Anadolu
en uzun sure bizim tarafımızdan yurt edinilmiştir.
Dar-ul
İslam oluşu Türk Yurdu oluşuyla eş anlamlıdır…
Arapça,
Farsça, Türkçe sırasıyla İslam’ın üç dilidir…
“Yerlilik”
derken biz biraz da Türkçe’yi kastediyoruz.
Bu
dil hayatımızda hayat buldu ve dedelerimizle, ninelerimizle toprakta yeşerme imkânı
buldu.
Türkçe’nin
Hidayeti bu dili konuşanların tercihlerinden azadedir. Öznesinden bağımsız
olarak bu dille üretilen türküler bile mümindir.
Bu
noktada, bu dile tahsil yolu ile vakıf olanların şiirleri, besteleri ile klasik
dile bağlılığını anasından emmiş olduğu sütle elde edenler arasında fark ortaya
çıkıyor.
Mütegallibe
çocuğu olup İslamcılığı seçenlerin yerliliği acayip turistik kalıyor. Ama iktidar
dili ile çok iyi uyum kurabilecek yatağanlığa sahip olduklarından revaç
buluyorlar. İktidarların bunlardan bir “entelektüel kadro” oluşturması çok
doğaldır. Çünkü yerliliği eskiden olduğu gibi iktidarın hem uzak tutması, hem
de mesafeli olarak el altında tutması gerekir. İktidarlar yerlilere güvenir ama
kadrolarını “Turistik İslamcılar”dan oluşturur.
Turistikler,
Ebu Süfyan’ın çocukları gibi sokağı ve mahalleyi balkonlardan seyretmiş, İslamcılığı
biraz batılı ve frapan üstatlardan talim etmişlerdir. Gezi olaylarında şu an
iktidarın has entelektüeli bir popüler şair, “Polis sen aradan çekil, halkın
çocukları devrim yapsın!” ifadesini kullanmış ve sanal kolaylıktan istifade ile
akabinde kaldırmıştı. Meselâ zayıf bir hedef olan Murat Menteş’in tavrının
altının çizilmesini ama ötekinin şişirilerek tahsisli entelektüel ilan edilişini,
doğrudan doğruya bu toprakların edebiyat ve fikir otoritesi tayin edilen yüzsüzlerine
borçluyuz.
Turistik
İslamcılık, iktidarın medeniyetçi pozisyonunda temsil kabiliyeti yüksek
görünüyor ama bunların kullandığı dil aynı zamanda içinde yerlilere ve
yerliliğe ince ihanetlerle doludur. Maceralarını takip ederken bunların yeni nesillere
örnek adam gibi takdimlerinden de rahatsızlık duydum. Şimdi “piyasa” faktörü ve
iktidarın “dünyalık” verebilme imkanı, bu dadaist ve dejenere entelektüele yerlileri
denetleme görevi düşmüştür. Kendimi elbette ve daima Hz. Ali’nin yanında
olanlar gibi tutmaya devam edeceğim.
Hükümetten
ne isteyebilirim?
Ayaklarımıza
dolaşmasınlar yeter. Sadece işlerini yapsınlar, biz de kendi işimizi yapalım.
Ebu Süfyan İslamcılığı ile daima çelişeceğiz ama beraber yaşamak kaderimizde
var.
Bu dünya böyle gelmiş, böyle gider…
Bizim Svas Yazıları, 28 Mart Cumartesi, 13.33
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder