22 Eylül 2015 Salı

KIYTIRIK
Kıytırık...
Argo bir kelam ve çok da kullanılıyor.
Kötü mü?
Elbette kötü...
Çirkin...
Kelimeyi menfaatini her şeyden çok seven siyasetçi, iş adamı, bürokrat kullanmaz... Çünkü bazıları kimseyle didişmeyecek kadar zeki, bazıları da suyu samanın altından yürütecek kadar kurnazdır...
Kim kullanır peki?
Bunları mahut zevatın yumuş uşakları, peçetecileri vs. kullanır...
Ucuzdurlar, ucuzcudurlar...
Aslında kıytırıkları, kıytırıklıkları acayip sevmeye başladım...
Kıytırık taşra gazetelerini, kıytırık taşra gazetecilerini...
Samimiyet kaldıysa onlarda kalmıştır. Çünkü çoğu okunmaz bile, okunsa da gizli okunur, taşranın küçük menfaat grupları, çıkarcı eşrafı av alanlarını riske sokmamak için azami dikkati gösterirler...
Kıytırık bir gazete yazarı olarak, bu kırık takımının beni görünce yolunu nasıl değiştirdiğini görünce, kendimi "büyük yazar" hissediyorum... Gerçi, memleketin bazı otoriteler bendenizi usta yazar olarak görür ama ama olsun ne de olsa biz kıytırık bir taşra şehrinin, kıytırık bir gazetesinde köşe yazarıyız...
"Değer mi?" diye asla sormam ama bana "Değer mi, keyfine bak, eğlenceli işlerle uğraş!" diye akıl verenin haddi hesabı yok.
Olsun...
Nerede olursam olayım, üzerime düşen sözü söylemeliyim, yazmalıyım...
Mahallemin duvar gazetesi olsa orda bile yazarım.
Peki, bu patronları, leş arkadaşları adına sağa sola "kıytırık madalyası" dağıtanlara ben hangi argo unvanı kullanabilirim? Düşündüm düşündüm ve onların koyun koyuna yaşadığı çukura mütenasip bir argo lakap konduramadım. Mübarek bayram geliyor, dua edeyim en iyisi: Allah, bulundukları hale irtifa kazandırsın...
Bilcümle kıytırıkların Kurban Bayramı'nı tebrik ediyorum...
Adam kaldıysa onların arasında vardır...


Bizim Sivas Yazıları, 22.09.2015, 11.19

12 Eylül 2015 Cumartesi


LEYLA HANIMLARIN ORUCU
Saygıdeğer hanımefendiler,
Keşke o ifsat edici dillerinize, ilan-ı harp eden çenelerinize, "keleş" gösteren ellerinize oruç tuttursaydınız...
Aç kalmak ne ki...
Benim hesabıma göre %14'lük bir namussuz güruh, %86'lık beraber yaşama kararlılığına sahip insanımızı huzursuz ediyor...
Bu %14'ün içinde %2 de "beyaz türk" adıyla maruf, gerçekte hiçbir millete mensup olmayan "kancıklar milleti" vardır...
Ki bunlar, bu ülkenin bırakın insanının, çubuğunun kırılmasından bile sadistçe zevk alırlar...
Kahpece vurmama orucu tutun.
Dağa çocuk devşirmeme orucu tutun.
Ülkeyi paralel ve dikey haçlılara satmama orucu tutun.
Bomba depolamama orucu tutun…
Bunları tutun, sonra beraberce oruç da tutabiliriz…


Bizim Sivas Yazıları, 12 Eylül 2015, Cumartesi
TÜRK’ÜN SOSYOLOJİK KARŞILIĞI
Sosyoloji mi buyurmuştunuz?
Alın size sosyolojinin en sağlamı: İbn-i Haldun’a göre, devlet haline gelen beylikler çok unsurlu olur ve o devleti de en kuvvetli bağ ayakta tutabilir. Türk, devletimizi ayakta tutan sebeb asabiyyetidir...
Alenen yahut zımnen "Türk Düşmanlığı" yapan her örgüt, her cemaat, her fert haçlı askerinin maşasıdır...
Emperyalist ülkelerin düşmanlığı, insanî değerler açısından makul olmasa da tapınak haline döndürdükleri tarihleri açısından anlaşılabilir mahiyettedir...
İçeridekiler ise insanî değerleri sıfırlanmış güruhlardır...
“Bilim jargon”u diye bir söylem vardır ve bilim paye sahibine jargonu miktarınca paye verir. Bilim jargonu da akademi dünyasının dış devletlere servis yapma işinde son derece ehil olanlar hakkıyla kullanır. Ki, sosyal bilimler alanında, bu tip daha fazladır. Üst düzey ünişversite olanları alanen casus, taşra üniversitelerindekiler ise, “beyaz türk” adı verilen %2’lik “kancıklar milleti”nin mukallitidirler…
Çıplak hakikati saptırma görevine sahip oldukları için, bin yıldır bu toprakların haysiyetini, İslam ümmetinin izzetini koruyan Türk Milleti’ni tanımlamak asla işlerine gelmez…
Türk: Anadolu’nun şerefi, İslam ümmetinin izzetidir…
Ayyy, sosyolojik jargon kullanmadım(!).
Başta bir defa söyledim, en sağlam dayanağıyla…
Hakikat diliyle…

Bizim Sivas Yazıları, 12 Eylül 2015, Cumartesi

9 Eylül 2015 Çarşamba

SOKAK VE DAĞ
Gençtim...
Ve elbette haklıydım!
Protesto edecektik, şimdi neyi olduğunu anlatsam yetmişli yıllara dair bir tarih dersi vermem gerekir. Ders vermek ise en sevmediğim şey... Bakmayın "hoca" olduğuma, her kelime ağızdan çıkınca sahibini esir eder. Söz söylemek, "söz vermek" demektir...
Temiz bir elbise giyindim, traş oldum ve vardım meydana... Sonra o günün anlam ve önemine dair sloganları patlattık... Eve dönemedim, çünkü yakayı kitleye bir kere kaptırmıştım. Bir kaç kişi kitle denilen yaratıktan kaçmak için, protestoyu unuttuk ve "Yapmayın arkadaşlar!" diye yalvarmaya başladık.
Ellerimizi kenetleyerek, camların indirilmesine, dükkânların dağıtılmasına mani olmaya çalıştık. Sonra, protest arkadaşlar(!) bize çakmaya başladı, kafamdan akan kanın kendi kanım olduğunu eve vardığımda anladım…
Kitlelerle oynamayın, kitle bir yaratıktır!
Parti lideri olarak anılan bir düzmece şahsiyetin çağrısıyla, özgürlük kahramanlarının(!) nahak yere nasıl insan öldürdüğünü göreli çok zaman geçmedi. 6-7 Ekim 2014 ve bilanço elli ölü… Vahşet tablolarının en canlısı, linç edilen gencin ölüsünün üzerinden araba geçirmekti…
Utanma duygusu olan bu cinayetlerin azmettiricisi olarak vicdan azabı çeker. Vicdanı olursa tabii… Peki, bu adamın, adamların yaptığını yapabilir misiniz? Normalde yapamazsınız ama yaratık haline dönüşen bir kitle tek vicdansızın kalbi ve beyni gibi hareket eder.
Terörle ve aslında yedi düvelle (abd, ingiltere, almanya, israil, iran, rusya, Fransa vs) savaşan  ve şehitler veren bir ordu varken ve kanları henüz kurumamışken yakıştı mı şu yakmalar, yıkmalar ve bir de cinayet… “Yedi düvel” kesret bildirir, belki yetmiş de diyebilirsiniz.
Pusucu, kahpe ve kanlı bir örgütle/örgütlerle son ferdimize kadar savaşabiliriz ama  PKK’lının ahlakına, o ahlakı meşrulaştıran HDP siyasetine benzer bir tavır ve çizgimiz asla olamaz!
Ahlakı ve vicdanıyla insanlık ailesinde tefrik edilen bir milletin çocuklarının sokakta halledeceği bir dava olamaz. Ahlak ve vicdan sahibi ise Demirtaşgillerin de “Bizim çocuklarımızın dağda ve silahla halledeceği bir dava olamaz!” demesini bekliyoruz.
Dağdan uzak durun demek onların ana baba ve önderlerine düşer ama ben kendi yavrularıma “Sokaktan uzak durun gençler!” demeyi babalık görevi bilirim. Bazılarının dedesi bile sayılabilirim…

Bizim Sivas yazıları, 9 Eylül 2015 Çarşamba, 11.36

6 Eylül 2015 Pazar

TAM SEFERBERLİK HALİ
Mahut gazetelerin refikleri bir tek 27 Mayıs, 12 Eylül ve 28 Şubat darbelerinde özgürdüler(!).
Dilediklerini idam bile edebiliyorlardı...
Doğan, Cumhuriyet o zamanlar da vardı. Cemaat medyası ise potansiyel olarak hissediliyordu. Bu potansiyel harekete geçti. İmparatorluk bakiyesi ve daima Orijini Sağlam Yerlilere kin bileyen ama kütükleri kirlenmiş, genleri kırık unsurlar harekete geçti, hepsi bu kadar... 
Ortada kardeş kavgası olması için kardeşlerin olması lazım, öyle bir şey yok ve hiç de olmadı. Camilerde arama yok ve hepsi zehirli hançerleriyle saflarımızın arasına serpildiler. Ki, bu saflar zaten zayıftır, aralarından tüm iblisler girebilir...
Bir şeye "yandaş" olmak için bile evvelâ insan olmak lazım. Hayvanların ise burnuna halka takılır.
Burunları halkalı bu unsurların...
Çelik zırhlı duvar medeniyetinin mümessilleri, burunlarına çelik halka taktılar.
Vahşi hayvanların özgürlük taleplerini ciddiye almak için, insan olabilecekleri ihtimali olması lazım; yoktur... Bütün darbelerde hayvan oldukları açığa çıkan aynı güruhtu, aynı insanlardı, sahne değişimi bunları insan maskesinden kurtaramadı.
Efendileri çünkü bunların tam yaratık haline gelmesi için insan maskesini reva gördüler. Bunların bir totem bile olsa rableri yoktur; blok halinde hareket eden insanımsılardır.
Vicdan sahibi herkesin tam seferberlik haline geçmesini dilerim...
Cumhuriyet tarihinin içli dışlı en büyük saldırılara maruz kaldığımız bir dönemi yaşıyoruz.
Allah millet-i merhumeden rahmetini esirgemesin...

Bizim Sivas, 6 Eylül Pazar, 11.59

9 Ağustos 2015 Pazar

DERİN MEVZU NASIL SONUÇLANACAK
Derinliğini bilmem ama mazisi eskidir ve derin devlet elbette var!
Şu an harekete geçen örgütlerin mazisinden eskidir.
"PKK yöneticilerinin devletle değil, AKP ile sorunlu ve savaşıyor görüntüleri çok kapsamlı bir psikolojik harekâtın göstergesidir." demiş, gerçek bir uzmanımız...
DAEŞ de aynıdır ama o haricî merkezli bir örgüt olduğu için hedefi direk Türkiye olarak belirlemiştir.
Ve tabii, ilk saniyeden itibaren ellerine verilen dosyayı kamuoyuna spiker gibi okuyan FGÖ müştemilatı...17 Aralık'ta başrolde idiler, şimdi ise medya, psikolojik harp, sosyal medya işi görevi düştü.
İki olayı da net olarak üstlenemeyen iki terör örgütü, başka ilişkilerinden dolayı gıkını çıkaramadan rollerini yerine getirmeye başladılar. Para ilişkileri ve diğer ülkelerin derin devlet ve istihbaratlarıyla olan ilişkiler; bütün terör örgütlerini ve legal yandaşlarını diplomatik fahişe haline getirmiştir.
Legal Devlet, belirgin bir "anladım ve gereğini yapıyorum" halindedir. Sonrası için hamleler değil, gelişmeler önemlidir. Bizdeki derin devletin millî bir hesabı yoktur, bunu anlamak için de fikirleri beyinlerine zerk edilmiş yazarlara bakmak kafidir.  Neocon ve İsrail bağlantılı batı medyası ile aynı dalgadan yayın yapmaları ve hep aynı grup, aynı cemaat ve aynı insanların rol üstlenmiş olması, artık manidar değil; rutindir. Bu şekilde geçti bütün ömürleri.
Seçim bittiğinde gözler "%60'lık blok"a çevrilmişti... 

Koalisyon ağızla oynanan bir bilardoya dönüştü. AK Parti, hem koalisyon için en istenmeyen parti; hem de hiç bir parti onunla hükümetlik etmek istemiyordu. 
Bize göre ani ama derin faillerine göre hesaplı bir operasyon başladı. Önce terör ve ardından müdahale... Seçimin galibi(!) HDP tetikçilik üstlenmişti, önce ağırdan alan FGÖ bugün itibariyle tam gücüyle işin içerisinde...
Benim cevap aradığım şartlı soru: "ABD derin devleti, seçimleri kimin kazanmasını istiyor?" sorusudur. Şartı ise koalisyon hükümetinin kurulmamasıdır.
Bu soruya peşin cevabı olanlara benim vereceğim tek cevap, "Gevezelik etme!" olur. ABD'yi böyle tanıdım ben, herkesi satabilir. Diyelim ki, ABD'de Cumhuriyetçiler iktidara geldi, Kandil'e ve Pensilvanya'ya vaad ettiklerini verecek midir? Bir şey vaad etmesi de gerekmeyebilir, belki sadece beklentilerini ve iktidara olan hasetliklerini satın almıştır.
Peki terörün artmasının ve azıtmasının nedeni geçen seçimlerin sonucunun beğenilmeyip, müstakbel seçimde tabanın yönlendirilmesi midir? HDP ve FGÖ müştemilatının baştan beri söylediği ve savunduğu bu, yani ben söylemiyorum. 
Sandıkla rulet oynanmayacağını az da olsa idrak eden bir kimse, bu fikirlerin sığlığını anlar. Koalisyon kurulursa, bizi bu kez nereye bakmaya zorlayacaklar, doğrusu bilemiyorum. Kurulursa uzun sürmeyeceği tahmin edilebilir. Koalisyon gerçekleşirse, kamuoyuna açıklanacak metindeki gerekçelerle değil, açıklanmayan mutabakatla gerçekleşmiş olacaktır.
Sonrası için ise tahmin değil, komplo teorileri üretilebilir.


NOT: FGÖ kısaltmasını kullanmaya başladım ve bu örgüt bitene kadar kullanacağım. Cemaatçi ile FGÖ de kesinlikle ayrışmalıdır. Meşrebimiz, kişiliğimiz uymasa da "cemaatçi" ile daima bir hukukumuz olacaktır. FGÖ üyeleri ve sempatizanları ile asla!

Bizm Sivas yazıları, 10 Ağustos Pazartesi, 16.57

8 Ağustos 2015 Cumartesi

TABLACILAR VE BEKLENTİLERİ
 Çok amaçlı ve çok uluslu FGÖ örgütünün eş zamanlı ve "huruç" aşkıyla işe dalması, T 24 yazarlarının kompozisyonlarıyla beraber baktığımda ancak anlamlı geliyor. Böyle okudum, “komplo” üretemem, çünkü yüzleşemeyeceğimden korkmam! Sözlerim, okur yazar olana şahsi değerlendirmem, işin içindeki figüratif şahsiyetlere de ikaz mahiyetindedir.
PKK'nın Kandil mahreçli hareketliliği ile Neoconların Türkiye ayağının aynı telden çalması ciddi bir projedir. 17 Aralık'a benzeyen tarafları var ama Amerika resmî devletinin konumu şimdilik çok farklı gözüküyor.
Projeler ise günümüz dünyasında eskisi kadar rahat gerçekleştirilemiyor. Bütün güçleriyle bu mesafesiz müttefikler iktidarın yıkılması, iktidar partisinin tarihe gömülmesi için gayret gösteriyorlar. Gelecek üzerine ve geleceğin iktidarı üzerinden "beklenti"leri vardır. "Beklentiler" şuurun tükendiği, kitlelerin avlandığı alandır ama sonu da çoğunlukla hüsrandır. PKK ve FGÖ’nün satranç masasındaki mevkii en fazla "kale" olabilir. Kale de kolayca feda edilir, çünkü başka piyonlar icabında kale olabiliyor.
Dinlemiyorsunuz biliyorum! Canınızın yandığı tarafı göz olarak kullanınca, herkes düşman gözüküyor gözünüze, hırslanıyorsunuz. Diyelim ki, kazanan taraf oldunuz; kırdığınız döktüğünüz onca insan önce kalp, sizi tebrik için sıraya mı girecek? Kazanan taraf olamayacağınızdan da son derece eminim, çünkü piyon her şey olabilir ama şah olamaz.
Mat olma şansınız bile yok!
Çünkü bu oyundaki yeriniz, tablacılıktır.
Oyunculara ve bir kısım seyirciye gazoz, çikolata satarak kazandıklarınız/kazanacaklarınız çok büyük rakamlar olabilir. Mahallenin milyoneri olursunuz en fazla, bir tablacının yükselişi nedir ki?

Bizim Sivas Yazıları, 8 Ağustos 2015, Cumartesi, 16.29

7 Ağustos 2015 Cuma

KÖLE DÜZENİNİN EFENDİLERİ
Herkese "efendi" olacağı ve yine herkese çok "bilgili" olduğu hissini veren düzenin adına modern düzen denilir..."Efendilik" maddi esaslara dayandırıldığı için, köleler köleliğinin kendi vasıflarından değil, engellemelerden kaynaklandığına inanılır.
"Bilgili"ler en başta neyin bilgi olmadığının sınırını çizemediği için cahildirler, bu cehalet medya ile beslenir...
"Köle-Cahil" düzeninde patron kimdir?
Kölelerin bir gün kendisi gibi olacağını vadedenler... Bunlar kendilerini cahillerin bilgisi üzerine konuşlandırmışlardır! Konuşlandırma, yani bilinçli olarak hakim olunacak mevkiye yerleşme... İktidar için gerekli konuşlanma ve konuşlandırma işleri patronlar tarafından yapılmaktadır.
Demokrasiye çok vurgu yapanların patronlar değil de köleler olması, tek başına bu düzenin anayasalar içine gizlenmiş olduğunu göstermeye kafidir. Bu ilişkide diyalektik aramak illüzyondur. Düalite bile rakamlarla alakalıdır, insanlarla değil!
Daha iyisinin mümkün olacağını düşünmek, en azından "efendi" kalmak için şarttır.
Mümkün müdür?
Mümkündür...
Verilmiş cevapların sorusu yoktur ve "butlan" ile maluldür.
Ne diyor türkümüz: Kestin mümkünümü çarelerimi...
İmkânımı demiyor, mümkünümü diyor.
El'an mümkünümüz, mümkünatımız yoktur!

4 Ağustos 2015 Salı

TC VE KTC MATRİKSİ

Terörizmin 3+1 metodu: 
(PKK+ŞAED+PYD) + (FGÖ) = Kutsanmış Terör Cephesi.
(PKK+ŞAED+PYD) + (FGÖ) = KTC.
ŞAED dinli teöristlerin örgütü...
Diğerlerini de PKK ana başlığında toplayabiliriz ve dinsiz yahut anti-din teröristlerin ana örgütü...
FGÖ kendinden kutsal. Terördeki ve her yerdeki rolü kimyevî katalizörlük... Her türlü terörizm ve bölücü reaksiyonu kızıştırıyor.
Yalnızca KTC ile savaşacak kadar kuvvetli bir TC isteniyor. 
TC ile savaşacak sürekliliğe sahip KTC ise destekleniyor.
Matriks budur!
Terörizme adalet, teröriste merhamet gibi yaklaşımların çok az bir kısmı naif ve cahillerden; büyük bir bölümü ise KTC'ye hümanist(!) destek ekibidir. Medya ve sosyal medya çok net olarak durumu yansıtmaktadır.
İslamcılığa da rol biçerek, matriksin işlemesine yardımcı olmaktadırlar. Yerli olmayan, Türk İslamcılığı deyince ağzı köpüren "enternasyonalist islamcı"larla, "enternasyonalist sol"un da kesişim noktalarını işin içine sokmak gerektir...
Sadece 3+1 değil, totolojik islamcı ve solcuları da ekleyince, gelecek üzerine daha sağlam hesaplar yapmamız gerektiğini anlayabiliriz.
Anlayabilir miyiz?
Düşünmenin üstünde büyük bir karartı gibi duran zavallı yerli entelektüelin evvelâ aklını kullanmaya karar vermesi gerekir. Aklını kullananları da dar mıntıkalardan çıkıp, temaşa etmeleri yerinde olur...
Okurken gülüyorum ama her gülme neşe alameti değildir.
Hele de bizler için!

Bizim Sivas Yazıları, 4 Ağustos 2015 Salı, 13.22

2 Ağustos 2015 Pazar

ETRAFIN TARAFI
İki taraf...
İki tarafa...
İki tarafa da...
“İki tarafa da eşit mesafedeyim!”
Nasıl yani?
Kaşarlı sucuklu tost musunuz?
İnsan olmak demek, mesafe ayarlamak demektir…
Bu söz bende gerçek anlamını kâmilen Sisi Darbesi’nde buldu…
Obama, Mursi ile Sisi’yi kast ederek, “İki tarafa da eşit mesafedeyiz!” demişti… Elbette eşit mesafede değildi ama yalan söylemeyi teknikleştiren bir devletten ve siyaset anlayışından başka bir ifade beklenemez.
Sonra dikkat ettim ki, “Eşit mesafelilik” yaygın bir kişilik. Modernizmin objektivasyona uğrattığı entelektüel çeşitler, aynı pazarın malı olduğu için “eşit mesafeli” görünmek zorundadırlar. Çünkü içe doğru, beşeri ilişkileri içinde çok az bir yer tutan kendiliklerini kendilerine ikna edemezler. Pek kıymetli olan “ruh sağlıkları”nı bozmamak için böyle olmalıdır. Dışa doğru ise hasarsız yahut en az hazarla pazardaki tezgâhını korumuş olmaktadır…
Karşımızda tahkiki gereken “iki taraf”ın olması bir şanstır, çünkü daha fazla taraf da olabilir. Bu, objektivasyon gereği bir olay karşısında meselâ yedi tane ama iç tutarlılığa sahip yedi ayrı hikâye ile karşı karşıya olmak gibidir… Kendinizde söz söyleme liyakati görüyorsanız, tahkik esnasında mesafesiz, tahkikiniz bittikten sonra da “Hakk”ta karar kılmış olmanız gerekir. Bu nokta karar noktasıdır; söylerseniz paylaşılan bir söz olur, söylemezseniz sizin kendiliğinizi sahtekârlığa düşmeden sağlamanıza yarar…
“Taraf” olmak içindir her şey, taraflara eşit mesafeli olmak için değil!
Usul ile ilgili bir şey söyledim, bence demeye gerek görmüyorum…

Bizim Sivas Yazıları, 2 Ağustos 2015, Pazar, 23.37

31 Temmuz 2015 Cuma

İRAN İSLAMÎ CUMHURİYETİ NE DİYOR?
İran Genelkurmay başkanı Hasan Firuzabadi, ""Türkiye'nin IŞİD teröristlerine operasyon adıyla bu örgüte karşı direnen Kürt gruplarını hedef alması stratejik bir hata olmuştur. Bu hata, tekfiri teröristlerin Türkiye sınırlarına ulaşmasını kolaylaştıracaktır!" demiş...
Bu sözlerinin açılımı şudur:


Kalekollar İran devletini çıldırtıyordu, şimdi ise daha çıldırdı... Çünkü lojistik destek üniteleri çok darbe alıyor.

İfadesinde Türkiye'nin bu operasyonla "Tekfirîler"in gücünü artırmayı hedeflediğini söylüyor... Bu doğrudan bizdeki İranperestleri tavlama numarasıdır... 
İslamın şart bir: Takıyye...

Kelime-i şehâdet de lazım olunca öyle değil mi?
Hayatımda İran İslam Cumhuriyeti demedim. Çok lazım olursa İslamî Cumhuriyet dedim... İran sadece İslamî'dir... İslam ile "î" aidiyet ekiyle bağlantılıdır. Bu çerçevede, Ortadoğu'da "İslamî" olmayan hiç bir devlet, hattâ hiçbir grup yoktur.
Türkiye sınırına bir tampon terör örgütü İran'ın nasıl da işine geliyordu ama...
Şimdi gidip kahvenizi için Kandil'de, zoraki çelebiler!

Belki Pers Tarihi üzerine de muhabbet edersiniz...
Muhabbetten kim zarar görmüş cancağızım(!).

Bizim Sivas Gazetesi, 31 Temmuz 2015 Cuma, 14.30

30 Temmuz 2015 Perşembe

DEMİRTAŞ&CEMAAT
ABD'nin hangi güç odağının 17 Aralık'ın arkasında olduğu netlik kazanmıştır.
Kamuoyunun henüz farkında olamadığı kadar derin ve hazırlıklı Demirtaş&Cemaat ittifakı yeni bir "huruç" hareketiydi... Cemaatin seçimlerde alenen HDP destekçiliği yapmasının bu günlerle ve yaşadıklarımızla bağlantılı olduğunu anlamak kehanet değildir. En az İran kadar takıyyeci bir topluluğu doğru tanımalıyız.
Operasyon ise tam zamanında yapıldı...
Konu sadece terör değil yani, terör sadece mahut ittifakın destek aracıdır.

DAEŞ'e mal edilen katliamın arkasında da, PKK'ya mal edilen polis cinayetlerinin arkasında da ABD'nin İsrail'e yakın kanadı olan güç odağı vardır. Benim tahminim Mossad'ın işi olduğudur. İki unsur da son derece hazırlıklıydı ve organize idi. Ama olmadı, bu sefer de ABD'nin başka bir kanadı devreye girdi. Bunun da elbette bize bir maliyeti var, önümüzdeki günlerde göreceğiz.
İnşallah atıl kalacaktır ve çözülecektir, 17 Aralık teşebbüsünde olduğu gibi...
Şu an Demirtaş&Cemaat ittifakının girdiği panik havası da öyle gösteriyor. Demirtaş'ın Reuters'e verdiği beyanat tam ibretlik, dinlemenizi isterim. "Türkiye Kürtlerin Toprak Bütünlüğünü Bozmak İçin Operasyon Yapıyor!" demiş. Avrupa'daki müttefiklerini bilgilendiriyor.
Barış ise bunlarla değil, bunlara rağmen gerçekleşecektir: Yeni muhataplarla ama...
Barışa şu an daha yakınız...
En büyük muhatap %70'lik PKK'lı olmayan halktır. Devlet, onların gönlüne su serpilmelidir. Gönülleri yanıktır çünkü...

29 Temmuz 2015 Çarşamba


MÜNAVEBELİ iMAN
Baştan sona asla seyretmedim ama ne olduğunu biliyorum STV dizilerinin. Zararlı gördüğüm için, baskı yapmazdım ama seyredilmesine de rızam yoktu...
Avareliği çok severim ama nasip olmadı, galiba olmaması gerekiyor...
Uzatmayayım, muhteremler dizilerinde "Asker"i uçuruyor, "PKK"lı teröristleri ise kırıyorlardı. 
Dizi tabii, gerçek hayat değil...
Diziler, açık oturumlar, haberler avam içindir; piramide uzaktan tapınır gibi bakmaları kafidir...
Bu işler "yüksek siyaset" işidir...
Piramidin tepesinde akademi ödüllü büyük senarist var, hem senarist hem çok büyük bir aktör...
"Yüksek Siyaset" insanları ne hale getiriyor, farkında bile değiller...
Belki bazıları farkındadır, yukarıdakiler filan...
Bir yandan keşke olmasaydı şu medya imkanları, sosyal paylaşımlar filan diyorum ama öyle katı bir realite ki, kaçamıyoruz...
Bazen yirmi dört saat kesintisiz okuyan, takip eden biriyim...
Haksızlık etmemek ve iyi anlamak için...
Bugün şunu anladım PKK'nın beceremediği bütün taktikler cemaat yazarlarında ve televizyonlarında idi... Demirtaş'a çok ince taktikler vermekte idiler...
Hiç bir itirazım yok, çünkü kişi sevdiğiyle beraberdir...
Ama mesela Demirtaş'ın aşağı yukarı kendince sağlam bir çizgisi var, inancı var, davası var...
Sizin dininiz, imanınız, siyasetiniz ve hatta dizileriniz bile muayyen bir çizgi bildirmiyor...
Kısmen anladım ama daha hakkınızda bilmediğimiz çok şey var galiba... Siyasi taktik icabı PKK'lı bile olabildiğinizi de gördük... Başka neler olacaksınız bilmiyorum, merak da etmiyorum...
En iyisi uzak, çok uzak durmak...

Bizim Sivas Yazıları, 29 Temmuz 2015, 23.23
VATAN ÜZERİNE DÜŞÜNMEK!
Yerimizi yurdumuzu bilmiyoruz!
Nasıl bir kaygan zeminde olduğumuzu düşünmeye başlamak, başlı başına ciddiyet olur...
Vatanı sevmek imandandır, üzerine düşünmek ise ibadettir...
Ve düşünmek, kadın erkek herkese farz-ı ayndır!
Son içtihadımdır... 
Kendime geçerlidir; tahkiki sahih olan taklit edebilir...

28 Temmuz 2015 Salı

PEÇETECİLER!
Ne adi adamlarsınız siz be ya...
Satma satın alma diye bir şey yok. Terör örgütü hem kullanılır, hem de kendisini gönüllüce kullandırır.
Alt katta cenaze varken, üst katta tepişen playboy, playgirl gibisiniz. Fikir fahişeliğinize sınır yok...
Teröristin silahı bırakması kadar, sizin kalemlerinizi bırakmanız da halkın selameti için şart...
Bir de değil, sekiz dilde namussuzluk ve ihanet fışkırıyor kalemlerinizden...
Şuursuz çocuklara silah verip cinayete azmettirmekle, sizin elinize kalem verip yazı yazdırmak arasında fark yok...
Gündüz tabutlara yatan, gece kanla beslenen vampirler gibisiniz...
Bir milletvekilinin silah kuryeliği, TIR hadisesinin binde biri kadar dikkatinizi çekmemişse, dininizden geçtim, insanlığınızı sorgulayın.
Daha önce de sordum... Siz kimin kamyonusunuz yahu Allah aşkına, kimin nakliyat ambarısınız? Bence gazete değil, uluslararası sömürgecilerin, terör patronlarının peçetesisiniz... 
Peçetecisiniz...
Peçeteciler!

Bizim Sivas Yazıları, 28 Temmuz 2015

27 Temmuz 2015 Pazartesi

KANDİLİN HINÇAKLARI KİMİN İÇİN ÇALIYOR
Bazen kardeş kardeşi vurur ama kardeşlikten öte kardeşlikler kurulur...
Bedir, zirve örnektir...
Kan bağının üstüne çıkan kardeşlikleri düşünmeyen beyin her türlü hainliğe açıktır, evvelâ insanî bir akla imkân vermez.
Kandil, Kürt kardeşlerin selameti için yerle bir edilmelidir. En büyük zulmü de Kürtleredir...
Kürtler Kandil zulmünden kurtarılmalıdır.
Kandil, kökten kurutulmadan Kürtlerin kendi aralarında barışmaları bile mümkün değildir...
Kandilin en önemli işlevi, Kürdü Kürde kırdırmak değil midir? Bunu o kadar sinsi bir şekilde yapmaktadır. Din ve etnisiteyi kargaşa zemini olarak kullanp, aradan sömürgeci batılının gümrük memuru bir devlet kotarma sevdasındadır.
Bu hayalin peşinden insanları ölüme sürüklemek en büyük vahşet, Kürtlere yapılan en büyük ihanettir...
Cemil Bayık, bir hafta önce  "Halkımız meşru savunma örgütlenmesini ve bilincini de geliştirmeli. Bu sadece askeri güçlerin büyütülmesi temelinde değil, halk olarak meşru savunmasını geliştirmeli. Tüm halkımız silah almalı" dedi. Üstelik dünyaya ilan eder gibi...
Bu çağrı bana doğrudan Taşnak'ın bir zamanlar kullandığı eylem ilkesini hatırlattı
Taşnak, "Türkü, Kürdü her yerde ve her şart altında vur. Gericileri, sözünden dönenleri, ermeni hafiyeleri, hainleri öldür. İntikam al!" emri vermişti, komitacılarına. Taşnak, ayrıca Paris'te düzenlenen Jön Türk kongresine de katılmış, özerklik nutku çekmişti. Taşnak, federasyon demek. Bir de Hınçak var, kelime anlamı "Haç" demek ama Marxist bir örgüt, Rusya'daki Ermenilerle, Türkiye'dekileri bütünleştirip "Büyük Ermenistan" hayali peşindeler. Tabii, batılı devletler de acayip gaz veriyorlar.
Malum, tarih kafiye yaparmış ve vezne, redife, kafiyeye dikkat çekmek istedim...
Tarihçilikle ilgim yok, ders almak gayesinde mütevazı bir okuyucuyum... Tarihi ne muska yapıp boynuma takarım, ne de oradan kendime ilmihal çıkartırım.
Büyük tarihçiler konuşmak yerine homurdanıyor, küçük tarihçiler ise ona buna küçükleniyor. Oysa tarihî olaylardan yasa çıkmaz, yönelimler çıkar. Yönelimler hakkında sözü olmayan tarihçilik, sadece gevezeliktir.
Kandil'in bugüne kadar ki fiilleri, ilkeleri, söylemleri Hınçak-Taşnak sentezidir. Tarihin yönelimi de benzer bir sona işaret edebilir...

Bizim Sivas Yazıları, 27 Temmuz 2015, Pazartesi, 21.08

25 Temmuz 2015 Cumartesi

VESİKALI TARİHÇİLİK 
Ayşe Hür, ayrıca tarihçi ve yazar...
"HDP'ye 120 kez saldır, Diyarbakır'da dört kişiyi öldür, 400'ünü yarala, 32 sosyalisti öldür. 3 polisin intikamı için Kandili bombala. Ne kadar adil!" diye yazmış...
Efendice mantık hatalarına dikkat çekeyim dedim, engellenmişim. Tanımam bilmem aslında ama dışarıdan görevli biri olduğunu tahmin ediyorum. Provokatör anlayacağınız, kışkırtıcı...
Bu bayan tarihçi takılıyor...
Tarihçi...
Bir aylık hafıza ile nasıl tarihçilik yapılır bilmem ama memleketin akademisyenlerinden. Sağlam vesikalı bir tarihçi yani... 
Konu üç, beş, dokuz değil sayın tarihçi-yazar, istatistik hiç değil...
Kandil de bir köy filan değil, Alamut kalesi gibi bir savaş karargahı...
Ayrıca bu sayılar insan, her biri tek tek ayrı bir candır. 
Öyle değil de, dengeli olarak ölümler olsa, bir sizden-bir bizden gibi, "Aaaa ne kadar adil!" mi, diyecektiniz.
Sosyalist dediğiniz gençleri sizin tuttuğunuz PKK ile benim asla ve asla  tutmadığım DAEŞ beraberce başardı, utan ve çamur atma...
Türkçeniz ve imlanız o kadar bozuk ki... Boğaziçi'nde fazla "İngiliz" yetiştirmişler sizi galiba. Bir "Fransız kalmak!" deyimi vardı, galiba "İngliz olmak" diye bir deyim de eklemeliyiz...
Anladım bilginize esas tarihî vesikanız var ama bari vesikanızı doğru değerlendirin...


Bizim Sivas Yazıları, 25 Temmuz 2015, Cumartesi, 22.30
KÜRT AKLI
“Kürtler kendileri ve bütün buradaki dört devlet için bir şans iken, bu şansı tam tersine kullandılar. Neydi bu şans; Birleştirme! Kürtler ayırmak ve ayrılmak yerine bu dört ülkeyi: Türkiye’yi, Suriye’yi, İran’ı ve Irak’ı birleştirmeye çalışmalıydı. Kürtler kilit taşı rolündedirler. Birleştirme misyonunu üstlenseler idi halk bugünün yüz katı arkalarında olurdu…" demiş, Sezai Karakoç...
Arkalarında değil, ben kendi adıma böyle makuliyetin yanında olurdum.
Aklı başında bir Kürt, kendine şu soruyu sorsun: Ben, insanlığa, yaşadığım coğrafyaya ne gibi katkılarda bulunuyorum?
Sahi, nedir katkınız?
Aklım yetti yeteli hep mağdursunuz ama vergiden muafsınız ve “tüyü bitmedik yetim hakkı”nı yeme yarışındasınız. Aklım yetti yeteli ihmal edidiğinizi söylüyorsunuz ama devletin her yatırımını baltalıyorsunuz. Aklım yetti yeteli mazlumsunuz ama uzaktan ve arkadan vurarak öldürmenin, katliamın her türünde ehilsiniz.
Simdi üstadın şu aklıyla, Kürt ileri gelenlerinin dağdaki ve bağdakilerinin tamamının aklını toplayın ve mukayese edin...
Edilmez ama bir deneyin.
Ey Kürtler, aklınızı kullanmaya başlayın!
Kendinizi kullandırmaktan da vazgeçin…

Bizim Sivas Yazıları, 25 Temmuz Cumartesi, 19.14
YÜRÜYÜŞ DEĞİL VAHŞET ÇAĞRISI
Katliamlardan birinci derecede sorumluluk duymaları gerekirken, ölümleri de etnik emellerine âlet ediyorlar...
Benim bildiğim, bir sosyalist ulusalcı olamayacağı gibi, etnik ayrılıkçı da olamaz; enternasyonalizmden yanadır.
Türkiye’nin ideolojik sapmaları bu yazının konusu değil ama bir ideolojiye sıkı sıkıya bağlananların da “fikir namusu” diye bir şeye sahip olması gerekmez mi?
Katliamın canlı bombasının kimliği çok da önemli değil; çünkü iyi çalışılmış profesyonelce bir iş olduğunu anlıyoruz.
Katliamda hayatını kaybeden bazı çocukların anne ve babalarının haberi yok. Haberi olanların da, nazlarından geçemediğini yahut daha kötüsü devrimci hamasetiyle yolcu ettiler…
Üzülünmez mi? Ben canlı bombaya bile üzülüyorum…
Bu tecrübesiz çocukları iki ay öncesinden göstere göstere toplayan, bomboş bir şehri imar maksadıyla organize eden HDP bence zanlıdır. Siz bu çocukları otobüslere doldururken, içinizden biri de DAEŞ’le irtibattadır mutlaka. Çünkü terör örgütleri aynı patronlara bağlı hareket ederler. Katliam: PKK ile DAEŞ’in ortak organizasyonudur.
Etnik Parti’nin lideri “Güvenlik problemi var, bundan sonra güvenliğimizi kendimiz sağlayacağız!”  diyor. Ama gençlerin toplandığı yerde polisin güvenlik aramasına izin vermiyorlar. Kim? HDP…  Bunlar, “etnik” olmanın ön şartının önce insan olmak gerektiğini ya unutmuşlar yahut insaniyete kâfi tecrübeleri yok!
Kameralar neden kapalı?
Mahalli yöneticiler neden yok?
İstihbarat aldığınız söylüyorsunuz, hangi tedbirlere başvurdunuz?
Önümüze isminin “Şeyh” olduğunu öğrendiğimiz bir adam var, kendisi değil ismi şeyh. Bazı yazarlar adamın “Şeyh” olduğunu yazdılar yahu. Fikir namusundan bile söz etmek gerekmez, namussuzluğun tarifi içine böyle tipleri yerleştirme imkanımız yok. Şeyhin(!) kimliğini HDP’liler bulup polise teslim etmişler…
Sizde haysiyet olsa sorumluluk hisseder, şapkanızı önünüze kor düşünürdünüz.
Demirtaş, tam tersine 26 Temmuz Pazar günü halkı yürüyüşe çağırıyor. İzin yok, sınır yok; yani bu bir yürüyüş değil, şiddet ve isyan çağrısı.
6-7 Ekim olaylarının “Bombacı Mülayim”leri yine kan istiyor olmalı…
Korkum şudur: Öyle ya da böyle iki terör örgütü, gelecekte “Kanlı Pazar” adıyla anmayı düşündükleri kanlı bir organizasyona girmiş olabilirler.
Vahşete barbarlığa sınır yok!

Bizim Sivas Yazıları, 25 Temmuz 2015, 18.07

22 Temmuz 2015 Çarşamba

PİD
İran, "İslam" kelimesini künyesinden kaldırsın...
Problem kalmaz o zaman...
Son derece realist ve pragmatik bir politika izliyor...
"Pragmatik İran Cumhuriyeti" diyelim, şan olsun! Kısaltılmışı: PİD olsun.
Bunu yaparken de saha tecrübesini ve mezhep ilişkilerini sonuna kadar sürdürüyor...
İran Devleti'ni eleştirirken karşımıza önce birileri "İslam Devrimi" ve "İslam Kardeşliği"ni dikmekte ısrarlı...
"Mesafe" ayarlamayı bilmek, feraset ister!
İsrail ile mutabakata varsa bile korkarım ki, İran'a teşne-dil yüzlerce Türkiyeli olacaktır...
Esed'i ne çeşit İslamî kaygılarla desteklediğini ben anlayamam, anlayanlar elbette vardır. Ümmet Bilincidir(!) belki, İslam kardeşliği de olabilir. Muhacir de ağırlasın meselâ, kardeş payı yapalım...
Af buyurun ama bu coğrafyada "Türk Olmak" çok zor, "Pers Olmak" billahi çok kolay...
Nereden mi çıktı?
Konu sadece m
üslümanlık etrafında dönmüyor da oradan...


Bizim Sivas Yazıları, 22 Temmuz 2015, 23.13
DEVRİMCİLER ÖLMEZ(!)
Devrimci sıfatıyla anılan kanlı ve çok yüzlü canilerin, "barış kahramanı" gibi takdimleri, kanlı siyasetçilerin, soysuz kalemlerin işidir. Devrim günlük sularla ve böylesine sahtekârca beyinleri düşünme cihazı olmaktan uzaklaştırır.
Saptırılmış, romantikleştirilmiş devrim hikayeleri, kovboy filmi değildir. Gerçek silahlar kullanılır, kan dökülür...Kanla barış, savaşla özgürlük geldiğini yazan bir tarih yoktur. İhanetin derini genç zihinlere böyle tohum saçmaktır!Aile...Anne, baba!"Acılı Aile" olmamak için, çocuklarınızın boynuna her biri kanlı katil olan canilerin kolyesini de takmayıverin...Nefret ve öfke; dışı şekerli, içi acı ilaçlar gibi körpe zihinlere yerleştirilmektedir.

Evrim irinle kanla; devrim günlük sularla yazılır/yazılmıştır.
Gençleri ölüme götüren organizasyondan anne ve babaların haberi yok…
Etnik Parti bir organizatör olarak başından sonuna anlatmalıdır. Birinci derecede suçlu bence bu partidir.
Katilin kimliği değil, olayın sonuçları önemlidir. Biz bunu anlayacak bir ülkenin insanlarıyız.
Organizasyonu anlatmalısınız. İnsanın yaşamadığı, harabe bir şehri üç yüz gencin nasıl imar edeceğini de ayrıntılarıyla bilmek isteriz.
Bu gençlerin ailelerinden habersiz nasıl araç olarak kullanıldığının hesabını birileri vermeli.
Ama en başta şu devrim vaad ve hamasetiyle gençleri zehirlemeyin…
Şimdi “Devrimciler ölmez!” diyecekler.  Bu, artık konuşamayan gençleri kahramanlaştırıp olta olarak kullanacaklar, yeni kurbanları devrim adıyla sömürecekler.
Güvenlik zaafı varmış(!). Güvenliğimizi tehdit edenler bunu söylüyor. Allah sizin belanızı varsın… Devlet galiba sizin rahatça adam öldürmenize izin vermeli; gösteri yapmanıza, asker toplamanıza, haraç kesmenize…
Bu ülkenin güvenliğini zaafa sokan sizlersiniz…
Bu çocukların ölümünden birinci derecede sorumlu olanlar da yine sizsiniz!


Bizim Sivas Yazıları, 22 Temmuz 2015, 14.39.
ANALİZ VE İLMİHAL
Bir zamanlar kitap kurdu olurdu, şimdi sosyal medya kurtları var. Belki medya fareleri demek daha uygun olabilir, mausu iyi kıvırıyorlar ya, oradan yani ki...
Sayın sosyal medya ajanı, sizin analiz dediğiniz ordan burdan laf devşirmektir. Devşirilen lafları da analitik kılığa büründürmektir. Suç sizde de değil sizi yetiştiren hocalarda/hocaefendilerde...
Al sana analiz: DAEŞ'in ideolojisi yoktur, görevleri vardır. Portatif ve devşirmedir...
İlmihal bilgisi ile kavranılacak konulardır yaşananların çoğu, analize ihtiyaç yoktur.
"Vatan sevgisi imandandır!" meselâ, pek çok şeyi anlamaya yeter. Gerçi sizler buna hamaset(!)dersiniz ama varsın olsun...
Vatanında huzuru bulamayan binlerce insana bir bakın...
Belki analitik hoppalıklardan, hijyenik züppeliklerden vazgeçersiniz.

Bizim Sivas Yazıları, 22 Temmuz 2015

20 Temmuz 2015 Pazartesi

MEZAR ARASINDA HARMAN
“Mezar arasında harman olur mu?” diyor türkü…
Ortadoğu’nun halini anlatıyor, anlayana…
Ve tabii bizim ülkemizin de…
İnsaniyeti iğdiş edilmiş bir şiddet söylemi, en yetkili ağızlarda ölçüyü iyice kaybetti…
Terör eyleminin hemen sonrasında birilerini, devleti, kurumları hedef gösterenler kimlerse, bence terörle iş birliği yapanlar da onlar.
Etnik partinin sayın lideri, sağduyuya çağırdı. Bir an şaşırdım ve sevindim. Arkasından, “Sağduyu, öfkenizi nereye yönelteceğinizi bilmektir!” diye sözü bağladı. Bir dizi de adres verdi, bir nevi halkını(!) sokağa çağırdı. Belki başarılı da olmuştur, haberleri izlemiyorum, çünkü dayanamıyorum.
Baştan beri mezar arasına da değil, mezarlar üstüne harman kurdunuz ve hasadını yiyorsunuz. Öyle olmasaydı, şu gün böyle bir söz söylemezdiniz.
Mezar arasında harman olur mu?
Olmaz…
Ama olur diyorsunuz…
Böyle bir harmanın hasadı da kan olur…

Bizim Sivas Yazıları, 20 Temmuz 2015, 22:16.

19 Temmuz 2015 Pazar

RİCAL VE HALK
"Büyük bildiğini, küçük gördüğünü yapar." derler...
Bu yüzden devlet büyüklerinin, liderlerin, cemaat önderlerinin davranışları halkı derinden etkiler.
Üslup, davranış, giyim kuşam, jest ve mimik hattâ...
Ekser ahali ricalin davranışını nefsine hüccet kılmaya meyillidir.
Rical, kendi şahsi ahvalini meşrulaştırmak yerine, güzel ahlakın her cüzünü samimiyetle tatbik etmelidir.
Afakî olanla, enfüsî olan arasındaki bağ tek yönlü değil; çift yönlüdür, kesinlikle öyledir. Daha sarih söylersek: Kalp ile göz birbirini besler; gözden kalbe, kalpten göze yol vardır...
Gâhî rical kalp, ahali gözdür; gâhî ahali kalp, rical gözdür...


Bizim Sivas Yazıları, 19 Temmuz 2015