Ben de susulmaması
gereken her konuda tarafımı belirlerim; bu başkalarının da en tabii hakkıdır ve
öyle olması gerekir…
17 Aralıkla
başlayan süreci ilk gün “darbe teşebbüsü” olarak değerlendirdim, hâlâ aynı
düşüncedeyim. Darbenin ne olduğunu, kimlerin desteğiyle gerçekleştiğini dört
darbeli tecrübemle bilirim. Son ikisinde kötülüğünü görmüş birisiyim; şekva da
etmem, bana yumuşak davransalardı kendimden şüphe ederdim. Bu da bir darbe ve
aktörleri aynı insanlar, ekstradan bir de cemaat figürü var; bana da bu asla
şaşırtıcı gelmiyor.
Sür'atle
başaracaklarını umuyorlardı olmadı…
Ya Tayyip
Erdoğan’ı iyi hesap edememişler yahut darbenin arka planındakiler
bunları turfaya getirmişler, bayağı inandırmışlar. Şimdi başka yolları
umutsuzca deniyorlar, akla gelmeyecek ittifaklar arıyorlar. Tahmin ediyorum
olmayacak, çünkü “darbe havası” tavsadı. Olmayınca en mülayim yüzleriyle ufak
ufak ricat edecekler.
Tarafımı
belirlerim, desteklerim ama sınırını da koyarım…
Burada
koyduğum sınır ülkemdir. İktidar hırsının ihanetlere varacak düzeye
yükseldiğini müşahede ediyorum. Oturup, deliller toplayıp şuna buna laf
yetiştirecek değilim; çünkü işim esasla ilgilidir. Burada esas olan darbeciliktir;
darbecilik ahlaksızlıktır, gerisi teferruattır. Ortada dinimle ilgili bir konu
varsa orada da “esas”la ilgili tavrımı mutlaka belirlerim, gereken titizliği de
gösteririm.
Tavrım bu
yüzden siyaset dalkavuklarını da, cemaat fedailerine de hoş gözükmüyor. Çünkü
onlar kayıtsız şartsız bağlılık isterler; benimse kaydım da vardır şartım da…
Dalkavukla fedai aslında aynıdır, çünkü zamane dalkavuklarının da, fedailerinin de aslında
temenna ettikleri de, korudukları da kendi keyif, konfor ve yaşam
standartlarıdır. Netice itibarıyla para cinsinden ifade edilebilen insanlardır.
Ciddi tahlillerde bulunan, samimi derdini yazan az sayıda insan dışında
gazeteler ve televizyonlar 28 Şubat’tan daha vahim dalkavukluk ve fedailik
içerisindeler.
“Bu günler
geçtiğinde insanlar birbirlerinin yüzüne nasıl bakacaklar?” türünden bir ikaz
da zaman zaman dile getiriliyor. Ben buna inanmıyorum. Bu arkadaşlar dün ne ise
bugün de o idiler; sıkılmazlar pişkin pişkin tatlı hayatlarını sürdürecek bir
yol bulur ve yürürler. Birbirinin yüzüne de pişmiş kuzu kellesi mülayemetiyle
tebessüm ederler.
Fikrimi
yazdığım konularda dayanaklarım bellidir ve ülkem de, dinim de esasla ilgilidir.
Esas üzerine yapılan taarruzu da, istismarı da kaldıramam. Sağdan soldan laf
yetiştireceğinize, oturun siz de benim dile getirdiğim esaslarla ilgili
fikirlerinizi yazın ve tabii dürüstçe yazın.
Ne yazdımsa
aleniyet içindedir, kaynağım da sağlamdır. Eğer gerçekten esaslarla ilgili
üslubumu ve terbiyemi bozacak olsam ağzıma geleni söyler iktidardan şövalye
nişanı, “kutb-ul aktab”tan bir eyaletin mukaddesat vergisi tahsildarlığı
kotarırdım. Mevcut vasat, tam da böyle imkân kapılarını açıyor.
Bütün bunlar
sizin olsun, ben ev yanarken hane halkının canını kurtarmanın derdine düşerim;
mobilyaların, paracıkların vs. değil…
Kumaş,
kalite, maya ve tabii biraz da meşrep meselesi…
Vicdanın
rahat mı? Gerisini boşver hemşerim!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder