2 Aralık 2012 Pazar

KÖPEKLER VE İNSANLAR


İt hayvanat seviyesinde seyreden sadakate timsaldir…
Kıtmir ise itlerin en asilidir, türünün fevkinde bir mevkiye ulaşmıştır… Devrinin firavununa karşı mücadele eden ve Ashab-ı kehf olarak bilinen yedi kahramanın peşi sıra cennete gireceği rivayetleri vardır…
Burası önemli…
Sadakât gösterdiği şahsiyetlerin yüceliği itlere bile kişilik ve asalet kazandırmaktadır…
Yedi kahramandan bir tanesi çobandır…
Bazı peygamberler çobandır ve güdülerinin dışına taşma imkânı bulamayan mahlûkların dünyasını bu sayede iyi tanımışlardır. İnsanları hayvanın da aşağısına düşürebilen nefsi tanımak için, bir tutam otun deveyi yardan uçurmasını gözlemek, bir ümmiye bile kâinat kitabını doğru okutabilecek bir derstir. Tabii, çobanın ümmî olması değil, “Kitap gibi adam!” olması şarttır; aksi takdirde çobanın güttüğünden farkı, elindeki değnekten ibaret kalır…
Çobanın sürüyü sevk ve idarede liyakatinin göstergesi, itidir. Bu yüzden çobanın iti, sıradan bir şahsiyet değil; sahibinin terbiyesinin tecellisidir… Çobana bakıp itine paha biçmek mümkün olduğu gibi, itine bakıp çobanın karakterini anlamak da mümkündür…
Bir de kapı köpekleri vardır…
Bunlar bağlı oldukları haneyi korurlar… Hane halkının tamamının ayaklarını yalım yalım yalarlar; özelliklede “yuvanın hanımağası”na ve çocuklarına ayrı bir sevgileri vardır. Çünkü kadın, çanağı dolduran varlık, çocuk ise canına şenlik katan oyun arkadaşıdır… Bu köpeklerin haneye olan bağlılıklarını ifade için, yallandıkları çanağı temiz tutma özellikleri dilimizde de kıvamında bir karşılık bulmuştur. “Köpek bile yal yediği çanağa işemez!” atasözü, hayvanlar üzerinden psiko-sosyal tahlil yapmak için biz insanların sıkça başvurduğu benzeştirmelerden birisidir…
“Köpek bile…” atasözü, liyakatiyle değil; “Bizdendir!” yahut “Hamil-i kart yakînimdir!” gibi iltimaslarla kurumlara, işyerlerine yerleştirilen sömürgenler için kullanılır. “Bile” mukayesesiyle tefrik edilen işbu insanlar çeşit çeşittir; genelleme yoluyla tipikleştirirsek: İşverenin bevliye hacetidirler… Çalışmazlar, tozlu dosyaları karıştırırlar, kapıları dinlerler, namuslu adamları fişler, icabında dişlerler… İnsan suretindedirler ama nerde bir temiz çalı dibi görseler bir ayağını kaldırarak ıkına mıkına septiren süslü minikler gibi yaşarlar… “Bile”lerin, sağlıklı yürüyen her birime, namuslu çalışan her emekçiye özel garazları vardır; gece gündüz demeyip rızıklandıkları kurumu kirli emellerine uyarlayarak işletirler. Bu istidada sahip mahlûkat işverenine göre itibar görür… Sahtekâr idareciye illa ki lazımdırlar, dürüstün ise yanına yaklaşamaz; hatta çaktırmadan pislik atmak için daima fırsat kollarlar. Habasetin müzminleştiği kurumlarda, idareci değişse bile ekmek yediği çanağı kubur gibi kullananlar değişmez; her idarecinin mahiyetinde işlerini sürdürür, ödüllendirilir ve hatta öylece de emekli olurlar… Yedikleri mabadlarını, içtikleri bevliye takımlarını düğlesin…
Bir de kırma itler vardır…
Melez ayrı bir şey, kırma ayrı…
Melez; bir uzman nezaretinde çiftleştirilen farklı niteliklerdeki ebeveynden daha üstün nitelikli olması umuduyla türetilen yavrulara denir. Dişinin öylesine tarla kenarından geçen azmış bir erkekten gebe kalmasıyla doğan garibanlara ise kırma denir. İnsanın asaletine, örnek şahsiyetler oluşu cihetiyle ceddinin katkısı olsa da, genlerine bağlı değildir; atların ve itlerin asaleti ise soydandır… Arap atı soydan olur, Kangal iti de… Kırma itlerden herşey beklenir çünkü gen haritası karışıktır; ekmek atana da, taş atana da hırlayabilirler… Bu genetik belirsizliğin, psiko-sosyal insan çeşitlemeleri üzerine taşınması, “Adamlığı da, itliği de belli olmaz!” deyimiyle dile getirilmiştir. Kısaca bu çeşit insanlara günümüzde “omurgasız” denilmektedir. Terbiye aldığı aile esas olmak üzere, tahsili, muhiti hilkaten temiz bir kâğıt gibi dünyaya gelen bu kadersizleri, günümüzün yaygın ve tehlikeli insan çeşidi yapmıştır… Mevcudiyetlerinin yegâne temeli, omurgasızlıklarını muhafaza ve müdafaa içindir…
İtiraf ediyorum; kırma itten çekinir, omurgasız insandan ise korkarım…
Allah, onları boşuna halk etmemiştir, ona da inanırım…
Onlar, bize hayvanların ne olursa olsun kalıtımla sınırlılığını; insanların ise en şerefli ile en sefil arasında seyretme imkânına sahip bir varlık olduğunu ihtar eder…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder