Bıyıklarım gür gelsin diye
günde iki kerre tıraş olan bir köy öğretmeniydim. Bir haber: Necip Fazıl
Sivas’ta... Mahallelim de olan, öğretmen arkadaşımla (Vahdettin Altun) kafa
kafaya vererek köyün iki dolmuşundan birini ayarttık; yolları kar kapamıştı.
İki yol vardı; biri kese, biri sapa. Sapa yolun açık olma ihtimali vardır diye
yollara düştük, maceralı bir seferden sonra iki saatlik yolu altı saatte alarak
şehre vasıl olduk. Aynı akşam Esen Sineması’nda Necip Fazıl konferansı var.
Tabii, daha öncesinde Köşk Oteli lobisinde yüzünü gördük; etrafında geniş bir
hayran ve siyasi ikbal uman bazı zevat... Üstad dinlenecek dediler ve odasına
geçti.
Oda, otelin en büyük odası...
Etrafında bu sefer MTTB’li gençler ve üstadın özel korumaları... Üstad böyle
özel muameleyi sever derlerdi; sever miydi bilmem? Gençlerden cevval bir arkadaş, bileğine
yüreğine kuvvetli gençleri tanıtıyor. Kimi karakuşak millî karateci, kimi
gençlerde dünya şampiyonu güreşçi... Evvel Üstadın meşhur tiki harekete geçiyor
ve arkasından:
— Geçin bunları çocuklar!
İçinizde beyin var mı, beyin?
Diyor. Takdimci arkadaş renk
alıp veriyor ama çevresindekiler bu nükteyi bir yana kaydediyorlar.
Hemen aynı anlarda Üstad çay içmektedir...
MTTB’nin Necip Fazıl müptelası gencecik başkanı (Zeki Kılıç) da çayı
dolduruyor. Eli ayağı titriyor ve bardak devriliyor, sehpanın üzerinde Üstad’ın
Bahar sigarası... Bahar, Bafra ile aynı içimdeydi ama karton kutuluydu, inceydi
ve iki nefeste dibini bulabiliyorduk. Çay sigaraya doğru akarken, başkan
devrilen bardağı düzeltiyor. Necip Fazıl fırsatı kaçırmıyor:
— Başkan, öyle başkanlık olmaz!
Çay gitti, sigarayı kurtar!
Diyerek, başkana ders vermiş
oluyor.
Dünya tatlısı bir adamdı merhum
üstadımız! Dikkatli, ders verici, esprileri olağanüstü incelikli; gençlere
karşı daima sevgi dolu... Sivas konferansından sonra Ülkücü Gençliğe
teveccühle, MHP’ye destek vermiş; belki de milliyetçi hareket içinde ayrı bir
dalgaya vesile olmuştu. Etrafının doluluğunu rağmen, dünyanın en saf ve yalnız adamlarından
biriydi. Bugün bile, geçmişten deliller getirerek, onun bazı siyasi
ilişkilerini fena halde hicvedenlerin dertlerinin vefasızlık yahut hasetlik
olduğunu düşünüyorum. İnsanoğlu hatadan hali değildir; Necip Fazılı ise hatadan
ibaretmiş gibi gösterenlerin, onun güzel yanlarını görmemelerini başka türlü
yorumlamaya terbiyem el vermez.
Akşam kavuşmadan balkon
dediğimiz katı da olan sinema salonu hıncahınç doldu. Konferansın konusu,
“Dünya Bir İnkılab Bekliyor” idi. Dünya hâlâ bekliyor... Üstad, ne söylerse
söylesin dinleniyordu; acayip karizması vardı. Dinlemeyenler de seyrediyordu.
Kendisi bir Anadolu seferinde “Bunların çoğu beni seyretmeye geliyor!”
demiştir. ;Elbette seyredenler, Büyük Doğu’nun kahramanını görmek için
gelenlerdi. Rivayettir, salon ahalisi “Üstad, Üstad!” diye yeri göğü
inletirken, seyircilerden biri de “Üst kat”a bakıyormuş, sinemanın balkonuna.
Sonra görevli gençlere “Üst kat, üst kat diye bağırıyorsunuz! Üst kata
bakıyorum bakıyorum bir şey göremiyorum!” diye sitem etmiş.
O akşamın bence en güzel
hadisesi, Sivas’ın meşhur meczuplarından “Hayhak Süleyman” ile Üstad arasındaki
konuşma idi. Şehrin Süleyman Emmisi merkez camilerde ikamet eder ve aşka
gelince “Haaaay Haaakkk!” ve arkasından “Aşkk” diye nara atardı. Bazen de
sadece “Aşkk” derdi. Her yerde ve her zaman böyleydi ve kim olursa olsun lafını
esirgemediği için, şehre ricalden birileri geldiğinde Süleyman Emmi’yi polis
abiler müsait bir karakolda misafir eder, ağırlarlardı. Necip Fazıl konuşuyor,
Hayhak Süleyman da cümle sonlarında “Aşkk” diyordu; birileri müdahale etti.
Üstad, konuşmayı keserek, yanında nöbet tutan gence (Necati Çelik) ne olduğunu
sordu. Delikanlı da, özür bildirir bir şekilde, “Aşkk!” diye bağıranın bir
meczup olduğunu filan söyledi. Üstad, “Hiçbir itirazım yok!” dedi, Süleyman
Emmi’ye müteveccih, “ Sen bir defa, ben bin defa söyleyim!” dedi ve şehrimizin
meczubuyla aynı makamdan peşi peşine:
— Aşk, Aşk, Aşk, Aşk!
Dedi. Azıcık durakladıktan
sonra, konferansa devam etti.
Müthişti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder