6 Mayıs 2013 Pazartesi

CANIM


Ben turfa patronları vesikalık pozlarından tanırım…
Tanırım da hangisi neyin sahibi, kim ne iş yapar tam olarak kestiremem; çünkü dinleri açık, servetleri gizlidir ve para kazandıracak her işi yaparlar. “Kişi sevdiğiyle beraberdir.” hükmü ise istisnasız her yerde geçerlidir; Sivas gibi Anadolu vilayetlerinde ise hakk-el yakîn yaşarsınız… Bir nev-zuhur patron namzedinin de karine yoluyla meşrebini, mezhebini, naturasını öğreniverir; kiminle ünsiyeti olduğunu da iki kelam bir kalemde anlarsınız… Yapacak bir şey yoktur, insanlar mintan değiştirir gibi değişmektedir; hayat eskiden olduğu kadar sadeymiş gibi, mazbut bir hayatı dar alanda sonunaca sürdürmeye çalışırsınız… Metropol adamlarına bu durum sıkıcı gelebilir ama mesafesi mahdut muaşeret içerisinde çarşıda dolaşmak bana hâlâ rahatlık vermektedir… Belki büyük şehirlerle, aha bu şehrin tek farkı da budur.
Turfaların seyyar balkonları toprağı görmelerine manidir; toprak ise onların mesut evrenlerinde derin bir huzursuzluk kaynağıdır… Konuşmaya başladıklarında dudakları içe doğru büzükleşir, mahalli aksanları torna tesviyeden geçmiş gibidir ve pek de şirin konuşurlar. Her zaman değil tabii, kendilerinden bir gömlek üstün gördükleri semirmiş abilerine karşı… Bendeniz, hak-i payiniz, sadaka-i cariyeniz(!) nev’inden öyle lügat paralarlar ki, tekmil edebî ıstılahların beli bukını kırılır… Ceketler orta ilikten düğmeli, eller demir parmaklık gibi bağlanmış, gözler hafiften kısılmıştır… Tam bir arz-ı ubudiyet vecdi içerisindedirler, tevazudan az sonra secdeye kapanacak zannedersiniz… XXL abi de o yollardan geçmiş, nihayet “Beylik” görmüştür; bir tür kendi ilk versiyonunu “Hey gidi günler hey!” sadedinde keyifle süzer…  Cafcaflı bir “Tamam canım!”dan sonra, “Al şu kartı, (mmck) işin tamamdır!” diyerek, koltuğa tek çanağını yanlamasına dayar… Mmck, giriş azasından eksik olmayan kebap artıklarının neo-ağalık mimiği olarak, dil diş müşaveresiyle temizlenmesi esnasında çıkan sestir…
“Canım!” hitabı, Turfa patronların büyük küçük farkı gözetmeksizin gözüne kestiği herkes için kullandığı en ısırgan ünlemdir… Mahallinde ve edebi dairesinde kullanıldığında acayip hoşlaştığım bu kelime: Mütegallibe kültüründen tepeden tırnağa bugünün kentsoylularına veraseten intikal etmiş olup; ahlâkî seviyelerini ve seciyelerini belirlemektedir…
Bu mahzun kelime:
İkamet ettiğimiz şehirde/ülkede turfa patronların,
Sonradan görme mollaların,
Bilim adamlarının,
Market sahiplerinin, shopping center ceolarının, goldsmith(!) kuyumcularının;
Ve tabii eş durumundan zevcelerinin, asaletleri nispetiyle çocuklarının kâmilen ve müktesep kibir nişaneleridir…
Telefon açtığım tagallüben patronlaşmış bir eski dost(!) da bana öyle hitap etmişti…
Kendimi tanıttım, o da “Buyur canım!” dedi… Nevrim döndü ve “Affedersin karıcığım, yanlışlıkla evi çevirmişim!” dedim… Dünya ahret hayat arkadaşıma öyle demem aslında ama o an öyle icap etti; “karıcığım” hançereme uyan bir kelime değil ve sanki aldatan kılıbık ağzı gibi gelir bana… Şimdi o kelimeyle de uğraşmayalım; zaten her kelimenin benden sanki alacağı var…
Hayli sessizlik ve boğaz gıcığından sonra ses baritonlaştı ve “Ben filan buyrun…” dedi… Ben de, kendimi yeniden tanıttım ve “Affedersin kardeş, zât-ı âliniz canım deyince ben de karım zannettim!” dedim… Aman sonra bir tevazu, bir tevazu; sesimi alamamış, adımı yanlış anlamış… Sık sık görüşelim filan nameleri, ben de en efendi halimle, tabi ya biz baba dostuyuz “Sııık sık…” diyerek, ahizeyi gediğine koydum…
Ben yalnız patronların turfasını turfandasını değil;
Tekmil zübükzâde aziz efendileri;
Şecerelerini, şecerelerinin budağını
Tanırım…
Bunlar her yanı kökten kurtlanmış yeni bir insan ırkıdır; GDO mahsûlü bile olabilirler…
Dinî, millî, mahallî kimlik bildiren bütün özelliklerini dış cephe boyası gibi kullanırlar… “Homo-economicus”un çukurlaşma seyrinde dibe kadar alçalmış; karar noktasında “homo-boru”luğa terakki etmişlerdir…
Asrîliğin merkez ülkelerinde de bu tür memeliler vardır, hem çoktur ama onlarda dış cephe boyası yoktur, riyasız, hilafsız borudurlar… İşte bunlar günün birinde adamın hası olabilirler de; bizdekilerin U dönüşü yapıp, yeniden insaniyet halkasına erişmeleri zordur, hatta mühürlenmişlerse mümkün dahi olamayabilir…
Çünkü rol kesmeye devam etmektedirler…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder