Çimdiğim ırmak, güzergâhım bozkır.
Bu yüzdendir bizim oraların demeleri daha derin işler ve düşündürür. Geleneğin
dinç, diri kelimeleri ve çağrışımları cihetinden bakılırsa, “Kenardan geçeyim
yol sizin olsun/Ağular içeyim bal sizin olsun.” türküsünün hem bir omuzu
düşüktür, hem de aslan gibi bir duruşu vardır. “Kenardan geçeyim…” dünya
karşısında bir hakikatli dervişin diyebileceği sözdür. Dünyalıların ahvaline
kapılmayıp, kenardan geçmek gerekir. Çünkü dervişin bir ayağı üzengidedir;
durmaması gerekir.
Şöyle bir atmosfer meselâ: Fırat’ın
hazineleri açığa çıkmış da, beyler kıran kırana yarışmaktadırlar. Derviş,
kenardan geçerek engebeyi aşıyor. Mükellef sofralara tenezzül etmeyip, “Ağular
içmeye” razı oluyor. Ağulu aşı bala çevirme inceliği, kenarda kalmışların
koştuğu bir türküde bile kırık hava renginde hissedilmektedir. Abdallar,
kendilerini kat be kat aşan ve kendilerinin de tam anlamıyla bilincinde
olmadığı seslerin, renklerin taşıyıcılarıdır. Bozkırın bir tarafında türkü
çığıranlara abdal denilmesi geleneğin hangi telinin koptuğunu gösterir.
Türkünün “Bozkır dedikleri büyük
kasaba/Severler güzeli gelmez hesaba!” dizeleri fıkır fıkır oynuyor ve
oynatıyor. Neşet’iyle nam salan abdalmeşrep tezene pek muhteşemdir. Abdaldır,
kenarda kalmıştır ama munis ve müşfiktir; yeraltından akan bulanık bir hesabı
yoktur. “Yol sizin olsun!” bir serzeniş bildirir, seste bastırılmış bir isyan
var ama bölücülük yok. Kim ne niyetle söylerse söylesin; bu avaz, öznesinden
bağımsızlaşarak can iliğimize değmektedir. Bozkırın gök gürlemesi, sapı güdük
bağlamaların puslu havalarına asla benzemiyor. Hem usûlde, hem esasta derin ve
derinlikli bir fark var.
“Yol sizin olsun!” denilenler
kimlerdir?
Merkeze varınca kendilerine uzak
duran, uzaklaşanlaradır bu hitap. “Mehmetçik Mehmet”in bir tür sitemidir. Kıvrak
kıvrak oynatırken, bir ucundan da derin derin acı sızdıran türkünün şakağına
baktığımızsa: Acının üstüne örtüp, “Oynayalım bari düşman çatlasın!” tavrına
işaretler bulabiliriz. “Haydi, gel gel aslan Mustafa’m aman/Amanin gel gel gel
garip başlı yârim vay vay!” dizelerini, bize yabancı olmayan böylesi bir vakur
tavra yaslandırabiliriz.
Bence türküde bir Mustafa ve bir
de meselâ Zeynep var!
Türkünün gövdesi erkek, nakaratı ise
hanımdır. Mustafa, kenardan geçeyim, ağular içeyim feryadıyla kahırlanırken;
Zeynep garip başlı yârine “Gel gel!” diyerek kucak açmaktadır.
Mustafa da en nihayet Mehmetlerden
bir Mehmet’tir.
Neşet Ertaş…
Ruhun şad olsun, şad u handan
olsun…
Bizim Sivas Yazıları, 19 Mart 2015 Perşembe, 11:29:51
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder