Evvelâ yolsuzluk
denilen fiilin, neredeyse zina isnadındaki girdili çıktılı ispata benzer
zorluklar vardır… İsnadı kolaydır ama yolsuzluk ispatı da, yolluluk ispatı da
hukuken kolay değildir. Veren-alan
olunca iş bitmiyor… 17 Aralık harekâtına, ilke ve beyanatıma sadakatle daima
karşı oldum. Bazı “mızmız”ların sert bulduğu netlikle aynı gün: Bu bir darbe teşebbüsüdür, ancak
başaramamışlardır, sürecin sonunda ABD Büyükelçisi Riki gidecek, FG Türkiye’ye
iade edilecektir demiştim. İlk gündeki kararımdayım; birinci kısım tamam,
öbür tarafı tutmasa da olur; riki gitse n’olacak, miki gelse n’olur.
Darbe teşebbüsünün
sağ kesimde açtığı fay kırılmasının etkisi sürer; unutulmasın kırıklar,
enerjilerini de boşalttılar. İlk defa mülayim, mütebessim çehrelerin adrenalinleri
yükselince nasıl celallendikleri, içlerindeki enerjiyi bazen azgın bir biçimde
saldıklarını da görmüş olduk. Bence bu önemli bir tecrübedir…
Darbe tutsaydı ve
başbakan ve kabine aynı gün der-dest edilip “Yassıada” yahut benzeri bir yere tıkılsaydı,
işlem tamamdı… Asaletli darbelerden tasdikli hâkimlerimiz anında yargılar,
gazeteler vasıtasıyla hükümet üyelerinin Merkez Bankası’nı soyarken resimlerini
basarlardı, iş olur biterdi. Bugünün teknolojisiyle işte bu mümkündür;
inandırıcı da olabilir; bir de hazırkıta bekleyenler sokağa dökülürdü kimse gık
çıkaramazdı. Darbe Mahkemesi kurulamadı, iş normal mahkemeye kaldı. Normal
mahkeme dijital kayıtlarla, tapelerle kolay kolay karar veremez; bu kayıtlar
illegal yoldan alınmışsa iş daha zor… Bir de suçlanan benim gibi bir taşra
gazetesi yazarı değil, ülkenin başbakanı ise mümkün değildir.
Hâlâ dört ayağının
üstüne düşüp, yolsuzlukların varlığı konusunda ısrarlı olanları anlıyorum ama
ben “normal hukuk mahkemeleri”nde işin nasıl olacağını söylüyorum. Sizin
birilerine yolsuz demeniz, onların da size yollu demesi bir ön ve iç yargıdır;
bu ön ve iç yargıları medya yoluyla algı operasyonuna da döndürebilirsiniz. Bunun
da şartı darbedir ve hem de çok kuvvetli darbedir… Böyle bir operasyon sonucu
ABD’nin Irak’a sırtlanlar gibi çöktüğünü unutmayın…
Şu an 6 Haziran
2014, saat 17.30 ve TÜBİTAK Başbakan ile ailesinin kayıtlarının sahte olsuğunu
açıkladı. Rapor şöyle:"Yapılan
spektrum incelemesi sırasında tespit edilen, kaydın içinde gözlemlenen çok
sayıda 'çıkıntı' bu kaydın çok sayıda farklı kayıttan yararlanılarak
oluşturulmuş bir montaj olduğunu ortaya koymaktadır. Montajda dikkat çeken bir
husus, konuşma bütünlüğünü sağlamak için sadece tüm kelimelerden oluşan bir
montajdan farklı olarak, kelimelerin dahi parça hecelerden oluşturularak,
istenen yeni kelimenin türetilerek ortaya çıkarıldığı ilginç bir uygulama ortaya
konmuştur.”
“Mustafa
Yeşil’in askerleri” ince çalışmış anlaşılan. Hazret, bizzat El Cezire’ye, 2010
yılından beri hazırlandıklarını söylemiş ve bir enerji birikmesinden
bahsetmişti. Demek ki, cümleleri kelimelere bölmüşler, kelimeleri hecelere ve
sonra operasyon için düğmeye basmışlar; yani düğme olarak sivil cunta baş ve
azalarına basmışlar…
Duyuyorum
ve hâlâ “Ama yolsuzluk var!” diyorsunuz… Doğru olabilir ama kin ve nefretinizin
boyutlarını da biliyorum, nerden bileyim kinle mi adalet duygusuyla mı böyle
celalli sözler ediyorsunuz. Sizin de güya yolunuz var, yollusunuz ama o da
izahtan ve ispattan varestedir…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder