Siyasetin
felsefesini de, sosyolojisini de okur, okuturum. Lazım olduğunda söyleyecek
sözümüz vardır ve boldur. Var ve bol olduğu için de çoğu kez susarım; söylesem
de cari “gazeteci mütefekkir” vasatında kimseye faydası olmaz, bana ise zarar
verir. Şu kadarını söyleyelim: Siyaset, seyis kökünden türetilmiştir; seyis at
terbiye eder. Öyle ise işin terbiye ile alakası vardır. Terbiye edilmesi
gereken, katı dünya gerçekleridir; katı dünya gerçeklerini en rasyonel bir
biçimde yumuşatıp, uygulanabilir hale getirmek, insanın yararına işler hale
getirmektir siyaset. Başka şekillerde de ifade edilebilir, şu an bununla iktifa
edelim…
Bir
de siyasete yüklenen çarpık, avamî ama işe yarar bir anlam vardır. İktidara
sahip olmanın yollarını en iyi şekilde kullanarak, idare etme şansına sahip
olmak ve onu sürdürmek… Buna ben siyaset değil, iktidarda olma/kalma teknikleri
derim. Bu tür teknikler, iletişiminden, bilişimine uzmanlar tarafından
sürdürülür… Siyaset ilmi yahut felsefesi elbette bunun dışında bir şeydir.
Çağdaş imkânları da kullanarak iktidar şansını artırmak mümkündür;
yönetilenleri memnun etmediğinde, yönetenin iktidarı sürdürmesi ise mümkün
değildir. Bazen üç gün çok uzun bir süredir; bazen ise on yıl çok kısa bir süredir.
Zaman, muhatabına göredir; tek insan için ayrı, toplum için ayrı işler…
Mevcut
iktidar son seçimlerde de görüldüğü gibi halk tarafından onaylanmıştır.
Yüzdesi, oranı meşru sınırlar içinde neyse odur, konumuzun dışındadır. Bu husularda
söylenecek her şey, günümüzde demokrasinin her ülkede tartışılan yanlarıdır.
Son seçimlerde ortaya bir darbe teşebbüsü, bir de paralel devlet yapılanması
ile giren iktidar, teknikleri yerinde kullanmış olabilir; ama bence esas,
halkın yaşananları okuma tarzının böyle bir sonuç çıkardığıdır. Öyle ise
siyaset, netice itibariyle reel ile alakalıdır ve “halk”ın tercihlerini
anlamayı gerektirir. “Anlamak” ciddiyet ister, ne yazık ki bu ülkenin son model
aydını çoğu kere anlamaz, anlasa da palavra atmak işine gelir. Atış yapma serbestliğini,
tuttuğu taraf vermiştir; hakikat değil…
Paralel
yapı var ya da yok; şu an konumuz o değil. Bir yapı yoksa da, bir “paralel
faaliyet” var ve tabii paralel faaliyete imkân veren bir “boşluk” var. İktidar,
pek çok iktidara nasip olmayan bir kuvvetle, meclis kuvvetiyle pek çok
“yapısal” devrime girmiş, bazılarını başarmış; bazılarını da başaramamıştır.
Bazılarının ise hiç farkına varamamış, akıllarına geldiyse bile henüz hiçbir
eylemde bulunulmamıştır. Çok mu? Evet çok… Ben burada sadece paralel faaliyetlerle
açığa çıkan birkaç noktayı belirtip, gerçek anlamda siyaset yapılması gereken alanlara
dikkat çekeceğim. Kendini koruma ve iktidarda kalma refleksiyle kasıldığını
müşahede ettiğim iktidar partisi ve yöneticilere faydası olur mu bilmem ama ben
millet için lazım olanları hatırlatmış olayım. Kendini müdafaa refleksi
içerisinde gördüğüm ve üretkenlikten nasipsiz Ak Parti parlamenter ve
teşkilatlarının da okumasında bir mahzur yoktur.
1. Eğitim alanında pek çok yetersizlik
ve bu yetersizliklere tedbir alamama paralel bir eğitim faaliyetine imkân alanı
açmıştır. Cemaat evleri mekanik bireyler yetiştiren, zekâyı üretkenlikte değil,
teknik alanda işleten berbat birer eğitim kurumudur. Bu eğitim kurumları, aynı
zamanda üniversite öğrencilerini koruyan, sahip çıkan bir önemli görevi yerine
getirmiştir. Dikey Devlet olarak siz neredesiniz, neredeydiniz? Dersaneler de
aynı şekilde mütalaa edilebilir, ayrıca üzerinde durmaya gerek yoktur.
2. Dış politikada bir yenileşme
olduğunu, hariciyemizin manevra kabiliyetinin arttığını kabul ediyorum. Ama
özellikle Türk Cumhuriyetleri ile, paralel faaliyet gösteren örgüte benzer
temaslar kurmak hiç mi aklınıza gelmedi. Kenya’da ABD liderinin akrabalarını
bulup, onlarla iş münasebeti(!) geliştiren zekâya da lütfen saygı duyun. Türkçe
Olimpiyatları gibi bir buluş ve organizasyon, devlet adabımıza yakışmıyor mu?
3. Ak Parti’nin il il bütün
milletvekilleri ve teşkilatları, genel merkezi de öyledir sanırım… Paralel
faaliyet alanında at oynatanlar emniyet, üniversite ve diğer devlet
kurumlarında kendilerine faydası olacak insanlarla temasa geçerken; iktidarın
organları bu tür insanlardan uzak durmayı tercih etmiştir. Bugün Ak Parti
denilince hantal, bakan ve milletvekilleri etrafında halkalanmış bir sosyete
ile yoluna yürüyen bir yapı aklıma gelmektedir. Ak Parti’nin “Benim adamım”
diye sahip çıktığı yetenekli insanlar yoktur; tam tersine kapalı, kendine
güvenmeyen insanlardan oluşmuştur. İktidarda kalmak için mücadele yerine, ülke
yararına istifade edilecek insanları tespit edip onlarla temasa geçmek aklınıza
gelmez mi?
4. TÜSİAD benzeri MÜSİAD’ın da bir
harf farkıyla hayata geçirilmesinin kifayet etmeyeceğini, paralel faaliyetle
organize çalışan iş adamları göstermiştir. Müteşebbislerimiz bugünün dünyasında
çok hareketli olması gerekir, bu konuda noksanlılar mevcuttur ve paralel
faaliyetlere yakın duran iş adamlarının başarılarından devlet olarak ders
çıkarmak gerekir…
5. “Bizdencilik” anlayışının ne
sonuçlar doğurduğunu paralel yapı, her kurum ve kuruluşta insan devşirerek
göstermiştir. Bu iktidar daha kuşatıcı bir “Biz” bilinci geliştiremediği gibi,
liyakat yerine “Hamili kart” uygulamasını tercih etmiştir. Kendi getirdiği
bürokratlar ise, rutin faaliyetlerle koltuğuna dikey oturan şahıslar olarak
“seyirci” kalmayı tercih etmişlerdir.
Bu
konuları, sayfalarca yazmak mümkün ama işin esasını söyleyeyim: Paralel
Faaliyet gösterenler, Dikey Devlet’in yerine getiremediği görevleri yerine
getirmişlerdir; doğrusunu yanlışını bir kenara koyarsak büyük bir işlev üstlenmişlerdir.
Paralel faaliyetlerden öğrenilmesi gerekenler bir tarafa bırakılıp, sadece
tasfiye işine girişmek uzun vadede milletin yararına olmaz.
İktidar,
kendini sürdürmenin pratik tedbirlerini ve eylemlerini sürdürürken; “Paralel
Yapı”yı doğuran eksiklikleri, bozuklukları bilmek, bulmak ve gidermek
zorundadır. Siz “boş” olursanız, dolu olan mutlaka çıkar; “boşluk”
bırakırsanız, o boşlukları istenmeyecek bir tarzda, hatta ülkenin aleyhine
dolduranlar çıkar, çıkmıştır…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder