31 Mayıs 2013 Cuma

PİYASASINA GÖRE ÂKÎL

Allah dağına göre kar verir...
Bazı sözler işte böyle genel mantık kaidesi sunar…
Sebep sonuç ilişkisine sığan iki varlık “göre” ve “verir” ile birbirine bağlanır… Ortada tekrar eden ve biri diğerini daima gerektiren/çağrıştıran iki nesne varsa kelimelerin yerleri değişince de mütekabiliyet sağlanıyorsa “Bu iş böyledir!” dersiniz.
Göre ile olmak ilişkisi tartışılmaz olduğuna göre “Dağına göre kar olur!” deriz, buradaki “olur”, “zaten böyledir” demektir, kaldırınca ünlem de sakıt olur… Ve böylece “Dağına göre kar…” ile sözümüze mahal açarız…
Derdimiz atasözü yahut vecize değildi…
“İnsanına göre toplum, toplumuna göre âkîl…” demek için mazmun döşedik!
Modern demokrasi, modern uygarlığın bir numaralı aracıdır ve aracısıdır…
Modern toplumda insanları birbirine bağlayan “sebep asabiyyesi” çıkardır, çıkar yarışı ilişkiler ağını demokratikleştirir… Çıkarları birbirine nispetle şekillenen ve bağlanan ilişkiler ağının sistemleştirdiği organizasyona “piyasa toplumu” derler… İstisnasız bütün kurumların üstünü piyasa bir ağ gibi kuşatmıştır… Ağı sağlama almak için de demokrasi formundan istifade edilmesi “göre” ve “olur” mantık silsilesinin gereğidir!
Herşeyin istisnasız ya piyasası vardır; ya piyasaya bir şekilde bağlanır…
İnsan “millet” derken, “toplum” derken ne kastettiğini bilmeli…
Millet ile, tanımı tarihle sübut bulmuş bir varlığı kastediyorsanız, söylediklerinizin elan nesnesi yoktur; ya romantiksiniz, ya nostaljik, ya da ideolojik… İlk ikisi de var ama bu söz genellikle ve uzunca bir zamandır, güdümlü piyasa toplumunun denetimini kolaylaştıran “milliyetçilik ideolojisi” adına kullanılır… Ve bu zayıf ve moderniteye karşı insanı zayıflatan ideoloji, asla berraklık kazanmayan bir “cehalet sokağına” ve o sokağın çocuklarına hitap eder…
“Toplum” sosyolojik ağızdır, Ziya Gökalp devrinde batıda “millet” ile eş anlamlı kullanılır olmuştu, yani Frengistan Avrupa, Frenk ise sadece Fransız’dı… Bütün olay ve kavramlar gibi “nation” da oralarda olabildiğince homojen unsurlardan oluşan müteselsil “göre” ve “olur”lardan birine işaret ediyordu. Bizde ise ihtiyaç olarak görülen ve ulaşılması gereken bir hedefe…
Toplum denilen nesne, muayyen halklar “piyasa” şemsiyesi altında sekülerleştirilerek “Piyasa toplumu” olmuştu/olmuştur… Biz ise Osmanlı Devleti’nin bitirilişinden sonra “âkîller devleti”nin insafına bırakılmıştık/bırakıldık… Sekülerleşmeden piyasa toplumu olunmaz, batıda piyasa toplumunun akış şeması önce sekülerlik, sonra laikliktir… Bizde bu şema toplumun akışı değil, devletin işlem şemasıdır ve laikleştirme-sekülerleştirme biçimindedir. Devlet laikleştirilmiş, laikleştirilmiş devlet de bugünlerde nihaî şeklini alan seküler toplumu inşa etmiştir… “Müsaadeli Milliyetçilik”in de bir işlevi kalmamıştır…
Geçmiş ile ilgili tazyi-i nefes beyhudedir, bu yüzden özün özünü söylemeli; bakisi israf olur: Değişim “kalp” ile ilgilidir…
Kalpte/kalplerde oluşmayan hiçbir şey olmaz, sosyal hayata da inkılap etmez…
İnsanın merkezi kalp, değişimin merkezi insandır… İnsanın başta kalbi olmak üzere kahir azasının piyasaya ehil olmadığı bir halk, piyasa toplumu olmaz… Modern uygarlık, bu açıdan insanoğlunun topyekûn turnusolüdür, imtihanı olacaktır.
Buralar devlet eliyle eğe büke, devrile çevrile oluşturulan bir piyasa toplumudur…
Kendi zahiri dinamiklerinin işaret ettiği derinlikte bir şey olmuş olsaydı, güncel “süreç” ve benzer süreçler yaşanmazdı… İçimizde taşıdıklarımız yüzünden kaç yüzyıldır yaşadıklarımızın hesabını görmek için artık çok geçtir… Geçmişi “süreç”ten, hususen terörden sonra ve başka gelecekler tahayyül ederek konuşabiliriz. Konuşur muyuz? Orası da şimdilik meçhuldür…
Devlet eliyle oluşturulan bir yapısı da olsa bu ülkede ahlâken insanların birbirine piyasalar aracılığıyla bağlandığı bir toplum yaşamaktadır… Hatta ahlaken o kadar ileri bir piyasa toplumudur ki, yoksullar iş değil, ileride ve ilk fırsatta almayı kurdukları malları seyretmek için mahallelerinde AVM isterler… Dünya bir piyasadır,  piyasada arz eden ve talep eden olur; bizim toplumumuzda bu piyasanın bir parçasıdır… Ama daha çok tüketiciler kanadına mensup bir toplumdur!
Piyasa toplumunda ilişkiler, piyasa aklıyla işler…
Akıl pazarı kurulsa, herkes yine kendi aklını talep edermiş…
Bence doğru, insanlar onun için “Filanın aklı bende olsaydı...” değil, “Şimdiki aklım olsaydı…” diye hayıflanırlar… “Sürec’in âkîlleri”ne itirazlar, kendi aklını başkalarından üstün görmekten kaynaklanmaktadır! Ancak burada kurgusu muhal bir “akıl pazarı” kurulmamış; pazarın yani “piyasa aklı”nın gereği yerine getirilmiştir...
Kitleler, toplumun tarihî tecrübesinin ürünü “ideal kültür” ideaları ile değil, “popüler kültür”ün popları ile yürür, yürütülür…
Bu yüzden sürecin âkîlleri çok isabetlidir!
Seçkinliğine istinaden seçilmişlerin akıllarına rütbe vermek gibi bir derdim yok… Sadece belirlenirken iki ölçüte göre seçilmiş olduklarını söylemek istiyorum!
İki ölçüt: Sahalarında âkîl olmak ve popüler olmak; illa ki popüler olmak…
Bu şahıslara itiraz edenler arasında yahut dışında daha âkîller mutlaka vardır ama muhtemelen popülerlik katsayıları kısa gelmiştir; reyting, satış oranı, görünüş vs. yani…
Farkında mısınız, mezkûr âkîllerin bazıları toplumu daha yeni tanımaya başladılar ve gerçekten akıllandılar, popülist sözler etmiyorlar…
Sorumluluk akılsız insana bile denge getirir…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder