26 Mart 2015 Perşembe

ZEİTGEİST

Zamanın ruhu…
Ne kavram ama tam zeytinyağlı dolma kıvamında…
Diyalektik bir derinlik mi arayalım, sosyolojik illüzyon mu bilemem? En iyisi şimdilik pragmatik kandırmaca, dil üstünden kaydırmaca diyelim. Sonra diyeceklerimizi deriz.
Aslında aranmakla bulunmayan bir şey değil, daha önce “Tarihin Sonu Ve Son insan” diye yazan biri olmuştu. Sonra üstüne ciltler dolusu haşiye ve şerh yazılmıştı.
Mekâna hâkim olanların diğerlerinin zamanını mahkûm edişleridir aslında, çünkü aslolan hâkimiyetin meşrulaştırılmasıdır…
Hristiyanî bir tarih yazıcılığının son numaralı sayfasıdır, ilaveye açıktır…
Burjuva Düzeneği’nin çökeceğini söyleyen de, son düzenek olarak kendini mükemmelleştireceğini söyleyen de birbirine zıt şeyler söylemiyor.
Biz ise ağzımızı bozmayız…
Gönlümüzü hele hele hiç…
Bir kıyam biliriz, bir de kıyamet… “Müslüman vücudunda kıyamet taşıyan, ötenin sarsıntısını duymamış kişilere bir kıyamet aşılayan ve onları şiddetli bir kıyametle sarsan bir kıyamet adamıdır.” demişti Sezai Karakoç üstadımız; sözün üstünden bir asır geçti. Ruhumuzu mekânın ruhuna armağan etmemek üzere kavilleşmemiz ise ezelidir.
Çünkü “Zamanın ruhu” kavrayışı yanlış, çünkü zamanın ruhu müslümandır…
Son müslüman tek başına zamanın ruhudur!
Peki diyenler ne demek istemişlerdir? “Çağın Ruhu” demek istemişlerdir ama rahatsız edeceğini bildikleri için öyle tercih etmiş olabilirler. “Zeitgeist” ile akrabalığının ben muhakkak olduğunu düşünüyorum…
Çağ dediğin zaten onun bir kademesidir.
Bu kademede mekâna hâkim olanlara ise çağdaş denir…
Ne çok ruhsuzluk var, ne çokmuş…
Öğreniyoruz...
Acı yok, acı yok, acı yok!

Bizim Sivas yazıları, 26 Mart 2015, 22.59

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder