Zamanın
ruhu…
Ne
kavram ama tam zeytinyağlı dolma kıvamında…
Diyalektik
bir derinlik mi arayalım, sosyolojik illüzyon mu bilemem? En iyisi şimdilik pragmatik
kandırmaca, dil üstünden kaydırmaca diyelim. Sonra diyeceklerimizi deriz.
Aslında
aranmakla bulunmayan bir şey değil, daha önce “Tarihin Sonu Ve Son insan” diye
yazan biri olmuştu. Sonra üstüne ciltler dolusu haşiye ve şerh yazılmıştı.
Mekâna
hâkim olanların diğerlerinin zamanını mahkûm edişleridir aslında, çünkü aslolan
hâkimiyetin meşrulaştırılmasıdır…
Hristiyanî
bir tarih yazıcılığının son numaralı sayfasıdır, ilaveye açıktır…
Burjuva
Düzeneği’nin çökeceğini söyleyen de, son düzenek olarak kendini mükemmelleştireceğini
söyleyen de birbirine zıt şeyler söylemiyor.
Biz
ise ağzımızı bozmayız…
Gönlümüzü
hele hele hiç…
Bir
kıyam biliriz, bir de kıyamet… “Müslüman vücudunda kıyamet taşıyan, ötenin
sarsıntısını duymamış kişilere bir kıyamet aşılayan ve onları şiddetli bir
kıyametle sarsan bir kıyamet adamıdır.” demişti Sezai Karakoç üstadımız; sözün
üstünden bir asır geçti. Ruhumuzu mekânın ruhuna armağan etmemek üzere
kavilleşmemiz ise ezelidir.
Çünkü
“Zamanın ruhu” kavrayışı yanlış, çünkü zamanın ruhu müslümandır…
Son
müslüman tek başına zamanın ruhudur!
Peki
diyenler ne demek istemişlerdir? “Çağın Ruhu” demek istemişlerdir ama rahatsız
edeceğini bildikleri için öyle tercih etmiş olabilirler. “Zeitgeist” ile
akrabalığının ben muhakkak olduğunu düşünüyorum…
Çağ
dediğin zaten onun bir kademesidir.
Bu
kademede mekâna hâkim olanlara ise çağdaş denir…
Ne
çok ruhsuzluk var, ne çokmuş…
Öğreniyoruz...
Acı
yok, acı yok, acı yok!
Bizim Sivas yazıları, 26 Mart 2015, 22.59
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder