28 Aralık 2023 Perşembe

KENTİN KISA TARİHİDİR
Mısmılırmak vadisi, İstasyon, Kılavuz Tepesi sınırdı; o sınırlardan sonrası tarım arazisi... Kabaca böyleydi.
Mevcut sınırlar da genişletilir; çünkü şimdiden kapatılan tarlalar var; bu işler tiyosuz olmaz.
Bu arada boşalan köylerin arazilerinin halini merak eden bile yok.
Üstten aşağıya doğru hiçbir politikası olmayan politikacılarla geldik bu noktaya, buradan devam edilir.
Kenti yönetmek, en geniş kapsamıyla her kesimden taraftara ayrı bir rant bahşeder. Bazen bu, bir köfteye kadar da düşebilir. Yarış böyle geçmiştir, geçer. Yükselmek için birbirini tepeleyenler, fırsatını bulunca dibine kadar sömürür.
Varsa bu mekanizmaya karşı çıkma dirayetine sahip kişiler, onlara da göz açtırılmaz. Ehl-i rant; çok kalabalıktır, kaba ve hoyrat insanlardan oluşur. Bunlara ram olursanız, size numaradan saygı gösterirler; ama insanlığınızdan çok şey kaybedersiniz.
 ve 9 diğer kişi

Beğen
Yorum Yap
Paylaş

23 Aralık 2023 Cumartesi

ŞENLİKLİ TOPLUMUN ŞENLERİ

Şenlikli toplumun şenlerinin hiç bir şeye kendiliğinden tepki göstermesi mümkün değildir. Acı duymaz; medya ve sair kanallardan acılardan haberdar olur ve kendisinden istendiği biçimde kasıntılı cümlelerle duyarlı olduğunu göstermeye çalışır. Hafazanallah, bir nevi “tıklama piyasası” oluşur. Münferit ve mutemet gördüğüm insanları seçiyorum ve umudumu diri tutuyorum.

Az zamanda şenlikli toplum olmanın dibini buldunuz. Martaval okuyorsunuz ya, hakikatle yüzleşin diye söylüyorum. Kökleri daha eski elbette ama iktidar gücünüzle, bu kökler üzerine yeni ve temiz fidanlar aşılamayı hiç bir zaman hedeflemediniz. Benden çok şikayet etmenize bazen şaşırıp kalıyorum; çeyrek yüzyılda güzel ahlak sahibi insan yetiştirmek için tek ciddi adımınız olmadı. FETÖ hadisesi size bu şansı verdi; onu bile tersine kullandınız. FETÖ'den tefriki gayr-i kabil kadrolaşmalarınız, seçilecekleri bile atamanız bunu gösteriyor.

Siyaset, parti mevzusu olmadığını, millî sorumluluk gereği olduğunu anlarsınız söylediklerimin ama öyleymiş gibi göstererek olmadık figüranlara olmadık sözler söyletirsiniz.

Bunlar bir şey değil ya! Küçük kasaba hâli; küresel(!) gerçekleriniz, küçük kasabalarda daha net gözüküyor.

Faniyiz. Ömrümüz içinde yaptığımız her şeyin hesabını milimi milimine vereceğiz.

8 Aralık 2023 Cuma


SOKAKLARIN KALİTESİ VE GAZZE
Ne söylersem söyleyim, sokağın çocukları oradan bir siyaset çıkarma yolunu terk etmezler. Çünkü siyasi açıkgözlülükle ya nemalandılar, ya nemalanamadılar. Aşık atıyorlar ve her zaman şek gelmeyebiliyor.
Nemalananlar, hak ettiklerini düşündükleri için tatlı su ideolojisi güdüyorlar. Hiçbir ciddi adamı kabul edemezler, çünkü ciddiyet kâr getirmez.
Nemalanamayanlar, muhalif kılığında rast gelene sataşıyorlar. Hiçbir edep ve zevk süzgeçleri yok.
Gazze için bu ülkede ciddiye alınacak sivil bir hareketliliğin olmayışı, bu zafiyetten kaynaklanıyor.
Eh, bir de matah bir şeylermiş gibi, Gazze için söylediklerinden de ayrıca nemalanma yoluna gidiyorlar.
Batı, modernlik konusunda çok söz söyledik ve söyleriz ama orada insan kalmayı beceren batılıların sivil ve dindar yahut sivil ve dindar olmayan muhalefet dilinin ve eylemlerinin kalitesine sadece gıpta ediyorum. Organize oluşları, disiplinleri müthiş.
Mahut zümrelere, Gazze'nin aktüel değil, ezeli bir mücadelenin parçası olduğunu söyleyelim; ben oradan söylüyorum. Siyasetçilere de sokaklarının kalitesini yükseltmeleri; evvel emir, kendi kalitelerini yükseltmeleri gerektiğini hatırlatalım.
Gürleyen bir dil, orijinal bir buluş sadır olmuyor; olanı da sokak kara delik gibi yutuyor. Kuruttunuz, olanı da kuruttunuz.

30 Ekim 2023 Pazartesi

AZINLIK RAPORU
Bilgiyi alıp satarak geçinene aydın, bilim adamı, kültürlü vs. denir. Bilgiyi hayatına, kalbedene adam/ârif denir. Îrfanla bilgi bir arada olursa, bilge denir. Bilge Kağan öyledir meselâ...
Birinci zümre adeta yeni bir insan ırkıdır. Bencildir. Çok yüzlüdür. Kendini sever, sevdirmek için yaşar. Cehaletini ihtisasıyla örtme konusunda uzmandır.
İkinci zümre, bugünün dünyasının en büyük azınlığıdır.
Tüm ifadeler:
Osman Şener, Selami Elagöz ve 19 diğer kişi

28 Ekim 2023 Cumartesi

NEDEN MİTİNGDEYİZ?
Anlatamıyorum demem, anlamıyorsunuz. Evvelâ sivil ve hür bir şahsiyet olmalısın. Öyle olunca onun bunun değil; Allah'ın adamı olma ihtimali vardır. "Falan şöyle, filan böyle.." deyip, mazeret üretemem. Hesabımı tek başıma vereceğimi biliyorum. Anlamazsın. anlasan da işine gelmez. Tarihin bir anında kendimi bir kümenin içinde bulmam, hür ve sivil olmama mani değil; hem tarihe angajeyim, hem muaşeret gereğidir. Orada her çeşit insan vardır, yargılamak haddim değil. İçlerinden seçerek muaşeretimi sürdürmekten başka bir şey elimden gelmez. 
İsrail'e karşı olduğumuzu bilmek, sağır bir bilmektir; bildirmek gerekir. 

11 Ekim 2023 Çarşamba

SÖZ VERMEK YAHUT VERMEMEK
Filozofların insanı bariz bir özelliğinden dolayı düşünen, konuşan vs. sıfatlarla özetledikleri bilinen bir husustur. "Hayvan" da derler ama aslında hayvanlardan farkını vurgularlar. Nitezche'nin "söz verebilen hayvan" deyişi bana en derini delir. Gerçi, "el mâna fi batnı şair" denilir ve o da şairdir ama genel düşünce bağlamına vurursak, "dilin masum olmadığı" fikri çerçevesinde söylenmiştir.
Doğrudur. Ama tahkike muhtaçtır.
Söz vermek sözleşmedir. Senet, imza olmasa bile söz verme sözleşmedir. İnsan, kime söz vermişse onunladır. "Beli!" ifadesi bu yüzden söylenip biten bir mülakat değildir. Daima, yenilenmesi gerekir.
Sözü "Hakk"a veren hakikatlidir. Sözüne daima sadık kalan merttir. Sözünü tutmamayı ahlak haline getiren namerttir. Sözünü inkar eden münkirdir. Sözleşmesi olmayandan her şey beklenir, kalleş diyebiliriz. Sonuncu en tehlikeli türdür.

5 Ekim 2023 Perşembe

BİR MÜZİK FESTİVALİ MÜNASEBETİYLE
Agarta Müzik Festivali...
Duymamışsınızdır elbette ama duyarsınız; hissettirirler kendilerini Agartacılar, hissettiriyorlar. Hem gıpta ediyorum; hem ciddi anlamda huylanıyorum. Müziğin müthiş gücünü biliyorum, ne amaçlarla kullanılabileceğini de...
Yönetim sağa geçmeye yüz tutunca üniversiteye bir dizi proje sunmuştum. Seçilmeden önce bayılmıştı, yönetici namzetleri. Seçilince her şey bitti. Birisi doğrudan kapsamlı bir müzik fakültesi idi. Başınızı ağrıtır, uzatmayayım. Yöneticilerle kısa zamanda iletişim koptu; ye, iç, eğlen faslına geçtiklerinde de sertleştim. Yöneticilerden çok çanakçılar saldırmaya başladı; ev ile tedris arasında mesleğe devam ettim. Yönetime yakın bir hoca, teklifimi yönetime götürdü ve sonuçta Türk Müziği üzerine ufacık bir şey oluşturdular.
O projede her yıl Türk Müziği Festivali de vardı; bütün Türk ülkelerinden müzik temsilcileri gelecekler her yıl gözler Sivas'a çevrilecekti. Uzun oldu bağışlayın. Beni, bu yakınlarda yönetimin sadık yandaşı bir arkadaş, "Huysuz bir abi" diye tanıttı, kalabalığa getirerek; kalabalıktı bir şey demedim. Evvela, abi, kardeş işlerini bitireli çok oldu. Yiyin, için, paslaşın, paylaşın ve "Huysuz"ları bilhassa ayıklayın. İştahınızı kaçırırlar çünkü.
Öylesine hatırladım. Belki geçmiş zaman hikayeleri birilerinizin hoşuna gider.
Uğraştık işte "boş işler"le aman siz su akarken testileri doldurun. Benim dediklerim bundan sonra hiç olmaz.

AĞIR MANZUME
Teline değmeye gör nice derviş pozlunun,
Ağzı mancınıklanır ateşinden kurtul kurtulabilirsen.
Erbab-ı kalem takılır nicesi gördüm ki,
Bir kebaba bir mavi boncuğa tav olur.
Tav olur koçaklama söyleyen şuara,
Kağıt üstünde kalır erlikleri hünerleri;
Övgüler dizerler ciğeri beş para etmez beylere ağalara.
Darülfünun baştan ayağa kibir ve riya;
Bilgisini daha pahalıya satmaktır bütün dertleri;
Eb-u hikmet sayar bunları açıkgöz cahiller,
Çünkü akçeli işler vardır, az çok onlara da düşer.
Dinin arkasından dolaşmak için sanki çoğu,
Öğrenmiştir nasihati sözüm ona kulluğu.
Bunlara söz söylemeye dursan varıp şehre;
Linçten beter ederler ki şaşarsın,
Pek de centilmendirler kendi aralarında;
Her yol caiz onlara neymiş helal-haram,
Yeter ki, malı götürüver çaktırmadan.
Sonra aşklar gördüm kalmamış mahremiyeti,
İşte bu çok ağır geldi canıma tak etti.

2 Ekim 2023 Pazartesi

KOLTUKLAR ARASINDA ORMAN KANUNU
Kapitalizmi ucundan kulağından eleştirdiğinizde kurumsal hale gelmiş ve "Hakk" duygusundan mahrumiyetle malul bir riya hali görüyorum. Farklı versiyonlarıyla tüm sağın dini harcayarak kapitalist yaşam tarzına ulaşma arzularının dışında bir davranış biçimi geliştirdiğine şahit olmadım. Bu hallerini, bir takım ritüellerle, topluluğa tapınma ayinleriyle örtme konusunda beceri geliştirdiler.
Satıhta her şey konuşulabilir, koşuyorsunuz da. Ama iktidarlar marifetiyle burjuva hayat tarzına ulaşmak için iştiyakla dünya nimetlerine sarılırken; neredeyse sokağa taşan derin ahlaksızlık hali zerre kadar düşündürmüyor bile. Çünkü ne düşünüyorsunuz, ne de düşünen adamınız kaldı.
Sağınızda bir resim, solunuzda bir resim ortada bir koltuk. Sanki bütün ağaçlar kesilmiş, koltuğa tebdil olunmuş; koltuklar arasında da orman kanunu hüküm sürüyor.

1 Ekim 2023 Pazar

EPİSTEMİK SEFALET
Uzmanlar, otoriteler sırf kendi alanlarıyla ilgili ve kendilerine akademik unvan kazandırmaya yarayan metinlerden başka bir şey okumuyorlar ve tabii okutmuyorlar. "Dünyadan haberleri yok!" derler ya, tastamam öyle. Dayanışma, kadrolaşma, adam kayırma ve kudret simsarlığı pekiyi... Kendi ahbapları dışında kimsenin ne şiirini okurlar, ne de kitaplarının kapağını kaldırırlar. Kapağını kaldırmadıkları kitaplar, okumadıkları kişiler için de ahkam kestikleri olur.
Bu epistemik cüruf, Türk Kültürü'nün tazelene tazelene yoluna devam edemeyişinden birinci derecede sorumludurlar. Öyle ya, bunlar bilenlerdir ve bilenlerle bilmeyenler yalnız mevcudiyet değil, mes'uliyet açısından da bir değildir.
Sivil alanda da STK adı verilen sözüm ona kültürel kuruluşlarla, mezkur akademik kadroların dar alanda uzun ve tatlı tatlı paslaşmaları da işin başka bir yanı.
Bilginin, sanatın, kültürün hakiki anlamda temyiz mercisi yoktur. İktidarları nispetince kudret kazandıkça yolsuzluk katsayısının artışı da işin en harami ve sokağa vuran tarafı.
Zaman en iyi hakemdir ama bizim de tanıklığımız olsun ve bir kenarda dursun.
i

15 Eylül 2023 Cuma


KABİR VAKASI
De haydi söyleyeyim...
Malumunuz efendim, bir kabir vakası var... Teferruatını yazmaya gerek görmüyorum, herkes biliyor. Kadim bir tanışım ve tabii dostluğuna, "Hocam, bunu da bir unutmasanız..." dedi... Hiç kimsenin kirli sayfasını"es" geçmemişim demek ki, bu benim için iyiye işaret... Biraz yazar olunca, "Neden bunu yazmadı?" diyenin haddi hesabı olmuyor, maalesef. Kimi dostluğuna, kimi puştluğuna söylüyor, o da öyle. Tanışım ise şimdilik hem şöyle, hem böyle...
Açtım ağzımı ve söyledim; aynen kaydıdır. Alın size o konuşmada söylediklerim:
"Yazdım ama fark etmediniz yahut işinize gelmedi... Din istismarının birilerinin mezhebi olduğuna kadar yazdım. Özelden istiyorsunuz tabii... Hoşunuza gitmeyen bir Fetöcüyü yahut Deaş militanını rezil etsem, vicdanınız rahatlamış, ben de vazifemi yerine getirmiş olacağım. Malum olayda cesedine ceza reva görülen kadıncağız hakkında tek söyleyeceğim şey öldüğüdür. Bir tür sapıklık hakkında, maalesef cürme muadil bir söz bulamıyorum. Bazen böyle olur, elini kaldırır vuramazsın, bu da o tür fiillerden.
Bu konuda acayip incelik gösteren kalemşorları ise şaşkınlıkla seyrediyorum... Kalemşor, adı üstünde ya kiralıktır, ya satılık... Üçüncü ve en vahim ihtimal de pazar arıyordur. Bu üçüncülerden daha tehlikelisini görmedim, herkese yatar, herkesle yatarlar; kalemleri tutulduğunda da profesyonel fahişeliğe terfi ederler. Şimdi dostuma dönüyorum... Yıllardır ve 'sert olmuş' dedirttire dedirttire, birilerinin hakkında somut verilere dayalı ne tahkiklerde bulundum. Kalemşorların alayı; enteller, danteller ve kırıklar... 'Sert olmuş' diye kıvranarak, benim ileri görüşlülükle tespit ettiğim din tacirlerinin safına geçmişti, elan da öyleler. Çünkü onlarda makam vardı, para vardı, imkan vardı; azıcık da istismar olsun, n'olacak? Parsadan, arsadan, ayni yahut nakdi herkes payını alırdı... Diyeceğim o ki: dirilerin hayatını çekilmez kılmak için her yol mübah, her yola varsınız, icabında yarışır, icabında kırışırsınız... İş böyle sansasyonel düzlemde at oynatmaya müsait bir vakaya gelince adab-ı muaşeretin sultanı, beynelmilel temsilcisi hümanist kesilirsiniz.
Bunlara zamanında benimle beraber tepki gösterseydiniz, pohpohlamasaydınız, bu tür bir sapkınlık da yaşanmayabilirdi. Usta din tacirleriye iş tutup, sapıklığı meşhud olana taarruz bana yakışmaz dostum! Bunu gelinen normal bir sonuç değil, işaret fişeği olarak görüyorum. Yarın, el birliğiyle işinize gelmeyen sözler söyleyen bir müslümanı Yukarı Tekke'ye bile gömdürmezsiniz."
Dostum ne yaptı dersiniz?
Müsaade istemeden kaçtı... Yine sert yapmıştım galiba...
Hadi yumuşatalım... Biz insanız... Ham maddemiz topraktır... Kabili kabul eden toprağın yüzünün yumuşaklığından, en katı kalplilerin bile nasiplenmesini dilerim... 15 Eylül 2017

RESMİ DERVİŞLİK
Cuma işleri var ya tv'de, orada denk geldi."Zulme sabredersen günahların silinir!" diyor muhterem, halk huzurunda...
Yaşadın mı?
─ Hayır.
Kalem misin, Silgi misin?
─ Estağfirullah!
Peki ne diye, böyle bir işe girilir? Çok boyutlu mühendislik.
Mâlum, resmî dervişlik de işte böyle bir durumdur!
Evet, resmî ve soğuk mühürle icazet belgelidir...
Tıpkı düz ve belgeli teologun, güncel iktidar söylemini halka onaylatması gibi...15 EYLÜL 2019

  

MÜSAADELİ MUHALİF
Ucuzluk şu: Bir şehre davet edilince, valizinizi elinize alıyor ve orada yalnızca semiz ve muktedir "lale devri" çocuklarıyla hemhal oluyorsunuz. Bu derin bir "kültürel uşaklık"tır.
Meclisleriniz irfan değil; riya ve gösteriş harmanı. Ne yazarsanız yazın sizi "bizim oğlan" der ve hoş görürler. Arada bir sergilediğiniz "müsaadeli muhalif" tavırlarınız, "bıçkın oğlan" rolünden ibarettir.
Zalimi en azından seçmek ve bertaraf etmek gibi bir derdiniz olmadığı gibi, ucundan kulağından nemalandığınız da oluyor. İşte bu, "epistemik cüruf"un yapılaşmasıdır, belki kemikleşmiştir. 

8 Eylül 2023 Cuma

ŞEHRİN MAYASI İNSANDIR.
Bir kadim şehre tek çivi çakacaksanız yüz kere düşünmeniz gerekir/gerekirdi.
Şehirciliğin cetvel, pergel, gönye takımıyla yapılageldiği yer olmamalıydı bu ülke.
Söyler misiniz, tarihin kebap dükkanı haline getirilmesine hangi işgal kuvveti sebep oldu?
Sonra da mezkur hendese hacetlerine mütenasip insanlar, bu kimliğini kaybetmiş şehirlerin kalıbına döküldü...
Buna kent diyoruz.
Şimdi, aziz dostum,
Şehrin öbür ucundan gelip hakikati söyleyen adamların olmayışına neden şaşalım ki...
Şehrin mayası insandır.

6 Eylül 2023 Çarşamba

ŞİRKETTEN ETİKETLİ DÜNYA MAKETİNE
KARŞI OKUDUĞUM ÇİÇEKLİ MANZUMEDİR

Şirketleyin birbirinizi icazetliler kalsın,
Sokmayın pazara narhınıza uymayanı;
Şah kelimelere mevsimlik tenzilat uygulayın,
Helal kılın çaktırmadan besmelesiz alanı.

Kâğıt kör kuyuya düştü oyun kurun ışıktan
Siz varın üstün tutun insan dışı efekti;
Sadrından işiteni sağır sayın doğuştan,
Alnınızda çatlasın bir fiyat etiketi…

Yorgun düşmüş taşları bazıları yosunlu
Bilsen kaç kez can verdi kale gibi âşıklar;
Dünya maketiniz de gerçekten pek efsunlu,
Hırka olmaya hırka içerusunda kim var?

Yakamıza yakışmaz madalyon olsa dünya,
En fazla daldan düşmüş bir çiçeği bağlarız;
Irmakla aran yoksa tersine yüzemezsin,
Biz denizi aşsak da ufka doğru bakarız.

 

10 Eylül 2018, 16.07 ─ Sivas

4 Eylül 2023 Pazartesi


“ANKARA’NIN TEMELİ SİVAS’TIR!”

 

“Anadolu’nun en emin yeri…” sıfatı Amasya Tamimi’nde Sivas’ı tanımlamak için kullanılmıştır. Sahih metinde “bil-vücûh en emîn mahalli olan Sivas’ta…” biçimindedir. Vücûh, yüzler, çehreler, ileri gelenler ve satıh anlamlarını taşımaktadır ve özenle seçilmiştir… Çünkü hazırlayanlar gerçek kurmaydırlar, Amasya Genelgesi gibi önemli bir metinde harc-ı âlem kelimeler kullanmazlar. Ancak bu ifade, tarihî vesikaların anlamını zayi etmeye kadar varan acayip bir sadeleştirme marazına tutulmuş özetçi tarihçiliğin kurbanı olmuştur. Özetçi tarihçilik, özellikle de “İnkılâp Tarihi” tarihçiliğine hâkim bir üslup olmuştur. Özetin özeti, özetin de test seçeneğine dönüştürülmüş hapı derken, “öz” tamamen kaybolmakta ve ifade “Sivas’ta bir kongre düzenlenmeye karar verilmiştir” kuruluğuyla karşımıza çıkmaktadır. Hani koşullar(!) müsaade edecek olsa, Sivas’ın adı neredeyse hiç geçirilmeyecektir; tarihte bazı önemli olayların içinde geçtiği şehirle anılması bir teamül olmuştur; özetçi inkılâpçılar da mecburen bu teamüle uymak zorunda kalmıştır.

Sivas, vatan sathında millî refleksi en kuvvetli insanlarla dolu bir şehirdir; bu özelliği günümüzde de birileri tarafından pekâlâ bilinmektedir. “Milli bütünlüğün tehdit ve tehlike altında(!)” olduğuna dair aşırı tahrik ve yönlendirmeler “Ayranı çabuk kabaran” Sivaslıların bazen feci şekilde canlarının yanmasıyla da sonuçlanabilmektedir. Sivas’ın en belirgin ve ona Vilayet-i Anadolu unvanını kazandıran özelliği rengini hemencecik açığa verişidir. “Efkâr-ı umumî”nin ne yana estiğini anlamak isteyenlerin, kamuoyu yoklamalarına bakması yetmez, Sivas halkının temayülünü de yoklamalıdır. Sivas’ta tavan yapmayan siyasi hareket, tüm ülkede tabana vurmuştur; istisnası yoktur. Mustafa Kemal Paşa memleketin genel temayülünü, kararlara verilen tepkileri ölçmek için de özellilikle Sivas’ı seçmiş ve kongre sonrasının ön hazırlıklarını burada tamamlamıştır.

Kargaşa ve şaşkınlığın hâkim olduğu, vatanın selametini isteyenlerin bile ayrı tellerden çaldığı bir ortamda, Sivas’a teveccühün arka planında genel hatlarıyla, Mustafa Kemal’in baş tuttuğu harekete bir temayül ve desteğin oluşudur. Pekçoğu İttihatçı şehir seçkinleriyle beraber Sivas halkı bil-vücûh Paşa’yı desteklemişlerdir. Muhalifler elbette vardır ve onlar dahi hain olmayıp, bağımsızlık için başka çözüm arayanlardır. Sivas Kongresi'nde seçilen altı kişi, Erzurum Kongresi'nde seçilen dokuz kişi ile cem edilerek “Milli Temsil Heyeti” oluşturulmuştur. Temsilciler, Millet Meclisi faaliyete geçinceye kadar memleketin idaresini üstlenmiştir. 2 Eylül 1919’da Mustafa Kemal Paşa'nın gelişinden, bu çekirdek meclis hüviyetindeki heyetle Ankara'ya hareket ettikleri 18 Aralık 1919 tarihine kadar, Sivas resmen değil ama fiilen ülkenin geçici başşehridir. Başşehir tecrübesine zaten sahip olan Sivas, üç aylık bir dönemde çok önemli bir görev ifa etmiştir; bu süre, Kongre kararlarının gerçek anlamda mayalanma sürecidir.

Sivas, müstakbel Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk payitahtıdır. Vatanın kurtuluşuna dair en keskin ve kesin kararların alındığı kurultay sonrası günlerde, böbreklerinden rahatsız olan Mustafa Kemal’e özel ihtimam gösterilmiş; şehir eşrafı, yumuşak içimli Kepenek suyu taşıyarak tedavisine yardımcı olmuşlardır. Paşa Ankara’ya geçtiğinde Sivas’ın başkentliği sona ermiştir. Meclisin açıldığı 23 Nisan 1920 itibariyle de Ankara fiili başkenttir. Mustafa Kemal, paşa olarak uğurlandığı Sivas’a Atatürk olarak 13 Kasım 1937’de son uğradığında “Bir milletin kurtuluşunu sağlayan kararlar burada alınmıştır!” sözüyle Sivas’ı taltif etmiştir. Pek meşhur ve maruf “Cumhuriyet’in temelini burada attık!” vecizesinin aslı bu olsa gerektir. Bu biraz da devrin siyaseti icabı sadeleştirilmiş ibare, doğum tarihi 13 Kasım 1937 olan ifadenin galat-ı meşhurudur; kullanılması yerinde olup, hakikate de muhalif değildir.

Yazının başlığı olan “Ankara’nın temeli Sivas’ta atılmıştır!” mecazına gelince; tarihi hiçbir kaydı yoktur, çünkü henüz ve bizzat yazarınız tarafından telaffuz edilmiştir; hakikate muhalif olması şöyle dursun, Sivas’ın hakkı olan bir hakikattir. Ankara iktidar ve bürokrasisinin Sivas’a bakarken, daha bir dikkat ve rikkatle bakmalarını isterim. Atatürk’e ve Cumhuriyet’e olan vefasının az da olsa karşılığında Sivas’ın yüzünün daha güleç olması gerekmez miydi? Mazi geçti, ama bugünün siyasilerine ve Sivaslı bürokratlara söylenecek çok söz var; özellikle de “Beraber yürüdük biz bu yollarda” şarkısının, karşılığını bu şehirden fazlasıyla alanlara… Fazlasını söylemeye elbet mecalim de vardır, şecaatim de; boğaz dokuz boğum ve söz de artık dokuzuncu boğumdadır. Bakiye diyeceklerimi uygun zemin ve zamanlarda dile getiririm, bir siyasetçi vasfıyla değil; hak talebi ve haksızlığa karşı durma adına, mutlaka dile getiririm…

Eeee Sivasîler, hani bir de sık sık kendi aranızda “Atatürk Sivas’ı niye başkent yapmadı?” diye hayıflanıp durursunuz ya… O derin akan sualin cevabını buldum galiba! Paşa, şehrin muhteşem tarihi dokusuna kıyamamış, eğer başkent olursa bu güzelliklerden eser kalmaz diye düşünmüştür ve Sivas’ı kongre için münasip gören dehasını, bir kez de Sivas’ı başkentlik için tercih etmeyerek göstermiştir. Atatürk Sivas’ı bu haliyle ziyaret etse, üzülür ve farz-ı muhal, “Keşke başkent yapsaydım!” derdi. Çünkü Sivas’ın her yeri tarih iken, en yakın tarihinin bile keşfi mümkün olmayan bir şehir haline gelmiştir. Tarih derken üç beş medrese ve mütegallibe konağını anlıyorsanız, sözüm yok. Ben serapa sivil bir âdemim ve sivil mimariden bahsediyorum.