12 Eylül sonrası herkes bir yana dağılmıştı ve her kafadan da bir ses
geliyordu. İstanbul’a gitmiştim, bir de bizim gençlere bir uğrayayım dedim. Mevdudî
merhumun “Kur’anda Dört Terim”i yayınlanmış, bizim çocukları uçurmuştu. Radikal
havalar sert esiyordu. Nasihat ettim, bu kitabı ben de okudum, her tefsirde bu
konular vardır diyecek oldum dinlemediler.
Sonra nasıl olmuşsa mektep medrese görmüş bir arkadaş bizim çocuklara
merhamet edip, ben size bir dört terim dersi yapayım demiş ve yapmış. Bayılmışlar
tabii… Ama sonunda sadece Elmalılı Hamdi Yazır merhumun tefsirinden aktardım bu
konuları deyince de şaşırmışlar. İstanbulsuz olur mu? Bir daha ki gittiğimde
mahcup oldu ve benden özür dilediler. Hamdi Yazır işe yaramış. Radikalliğin ne
olduğunu tayin etmek o kadar zor ki, duruma göre esnetilebiliyor.
Bir gün bir düğüne gitmiştim. Kasetten vaaz dinlettiler, bir de karate
gösterisi yapıp, dua ile işi bağladılar. Davul zurna niye yok deyince, harama
olan temayülümden dolayı bayağı yadırgamışlardı. Sonra o damadı özellikle takip
ettim, her modanın takipçisi, her siyasi partinin aday adayı olmuştu. Çok ince
zevkler edinmişti.
Yine bir gün bir düğüne gitmiştim…
Davul zurna da vardı halay çeken gençler de…
Tereddütsüz kalktım ve cebimden mendili çıkarıp halaya durdum…
Aynı gençler, “Abi, bunlar vardı da bizim niye haberimiz olmadı!” diye
sitem ettiler.
Şimdi daha ilginç…
İşler profesyonelleşti…
Her şeyin ekibi var grubu var… Düğünlerde davetliler oynamıyor.
Profesyonel folklor ekipleri halay çekiyor, sanatçılar türkü söylüyor, ilahi
ekibi bile var…
Ben ise on dakika oturup, hayırlı olsun diyip çıkıyorum…
Hepsi bir biriyle bağlantılı anlayacağınız…
Hani neredeyse İslamcılık da profesyonelleşti diyeceğim dilim varmıyor…
Her alanda ekipler var…
Âlimler hazır ve servis hızlı… Dört Terin ne ki? Ne meseleler
anlatılıyor lüks salonlarda…
Bir belediye bir telefon ediyor şiir ekibi tak diye yerini alıyor.
Özel organizatörler var…
Her ilde manyakça bir kültürel etkinlik furyası…
Hayata nerden başlamalıyız, hâtâyı nerde yaptık doğrusu bilmiyorum…
Belki hâta da yoktur, eski bir neslin uyumsuzluklarıdır söylediğim…
Yazı yazmak lazım ya bir de…
Bizim Sivas Yazıları, 29 Mart 2015, Pazar, 23.01
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder