31 Temmuz 2014 Perşembe

“KÂRLI YANILAN” OLMAK

RP’nin kuvvetli olduğu zamanlardı…
Bağımsızlığıma düşkünlüğümü bilenler bilir ama dönem dönem “İrancı”, “İslamcı”, “Dinci” diye fişlendiğimiz oldu. Nasıl Turancı olduğumu bilse billahi Turancı Duran bile kıskanır; bir nevi katkım olsun, bunu da bilsinler ki, fişler noksan kalmasın.
Fişlemeyi sadece devlet yapmaz, siviller de yapar ve sivillerin yaptığı fişlemenin çok mühim olduğunu da tecrübemle bilirim. 28 Şubat'ta da tabii en istenmeyen şey RP’li olmaktı, öyle fişlendik. 
İstenmeyenlerden olmaya bayılırım şahsen.
RP’yi değil de “Nurcu”luğu öne çıkaran bir zâta, üniversitenin kodamanlarından biri “Sizi RP’ye yakın değerlendiriyorlar, hocam. Aslı var mı?” diye sordu. O mühim zât RP’li sayılmayı şiddetle reddetti… Sorduğu zamanlar RP’ye büyük tezgâhların kurulduğu günlerdi. Ama iki ay sonra da yanıldığını anladı, RP’lilerle poz verdi ve RP’den milletvekili oldu… Şimdi de SP’li galiba ama bir anlamı yok artık bunları konuşmanın…
Şimdi böyle adamlara bakıyorum…
“Kârlı yanılanlar”ın kimler olacağını üç aşağı beş yukarı biliyorum.
AKP’li yahut AK P’li olacaklar…
Seyreyleyin…
Cemaatçi kılıcı çalanlardan en şedid ve en uyanık olanlar, önümüzdeki seçimlere yakın zamanda, şu günlerde yanılacak ve çıkarlarını sürdürecektir.
Cemaati cemaatçiler satacaktır…
Hem de en hızlı cemaatçiler…
Seyredin…

BİZİM SİVAS YAZILARI, 31.07.2014

27 Temmuz 2014 Pazar

DÜŞÜK BİR DARBENİN ANATOMİSİ

İrrasyonel biçimde yönlendirilen davranışları, rasyonel hesaplarla anlamaya çalışanlar anlamıyor... 
Durum oysa çok net...
Meselâ mehdi hazretlerinin yönlendirdiği bir kişinin afyona ihtiyacı olmayacağı gibi, Harbiye Nazırı'na de, Bahriye Nezaretine de ihtiyacı olmaz...
Zordur ama belki de bile bile çamura yatıyorlardır, şöyle böyle kariyeri, unvanı olan analistler de aynı yorumları yapıyorlar çünkü... 
Şöyle demişlerdir çoğu: Darbe yapmak için askerî destek lazım, en azından silahlı kuvvetlerin belli bir kesimi alenen ortada olmalıdır... Bu yüzden böyle bir darbe "âkıl kârı" değildir...
"Akıl Kârı" meselelere şartlandığı/kandini şartladığı için, dünyanın en iyi Ortadoğu uzmanları bizim ülkemizden çıkmıyor ve çıkmaz... "Âkıl Kârı" olmayan taraflarımızı -şekilde görüldüğü gibi- iyi bilen ecnebi analistler hep bir adım öndedir...
Kalın kafalı analistlerin bol bulunduğu bir ülkede ise "Akıl Kârı" olmayan darbeler de gerçekleşir, savaşlar da gerçekleşir...
Sonra akademisyenlikten bozma bir yığın sersem, "Böyle bir şeye beni inandıramazsınız!" der ve ilkokul çocuğu mesabesinde rasyonel hesaplarla ortalıkta gezinir, bunun adı da bilimsel yaklaşım(!) olur...
O irrasyonel davranışların nasıl işletildiğini bildiğim için salahiyet sahibiyim ve söylüyorum... Saygıdeğer pek çok meslektaşımı elbette tenzih ederim ama bunlardan değil analist "İbiş" bile olmaz. "İbiş" irrasyonel bir oyuncudur, bu yüzden güldürür...
Aklı öylesine iğdiş ettiniz ki tam öküz akıllı oldunuz; dolabın etrafında dört kez dönüp bir çan çalıyorsunuz ve bunu da "Akıl"dan sayıyorsunuz. Aklın bu kadarı öküzü dolaba bağlamak için kifayet eder, insanı anlamaya yetmez. Bile bile anlama çabası göstermiyorsanız ve "Bu iş akıl kârı değildir!" diyorsanız, insan olmanıza da yetmez...
"Bir deli bir kuyuya bir taş atmış; kırk akıllı çıkaramamış!" sözünü söyleyen bu milletin dehasından da maalesef nasipsizsiniz... “Adam delidir, ne yapsa yeridir!” diyecek yerde, “Aklı olan neden körkuyuya taş atsın?” diye soruyorsunuz ve ciddi bir iş yapmış gibi de cevap bekliyorsunuz.
"Akıl kârı" olmayan taraflarımızla oynayan da, oynayanları anlamayan da zaten bizim milletten değildir...

BİZİM SİVAS, 27 Temmuz 2014, 23.00

BAYRAM TEBRİĞİDİR

İhtimallerin azaldığı yaşlardır, âziz sultanım...
Tekrar tekrar gelirsin ama evde olur muyum bilemem, onun için razı olmanı dilerim benden... Hayatımın en güzel günleri sendedir; aile olmak, insan olmak, olmak namına ne varsa sendedir... Dilerim gelecek sene de görüşürüz ve ömrümüz bereket bulur...
İnsan yaşadıkça acır, yaşlandıkça acılaşır ama çocuklar için, gençler için bayramı güzel tutmak gerektir...
Ramazan temizliği, bayram temizliği ile zirvededir...
"Îyd-i fıtr"dır yarın, "Îyd-i şerif"tir...
Mübarek olsun...

26 Temmuz 2014 Cumartesi

SOKAĞA ÇIKMIŞLAR

Bence oturmuş bir kişilik ve ahlakınız yok...
Her birinizi devşirip ayrı işlevlere sahip birer "operasyon aleti"ne çevirmişler...
Sahte bir sükuta gömülmüş "Terbiyeli Duruş" pozu kazandırmışlar, şimdi pul pul dökülüyor...
Ergenekon'a çakarken de şuursuzdunuz, "kripto"luk yaparken de...
Doğru yaptığınız şeyler de emirledir ve bir oprasyonun parçasıdır; yanlış yaptığınız şeyler de...
Hâşâ(!).
Siz iyi yağlanmış makinelerdiniz, makine hâtâ yapmaz...
Yezid gibi de davranabilirsiniz, Hüseyin gibi de...
Ama aslında muaşeret kuralınız da, ilmihaliniz de yoktur; duruma göre ve aldığınız talimata göre yaşarsınız...
Biraz umutlandım, sokağa çıktığınızı duydum...
Çok şaşkın olmalısınız, uzaylı gibi filan...
Şaşırmayın burası Türkiye, bizler de bu ülkenin insanlarıyız...
Bu kafayı değiştirmeniz bugünden yarına mümkün değil ama insan umutsuz vaka değildir...
Bence "bencileyin ötekiler"e biraz karışın, makineleşmekten kurtulun...

ATEŞKES

Ateşkes ne anlama gelir?
Barış adına, insanlık adına hiçbir anlamı yoktur.
Bunun adı sistemli soykırımdır…
Sistem şu: İsrail binlerce insanı öldürür. Sonra Amerika olacak zalim devreye girer, sonra diğerleri ve İsrail’e hak verirler. İsrail coşar; öldürür de öldürür. Kullandığı silahlar Amerika’dan ve son sistem. Kan her tarafa sıçramaya başlayınca bir müddet mola verirler ve ateşkes için yoğun çaba(!) harcarlar.
 Ateşkes ilan edilir.
Gazze halkı enkazların arasından yeniden filiz vermeye çalışır ve İsrail bir daha, bir daha vurur. 
Bu son Filistinli ölene kadar böyle sürer.
İslam Dünyası çözüm aramak yerine zalimlerden merhamet dilenir.
Çözüm: Öncelikle İsrail Devleti’nin yeryüzünden toptan kazınmasıdır…
Yahudiler ikiyüzlü ve devletleriyle anlaşmalı gibi yaşıyor. Yahudi protestocuların samimiyetine inanmamızı sağlayan tek bir muhalif hareket yok.
Bu İsrail Devleti yerine, yenisi kurulmadan barış olmaz.
İnsanlık Yahudilikten kurtulunca kurtulur.
Hitler Yahudiliğin gerçek yüzüdür…
Bu yüz hâlâ İsrail semalarını aydınlatmaktadır.
Hitlerin ruhu Yahudiliğin ruhudur; İsrail Devleti’ne hulul etmiştir…
Naziler yok olmadı İsrail’de yaşıyor…
BM, AB, ABD neredeyse tüm dünya devletleri bu ruhun esiridir.
Şu an ateşkes fiilen sona ermiştir...
Vahşete, katliama, soykırıma devam...
Batı Uygarlığının hümanizm adına hiçbir kazanımı olmadığı, insanlık adına bütün söylemlerinin sahte ve sahtekârlık olduğuna İsrail vasıtasıyla şahit oluyoruz…
İsrail, aslında Avrupa’dır.
Haçlılar, İsrail vasıtasıyla Kudüsü işgal etmişlerdir…
İsrail vasıtasıyla “İslam”ı nahak yere şiddet yanlısı takdim etme imkânı buluyorlar…
Şu anlar, şu saatler aslında Batı Uygarlığı’nın çöküşünü seyretmekteyiz...

25 Temmuz 2014 Cuma

SON MODEL KRİPTOLAR

Kripto denilince gençliğimizde bir tek şey akla gelirdi, Sovyet ajanı... Amerikan aleyhtarlığı genellikle o dönemin solcularının tekelindeydi, öyle ya da böyle "kripto" denilmesi kolaydı bir solcuya. Türk Milliyetçiliği kimin tekelindeydi? Bu soruya cevap vermek kolay değil ama milliyetçilik bir ideoloji olmadığı için, kapitalizmin alternatifi olamazdı, sosyalizmin neden karşısında olduğu da anlaşılır bir şey değildir. Türk Milliyetçiliğinin doğduğu sokaklardan kaynaklanan müslümanlık kokan tarafları vardı, onlar ayıklanınca "Ulusalcılık" diye bir temayül doğdu; ulusalcılık solculuk, milliyetçilik sağcılıkla bağlanabilir.
Bence milliyetçilik içinde de kriptolar vardı ve sağın içerisinde Sovyet aleyhtarlığıyla yuvalanarak siyonizme ve Amerika'ya derin hizmetler sunuyorlardı. Fakat bu kriptoları biz layığınca bilmiyor ve değerlendiremiyorduk.
Bir tarihte "oturduğum yer"den "İslamcılık"ın tek yerli ideoloji olduğunu söylediğimde, siyasetle ilişkilendirilmiş ve bugünün namlı bir köşe yazarı tarafından hem milliyetçi, hem de ulusalcılara ihbar edilmiştim... Tabii hata bendeydi, bu tür insanlarla ünsiyet kurmam yanlıştı, onlar hakikaten piyasanın kurnazlarıydı. Gök ekin çiğnediğini itiraf eden ceylanın durumuna düşmüştüm, aslanla kurt da üzerime çullanmıştı. "İslamcılık" bir ideolojidir ve modern dünya paradigmasına da, parametrelerine de tek başına muhaliftir. İslamcılık'ın tek başına ideoloji oluşunu söyleyişim, hissiyatımdan dolayı değil, ideolojinin ne demek olduğunu bildiğimdendir; dahası, geleceğe doğru da tek ideoloji olacaktır. Bunu birileri müjde kabul etsin, birileri de hücceten çatlasın diye söylemiyorum: Bu böyledir...
Şu an durum daha netleşiyor. Solculuğun türevleri de, sağcılığın tarihperest türleri ve "Kutsal Temessülatlarla Donatılmış" yeni cemaatimsi türevi de ideolojisizdir, daha doğrusu "Kripto"durlar. Neyin kriptosu olduklarına dair net bir şey söyleyebilmem mümkün değil, çok yönlü kripto olabilirler: Siyasî, iktisadî, içtimaî emelleri olan dünyevî güçler çok yönlüdür; paralel olarak da on ayrı dil, üç ayrı dinden kriptoluk mümkündür...
"Kripto" kelimesi üzerine bir kitap yazılabilir, o denli geniş bir konu; "kriptoloji" diye bir disiplin bile var... "Kriptolu Telefon" olayı gündemdedir ve bu yazıya da vesile olmuştur. "Kripto"nun bir anlamı şifredir, şifreli telefonlar devlet büyüklerinde olur; bu telefonların dinlenmesi skandal bir istihbarat vakasıdır.
Kriptolu telefonları kim dinledi?
Soruyu "kim dinletti?" diye sormak gerekir, çünkü bu telefonları dinleyecek imkân sağlandığında, emniyette sıradan bir hizmetli bile dinleyebilir. Bence bu telefonları dinleyenlerin başı bir numaralı kriptodur. Bu kripto ne islamcı, ne dinci, ne milliyetçi, ne de başka bir şeydir; dünya güçlerinin sıradan bir maşasıdır. Anlayacağınız "kriptolar" yani yabancı bir güç adına bilgi devşiren, hizmet eden insanlar artık sadece Sovyet yahut Amerika ajanı olmuyor; çok yönlü ve çok alanda hizmet verebiliyorlar.
Son günlerde "İslamcılık" eleştirisinin artmasını bile ben "yeni kripto" türlerinin oluşturdukları ve yaydıkları bir hedef saptırma dalgası olarak görüyorum. Geriye dönüp bakıyorum da benim gençliğimdeki kriptolar(!) zavallı ve idealist insanlardı, gerçek anlamda kripto varsa da biz bilemezdik. Bugün ise biliniyor ve ne kendilerine mahsus idealleri var ne de ideolojileri, çünkü sıradan "fedai"ler, tabii başlarındaki hariç...
Yine “oturduğum yer”den söylüyorum…
Orası neresi?
Dünyanın merkezidir, inanmazsanız ölçün bakın.
BİZİM SİVAS YAZILARI, 25 Temmuz 2014, 23.00

24 Temmuz 2014 Perşembe

ALEYKÜMSELÂM

İnce çalışmalarla düzenlediğiniz "Selam Terör Örgütü" ile selam vermiştiniz...
Gecikti ama böyle selama da ağır ağır cevap verilir.
Bugün yaşananlar da "Ve aleykümselam" mukabelesidir efendiler! Ve tabii devlet mukabelesidir…
Bunların çoğu çelebi geçinirlerdi; mizah severdiler, espriliydiler maşallah. Ama şimdi tam sokak ağzına başladılar. Ben devletin işte bu meselelerinden iyi anlarım, usta gazeteci olduğumdan değil; dört darbe görmüş tecrübeli bir sivilim de ondan anlarım... Yoksa sizin gibi polis şefleriyle, savcılarla el ele verip iddianame hazırlayan "dil oğlanları"ndan değiliz, olamayız; bu süt ve maya meselesidir. Olmadığımız gibi, müstakbel darbeden koltuk kapma umuduyla yazarlık yapmayı fikir fahişeliği sayanlardanım; çok kötü bir türdür bu, erkek fahişe olmaktan bile kötü...
Sade suya tirit polemiklerle ve sulu mizahla ancak sizi adam zanneden tıfılları oyalar, kandırırsınız.
Adım adım yürür bu iş...
Bütün deliller mevcut, şahitler de şakır şakır konuşacaklar...
Gazetelerden bilgi değil söylem sahibi olanlar, çok şaşıracaklar ama cehaletlerinden tabii. Gazete bir yere kadar nabza şerbet, size teselli olur ama gerçekler buldozer gibi geçer hepinizin üzeriniden... Modanız da geçer tabii, torunlarınıza her halde oturup sehven darbe destekçisi olduğunuzu anlatacak değilsiniz.
Samimiyetinizi ölçemeyiz ama belki itiraflarda bulunur, hatıralarınızı yazarsınız. Kendi adıma, sizlerin nasıl namert insanlar olduğunuzu on yıllardır çok iyi anladığım için asla yumuşamam. Biz bildiğimizi satarak yaşamayız efendiler, bildiğimizle yaşarız...

Dış destekçilerinizin bu noktadan sonra yapacağı tek şey sizlere vatandaşlık hakkı vermeleri olabilir. O da zor, çünkü onlar uşaklarla işbirliği yaparlar ama içlerinde görmek istemezler.
"Selam Terör Örgütü" kalleşliğin dip ve en kritik noktasıydı, noktasıdır... O günlerde neler yaşadığımızı ve biz sıradan insanlara darbeden sonra neler yaşatacağınızı anlamak için o operasyonu anlamak esastır. Çünkü bitmiş bir darbenin ertesi günü: Selam Terör Örgütü’dür…
Aleykümselâm efendiler, aleykümselâm!

BİZİM SİVAS, 25 Temmuz 2014

22 Temmuz 2014 Salı

SOYKIRIM

Holokost, Yunanca "bütün" anlamına gelen "holos" ve "yanık" anlamına gelen "kaustos"tan birleşik isim. "Topluyakım" filan diyebilirsiniz. Yahudiler "shoah" diyorlar (Şoa). ibranice'de her şeyi silip süpüren kuvvetli rüzgar... Latinceye bakarsanız genocide yahut jenosid, yani soykırım...
Hepsini özetliyorum: Holokost=Shoah=Genoside.
Misal: İsrail Devleti'nin şu an Gazze'de yaptığı şey...
Gazze Şeridi diyorlar, haritaya bakın, gerçekten şerit gibi bir yer; her tarafa kapalı bir şerit.
Filistinlileri bu şeride kim doldurdu? İsrail...
Kadın, erkek, çocuk, bebek demeden kim öldürüyor? İsrail...
İsrail'i kim azmettiriyor soykırıma?
Tekmil Avrupa ve ABD, tabii Kanada vesaire... O vesaire bilfiil "beyaz adam"ın kölesi olan bütün diğer ülkelerin hepsidir, soysuzdurlar saymaya lüzum yok...
Rusya, Suud, İran, Mısır sus pus...
Çünkü Rusya Kırım'ı işgal etti, Ukraynayı kırıyor, yani sabıkalı; ötekiler her biri kendi saltanatının peşinde...
Samimi tepki Türkiye ve Türk halkından... Tabii içeride ve dışarıda diplomatik hata ettiğimiz söyleniyor...
Böyle hatalar yapalım...
Daima yapalım hem de...

DİPLOMATİK YAZI

Kerry, CNN'de konuşuyor; alt yazıda "İsrail Hamas kuşatması altında!" yazıyor...
BM olacak canavarlar örgütü duyarsız kalır mı?
Tel Aviv'de İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile basın toplantısı düzenleyen Genel Sekreter Ban Ki-Mun Hamas'ı suçluyor.
Tabii içimizde bir kısım sol ve bir kısım ehl-i kıble, "Cihadist" olduğu için Hamas'tan dolayı Filistin'deki soykırıma çok da aldırmıyor. Hatta, iç politikayı soğuttuğu için rahatsızlar. 
Kerry'nin dediğine göre Hamas, İsraili kuşatmış...
Ban Ki-Mun, ölümlerin sebebinin Hamas'ın hastaneleri üs olarak kullanmasından kaynaklandığını söylüyor...
Sonuncu büyük Haçlı Seferi'ne katılan bütün ülke ve devletler İsrail'e yardım ediyor ve destekliyor. Silahları verenler de elbette onlar... Almanya Çanakkaled'de yoktu, bizim politik hatamız onların kendi çıkar kavgası sonucu Almanlarla müttefik idik. Şimdi o günlerin hatasını düzeltiyorlar adeta, Merkel ilk destek mesajı verenlerden...
Bütün bunların nedeni ise Türkiye'nin izlediği yanlış politikilar(!).
İtibarımız kalmamış dış dünyada maalesef...
İtibarımız olsaydı Netanyahu'dan rica ederdik katliam dururdu yahut TC Başbakanı Ban Ki-Mun'u Boğaz'da bir kahvaltıya çağırır ve sonra ortak basın toplantısı düzenlerlerdi...
Bu devletler ve bu adamlar indinde itibarı olanlar kökten-namussuzdur...

"Varoluş"umuzla ilgili bir konuda diplomatik bir yazıyı ancak bu kadar sürdürebilirim...
İçteki de, dıştaki de namussuzdur...

KENDİMİZİ BOYKOT EDELİM


Koka boykotu da bir şey ama tıksırınca pıksırıncaya kadar yemek de dahil çoğumuzun sürdürdüğü hayat tarzı ve standardının Koka’dan daha mı az gavurca olup olmadığını sorgulamalı…
Bence kendimizi boykot etmek gerek... Çünkü “kendimiz” uzunca zamandır savunduklarımızla tenakuz halindeyiz. Sadece midemiz değil, bütün azalarımız aç sanki; kulağımız, gözümüz, hatta kalbimiz.
Açlık reel bir şey de değil, büyük ölçüde bir his. Herkes imkânı nisbetince bu hissi bastırmak için yiyor, seyrediyor, dinliyor ve bedenen ve ahlaken obezleşiyor.
Kola boykotu bana yapay ve sıradan geliyor kusura bakmayın...
"Yiyiniz içiniz israf etmeyiniz!"in sınırlarını peygamberine uygun bir çizgiye çeken İslam Dünyası kurtulur...

Oruç biraz da bunları söylemeli bize...

18 Temmuz 2014 Cuma

TAŞLARIN ALTI

İsrail ile bütün alışverişi keselim, mallarını almayalım...
Kendi adıma özel bir çaba göstermeme bile lüzum kalmadan uzak duruyorum, konu bu değil...
İsrail, para zoruyla yaşayan bir devlet ve bu "Haçlılar"ın zararına da değil... Zaman zaman hatırlatılan, İsrail-Türkiye ekonomik ilişkilerinin ve kıyasıya eleştirilerin "Üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek" olduğu o kadar nettir ki... Bu eleştirilerin İsrail ve ABD ile "iyi geçinmeyi şiar edinen"ler tarafından yöneltilmesi ise "süt ve maya" bozukluğudur...
Şu andan itibaren İsrail ile bütün diplomatik ve ticari ilişkiler kesildiğinde, emin olun İsrail derhal başka alternatifler bulacak para gücüne sahiptir. Siyonizmi bu kadar olsun tanımış olmalıyız... Böyle bir adım atılsa, bugün dış politika uygulamalarını "sefil" bulanlar derhal harekete geçer ve Türkiye'nin yeni bir dış politika hatasına imza attığını söylerler. Çünkü aynı ağızlar, Mısır Darbecileri karşısında Türkiye'nin tavrını "diplomatik rezalet" olarak değerlendirmekten geri durmadılar. Hatta bazıları, darbenin Türkiye yüzünden olduğunu bile, Sisisever bir akademisyenin ağzından çok veciz bir şekilde yazdılar...
Aynı ağızlar Ziraat Bankası'nı da, Halk Bankasını çok güzel bir şekilde ABD'y ve İsrail'e çok diplomatik(!) ifadelerle jurnallediler... Türkiye bu işten zarar görürse bu sefer de ekonominin iyi yönetilmediğini tef çalarak yazacaklar ve dillendirecekler...
Her taşın altından çıkanlar sadece siyonistler değil, onların koydukları taşların altına saklanarak ve pekâlâ "İslamcı" takılmayı da becerenlerdir...
Müslüman her taşın altına girmez, her taşın altından da çıkmaz...

İşinize geldiği miktarda dinî delillerle birilerine yaranma tagut muhalefet etme tavrınız bile hahamca bir dinî duruş değil midir?

15 Temmuz 2014 Salı

HALİLAĞA ERİĞİ

"Halil Ağa Eriği" aslında bir marka...
Alünasyona uğramış olanlar belki dudak büker ve çocukluk tadı derler ama inanın hâlâ tertemiz bir lezzet... Benim neslimin mahalli ağızla Hallağa Erüğü deyince dişlerinin kamaştığını tahmin ediyorum. 
Eriklerin kralı, tatlıya yakın mayhoş bir erik, Napolyon Kiraz'dan biraz daha iri, bölmeye hacet olmadan tek hamlede atıyorsunuz ağzınıza... Dişle damakla nizalaşmadan kendini bırakıyor, geriye bir ufacık çekirdek kalıyor.
Aha bu mevsimde gözlerim arar, denk düşerse araba kullanıyorken bile gözüme bir çalsa derhal park eder ve gider alırım.
Bu kez komşudan hediye geldi, şehrin dışında henüz varlığını sürdüren hangi garip ağaçtan kimbilir...
Yerli ve soylu bir meyve, belki de nesli tükenmek üzere...
Bir kenara birkaç çekirdek ayırayım, belki dikmek kısmet olur...
Mayaların bozulduğu, tohumların birer birer yok olduğu bir zamanda “Hallağa Erüğü” sadece kurbanlardan birisidir. “Boğazı dürtmüş, oturup oruç ağız erik muhabbeti yapıyor!” diyen ehl-i nifaka öyle olmadığını söylemeyi zül sayarım... Irkları, türleri yok edenlerin vasfı kitabımızda “müfsid”dir. Müfsidlere erik bahanesiyle buğzumu dile getiriyorum.
Adını söylemeye gerek yok, erik diye satılan elma cesametinde ve insanı boğan bir meyve var. Son zamanlarda “Erik var mı?” dediğinizde marketler ve manavlar onu işaret ediyor. Ben de aldım ve bu garip meyve eriğin vücuda verdiği rahatlığı vermek yerine, sıkıntı doğuruyor.
O da olsun ama bir manava girdiğimde bir tepsi dolusu Hallağa Eriği’ni başköşede görmek isterdim…
Hep çok şey istiyorum zaten, ben sana uygun biri değilim Ayten!
Ayten???
O nerden çıktı şimdi derseniz.,.
Tastamam oruç keyfidir ve latifesidir…

10 Temmuz 2014 Perşembe

IŞİD VE "DEVREMÜLK TERÖR"

Evvela görüntüden kurtarıyorlar...
Siyahın ve beyazın imtizacı, tepeye sarık, bir de iyi çevrilmiş değirmi sakal: Al sana mücahit(!). Cihad bütün çağrışımlarının ötesinde bir anlam kaymasına uğruyor ve ayıplı bir kelime haline geliyor, “Cihadist” denilen aşağılayıcı bir kavram birilerince derhal yerleştiriliyor. Temenni edilecek bir şey değil ama “Savaş bizi karlı dağlara çektiğinde” mücahit oluruz elbet, bu yüzden bu kavramların örselenmesine şirazesinden çıkarılmasına gönlüm razı değil. Hani ki bir de “büyük cihad” denilen ve bireycikleri adam gibi bir şahsiyet haline getiren dağ gibi bir hakikat vardır…
Kişi hakkıdır, nasıl isterlerde öyle giyinirler ama durum burada biraz farklı; özenle ve sanki defileye çıkmışlar, savaş defilesi(!) sergiliyor kutsal teröristler(!). Nasıl oluyorsa vahşet ve barbarlık tatbikatları da sanki özel poz veriyorlarmış gibi iletişim kanallarına düşüyor. Batılı ülkeler de buna bakarak seyirci kalmalarına bahane üretiyor, aslında keyf keyf oluyorlar, her durumda kârlıdırlar çünkü…
Bu kisve, sanki tarihte kalan müslüman şemailini kullanarak mazimizi kurnazca kendi kanlı oyunlarına alet etmektedirler. Esas ölçü, örtünmesi gereken yerlerdir ve gerisi tamamen her ülkenin örfüne tabidir. Tahminim o ki, bu örgüt, her şeyiyle modaevlerinde, stüdyolarda, gerilla kamplarında hazırlanmış ve Ortadoğu’ya azıtılmış...  "Şimdi" ile irtibatı olmayan bir nefret objesi oluşturulmasına görüntüyle başlanmış. Gardırop meselesi artık bence tüm dünyada kapanmıştır; sade ve temiz bir pantolon ve gömlek; üzerine bol dökümlü bir ceket, dünyanın her yerinde yeterlidir. Spor giyinmek istiyorsanız kot kumaş ve keten gömlek kâfidir.
IŞİD’den bahsediyorum…
İslamî görünmesi için özenle seçilmiş görüntüye sahip insanlar, şiddetin her türünü sergiliyorlar ve bırakın batılıları, pek çok Müslüman gözünde bile garip kalan dinimiz ürkütücü bir çehreyle takdim ediliyor. Söylemleri ise tıpkı kıyafetleri gibi: Kâh Endülüs’ü fethediyorlar, kâh İstanbul’u… Hilafet ilanı ise tam bir skandal; mehdiler, kutuplar, halifeler pıtrak gibi bitiyor… Her birisi de en iyi ve Kur’anî Müslüman olduğu iddiasında; Kur’an sizi çarpsın desem gerektir ama zaten çarpılmışlar…
Kiminle dost oldukları, kime düşman oldukları belli değil… Kestirmeden söyleyelim: ABD, İsrail, İngiltere ile derdi olmayan hiçbir hatt-ı hareketin islamlıkla ilgisi olamaz. Bu bermuda üçgeni içimizdeki gizli ve derin müttefikleriyle sınırlarımızla, genlerimizle, tarihimizle oynamayı varoluş sebepleri olarak bilir, ötesini söylemeye gerek yoktur…
Vazifeliler…
Vazifeleri bitince çil yavrusu gibi dağılacaklar… Bizzat IŞİD’i kuran eller dağıtacak, belki de dağıtma işini para karşılığında yapacak ve masraflarını da bölge insanından çıkartacaklardır..
IŞİD ile Türkiye bağlantısı kurmaya çalışan, çok renkli ve çeşitli yerli ağızlar ise ya yerli değil, ya da hainliğin ne olduğunu bilemeyecek kadar cahil ve gözlerini karartmışlar… Üstelik tellerine değen herkesi de derhal iktidar-muhalefet tahterevallisinde bir yere mutlaka yerleştirirler.
Hakikat üzerine konuşmamızı zorlaştıran, elimizi ve göğsümüzü daraltan vasata rağmen, Ortadoğu bizim derdimizdir. Biz dert edinmesek de orada olan her şeyin Türkiye’ye yönelik bir yanı, yönü mutlaka vardır…
IŞİD ise Türkiye için PKK’dan sonraki bir numaralı tehdittir. PKK, nasıl bazen birilerinin beslemesi olarak Türkiye’ye vuran bir kiralık örgüt idiyse, IŞİD de o tür bir örgüt olabilir. İslam hariç her alanda hizmete hazır gözüküyorlar…
“Devremülk terör örgütü” olur mu? Olur…

Biraz ABD kullanır, biraz İsrail; raf ömrünü tamamladıklarında da geri dönüşüm fabrikasına atılırlar…

8 Temmuz 2014 Salı

IŞİD FUTBOLU

Gezegenimizde futbol denilince akla şu günlerde tüm dünyanın iyilerinin yarıştığı oyun gelir…
Futbol elbette oyundur ve her oyun gibi sınırları iyi çizilmediğinde oynayana, seyredene zarar verir.
Sağlam kuralları olan bir oyun futbol…
Sakatlanmalar elbette yaşanmaktadır ama aşırı sertlikten arındırılmış bir mukavemet, taktik, zekâ gerektiren bir oyun.
Bir de Amerikan futbolu var…
Kemik seslerinin gelmesi beklenir Amerikan futbolunda. Omuzları beslenmiş zırh gibi elbiselerle oyuncular kömüşler gibi birbiriyle toslaşırlar, altta kalanın canı çıksın.
Biz çocukken top oynadığımızda bazı büyüklerimiz kızarlardı ve gerekçeleri de Hz. Hüseyin’in başını kesenlerin icad ettiği iddiasıydı…
Tabii öyle değildi ama hadisenin acıtıcı bir tarafı da vardır…
Geçenlerde görüntüleri medyaya düştü, IŞİD’in yamyamları bir düşmanlarının(!)kafasıyla futbol oynuyorlardı. IŞİD’in akıl dışı iddiaları göz önünde tutulursa bunun sadece kanlı bir oyun olmadığı, oyun içinde oyunlar olduğu kendiliğinden açığa çıkıyor… Endülüsü, İstanbul’u fethedeceklermiş; ama İngilizlerle, İsrail’le ABD ile bir davaları yok… Aslında var ve derin bir ortaklık içerisindeler…
IŞİD kitaba sığmaz bir öldürmece oyunu sergiliyor; tek kuralları var her tarafa kan sıçratmak…
Müslümanlar can almak zorunda kaldıklarında bile “güzel öldürmek” zorundadırlar.
Bu arada bazı cemaat ve âlimlerin IŞİD’e sempati duymaları da kalite ve kumaşlarını gösterir…
IŞİD’in kanlı futbolu, Amerikan futboluna çok benziyor…
Çünkü ABD şiddetin her alanda yeryüzündeki patronu görünümündedir ama İngiliz derinliği ile beraber değerlendirildiğinde anlam kazanır.
Patron, müsüman terörist(!) devşiriyor; hem de selefiler, hilafeti kurma azmindedirler.
Terör örgütü, gerçekte mıntıka temizliği yapmaktadır; asıl oyunbazlar sahne bekliyor…
İslam’ı şu an batılılar IŞİD ile tanıtıyorlar kamuoyuna ve büyük keyif alıyor olmalılar… Arkasından çok çirkin tezgâhlarla Türkiye işin içerisinde gösterilecek ve elimizi kolumuzu bağladıkları gibi, belki de içerideki uzantıları vasıtasıyla bu kanlı oyunda hedefe konulacağız. Dikkat ediyorum, normalde IŞİD gibi bir terör örgütüne şiddetli tepki göstermesi beklenenler, tam tersi bir tavır içerisindeler. IŞİD’den çok Türkiye’yi suçlamaya yönelik delil toplamakla meşguller. Bunlarınki iktidara karşı değil, tam anlamıyla Türkiye’ye karşı bir oyunda işbirlikçilik ve ihanet rolüdür…
İsrail, Suriye rejimi ve Mısır darbecileri rahat bir nefes almış olmalılar…
IŞİD’in kim olduğu çok açık; açık olmayan tek şey gelecektir Ortadoğu’da…
Bu kargaşa ve badireden fazla hasar almadan çıkabilmek bizim tek derdimiz ve hedefimiz olmalı… Oyun hâlâ tüm şiddetiyle sürüyor çünkü…

7 Temmuz 2014 Pazartesi

DANIŞMAN

Danışman...
Aslında tehlikeli bir tür olduğuna dair şüphelerim vardı ama artık eminim... Danışman  tehlikeli bir insan türüdür. 
Bir defa daima karanlık bir yüzü vardır bu danışmanların; nerden gelir, nasıl gelir, ne yapar bilinmez. İçlerinde şüphesiz sorumlu olduğu alanda liyakat sahibi olanlar da vardır. Liyakat sahibi olanlar daha tehlikelidir, yani işinin ehli olup olmamakla ilgili değildir benim kanaatim. Danışmanlık kökten tehlikelidir.
Nasıl danışman olunur?
Ya ehildir, ya cahil. Ehildir o yüzden tercih edilir ve kafasına göre takılır; gözboyama esaslı faaliyetlerle patronun gözüne girer. Bu durumda maaşından maada yüklü bir gelir sahibi de olur. Böyle danışmanlardan geçilmiyor ortalık; özellikle büyük şehirlerde kârlı ve fiyakalı bir iştir danışmanlık...
Danışman cahil de olabilir ve cehaletinden dolayı tercih dahi edilebilir.
"Cahilden danışman olur mu?" diye sormayın; siyaseten bazılarına makam vermek gerekir ve cahilin birini kolayından danışman olarak atarlar. Kartvizitten kurtaran pek çok cahil danışman, öyle büyük işler yaparlar ki, patronun yaptığı eğri işler danışmanlara mal edilir.
Bir de aşağılık kompleksinden kurtulamayan danışmanlıklar vardır ve müzmin danışmanlar. Nerde bir komite, komisyon varsa akla derhal bu tür danışmanların ismi gelir... Vitrin mankeni gibi bir şeydir bu tür danışmanlar... Zayiatlı kişiliklerini danışmanlık onaramaz ama yine de gördükleri hıyara bir avuç tuz alıp seğirtmekten beri duramazlar...
Bütün danışman, sayışman ve sair manların dışında bir yerde durmalı; ferdiyet çok kıymetli birşeydir çoook; ben kendime danışman seçecek olsam ferdiyetine, reyine kıymet verdiğim birini tercih ederdim. Öyle bir ihtiyacım yoktur.
Benim daimi danışmanım şehr-i Ramazan...

Bizim Sivas Yazıları, 07.07.2014, 10.56