf, idareci ne ise taraftar da odur, kaldırımdaki seviye de odur… Yine de “Yiğidoluk”un yanına, kalitenin gelebileceğini uman ve bekleyenlerdenim…
Çarşı demiştik de Pazar gecesindeki maçta “Fincanı taştan oyarlar/Cimboma böyle koyarlar” taraftarın boğazına düğümlendi… Maç sonucunu hakem belirleyince, futbolun spor dışı kuvvetlerden de kurtulması gerektiğini düşünüyorum, o zamana kadar bu işlerden tamamen uzak durmayı yeğlerim. Ne oldu şimdi? Bu türküyü böyle kullanmayı uygun görmüş mü oldum? Evet… Çünkü o artık küfür olmaktan çıkmış, tezahürat klasiği olmuştur. Keşke kıyıda köşede kalmış başka türkülerden tezahürat üretebilsek, gençlerin kulakları hiç olmazsa kendi müziklerine aşinalık kazanır…
İbne bizde ağır küfürdür; merhum Cemil Meriç, akranlarını kastederek en büyük korkularımızdan biri “ibne olmak” demişti… Biz bunu hakeme reva görüyoruz, e hakemler de insan ve kendine ibne diyen taraftara hoş bakmaz sanırım… Ben olsam mesela, hakemin verdiği yanlış penaltıdan sonra “Bu ne hakem! Bu ne hakem! Bu ne hakem!” diye bağırırdım ve yeterdi
Küfürsüz sokak, kaldırım, tribün; Yiğidolara da başarılı bir sezon diliyorum. Ama korkarım şampiyon şimdiden belirli(!).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder