19 Şubat 2014 Çarşamba

FEDAİLER VE DALKAVUKLAR

Ben de susulmaması gereken her konuda tarafımı belirlerim; bu başkalarının da en tabii hakkıdır ve öyle olması gerekir…
17 Aralıkla başlayan süreci ilk gün “darbe teşebbüsü” olarak değerlendirdim, hâlâ aynı düşüncedeyim. Darbenin ne olduğunu, kimlerin desteğiyle gerçekleştiğini dört darbeli tecrübemle bilirim. Son ikisinde kötülüğünü görmüş birisiyim; şekva da etmem, bana yumuşak davransalardı kendimden şüphe ederdim. Bu da bir darbe ve aktörleri aynı insanlar, ekstradan bir de cemaat figürü var; bana da bu asla şaşırtıcı gelmiyor.
Sür'atle başaracaklarını umuyorlardı olmadı…
Ya Tayyip Erdoğan’ı iyi hesap edememişler yahut darbenin arka planındakiler bunları turfaya getirmişler, bayağı inandırmışlar. Şimdi başka yolları umutsuzca deniyorlar, akla gelmeyecek ittifaklar arıyorlar. Tahmin ediyorum olmayacak, çünkü “darbe havası” tavsadı. Olmayınca en mülayim yüzleriyle ufak ufak ricat edecekler.
Tarafımı belirlerim, desteklerim ama sınırını da koyarım…  
Burada koyduğum sınır ülkemdir. İktidar hırsının ihanetlere varacak düzeye yükseldiğini müşahede ediyorum. Oturup, deliller toplayıp şuna buna laf yetiştirecek değilim; çünkü işim esasla ilgilidir. Burada esas olan darbeciliktir; darbecilik ahlaksızlıktır, gerisi teferruattır. Ortada dinimle ilgili bir konu varsa orada da “esas”la ilgili tavrımı mutlaka belirlerim, gereken titizliği de gösteririm. 
Tavrım bu yüzden siyaset dalkavuklarını da, cemaat fedailerine de hoş gözükmüyor. Çünkü onlar kayıtsız şartsız bağlılık isterler; benimse kaydım da vardır şartım da…
Dalkavukla fedai aslında aynıdır, çünkü zamane dalkavuklarının da, fedailerinin de aslında temenna ettikleri de, korudukları da kendi keyif, konfor ve yaşam standartlarıdır. Netice itibarıyla para cinsinden ifade edilebilen insanlardır. Ciddi tahlillerde bulunan, samimi derdini yazan az sayıda insan dışında gazeteler ve televizyonlar 28 Şubat’tan daha vahim dalkavukluk ve fedailik içerisindeler.
“Bu günler geçtiğinde insanlar birbirlerinin yüzüne nasıl bakacaklar?” türünden bir ikaz da zaman zaman dile getiriliyor. Ben buna inanmıyorum. Bu arkadaşlar dün ne ise bugün de o idiler; sıkılmazlar pişkin pişkin tatlı hayatlarını sürdürecek bir yol bulur ve yürürler. Birbirinin yüzüne de pişmiş kuzu kellesi mülayemetiyle tebessüm ederler.
Fikrimi yazdığım konularda dayanaklarım bellidir ve ülkem de, dinim de esasla ilgilidir. Esas üzerine yapılan taarruzu da, istismarı da kaldıramam. Sağdan soldan laf yetiştireceğinize, oturun siz de benim dile getirdiğim esaslarla ilgili fikirlerinizi yazın ve tabii dürüstçe yazın.
Ne yazdımsa aleniyet içindedir, kaynağım da sağlamdır. Eğer gerçekten esaslarla ilgili üslubumu ve terbiyemi bozacak olsam ağzıma geleni söyler iktidardan şövalye nişanı, “kutb-ul aktab”tan bir eyaletin mukaddesat vergisi tahsildarlığı kotarırdım. Mevcut vasat, tam da böyle imkân kapılarını açıyor.
Bütün bunlar sizin olsun, ben ev yanarken hane halkının canını kurtarmanın derdine düşerim; mobilyaların, paracıkların vs. değil…
Kumaş, kalite, maya ve tabii biraz da meşrep meselesi…
Vicdanın rahat mı? Gerisini boşver hemşerim!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder