28 Mart 2015 Cumartesi

TURİSTİK İSLAMCILIK

Anadolu en uzun sure bizim tarafımızdan yurt edinilmiştir.
Dar-ul İslam oluşu Türk Yurdu oluşuyla eş anlamlıdır…
Arapça, Farsça, Türkçe sırasıyla İslam’ın üç dilidir…
“Yerlilik” derken biz biraz da Türkçe’yi kastediyoruz.
Bu dil hayatımızda hayat buldu ve dedelerimizle, ninelerimizle toprakta yeşerme imkânı buldu.
Türkçe’nin Hidayeti bu dili konuşanların tercihlerinden azadedir. Öznesinden bağımsız olarak bu dille üretilen türküler bile mümindir.
Bu noktada, bu dile tahsil yolu ile vakıf olanların şiirleri, besteleri ile klasik dile bağlılığını anasından emmiş olduğu sütle elde edenler arasında fark ortaya çıkıyor.
Mütegallibe çocuğu olup İslamcılığı seçenlerin yerliliği acayip turistik kalıyor. Ama iktidar dili ile çok iyi uyum kurabilecek yatağanlığa sahip olduklarından revaç buluyorlar. İktidarların bunlardan bir “entelektüel kadro” oluşturması çok doğaldır. Çünkü yerliliği eskiden olduğu gibi iktidarın hem uzak tutması, hem de mesafeli olarak el altında tutması gerekir. İktidarlar yerlilere güvenir ama kadrolarını “Turistik İslamcılar”dan oluşturur.
Turistikler, Ebu Süfyan’ın çocukları gibi sokağı ve mahalleyi balkonlardan seyretmiş, İslamcılığı biraz batılı ve frapan üstatlardan talim etmişlerdir. Gezi olaylarında şu an iktidarın has entelektüeli bir popüler şair, “Polis sen aradan çekil, halkın çocukları devrim yapsın!” ifadesini kullanmış ve sanal kolaylıktan istifade ile akabinde kaldırmıştı. Meselâ zayıf bir hedef olan Murat Menteş’in tavrının altının çizilmesini ama ötekinin şişirilerek tahsisli entelektüel ilan edilişini, doğrudan doğruya bu toprakların edebiyat ve fikir otoritesi tayin edilen yüzsüzlerine borçluyuz.
Turistik İslamcılık, iktidarın medeniyetçi pozisyonunda temsil kabiliyeti yüksek görünüyor ama bunların kullandığı dil aynı zamanda içinde yerlilere ve yerliliğe ince ihanetlerle doludur. Maceralarını takip ederken bunların yeni nesillere örnek adam gibi takdimlerinden de rahatsızlık duydum. Şimdi “piyasa” faktörü ve iktidarın “dünyalık” verebilme imkanı, bu dadaist ve dejenere entelektüele yerlileri denetleme görevi düşmüştür. Kendimi elbette ve daima Hz. Ali’nin yanında olanlar gibi tutmaya devam edeceğim.
Hükümetten ne isteyebilirim?
Ayaklarımıza dolaşmasınlar yeter. Sadece işlerini yapsınlar, biz de kendi işimizi yapalım. Ebu Süfyan İslamcılığı ile daima çelişeceğiz ama beraber yaşamak kaderimizde var.
Bu dünya böyle gelmiş, böyle gider…

Bizim Svas Yazıları, 28 Mart Cumartesi, 13.33

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder