13 Ağustos 2014 Çarşamba

KARA KAYIŞ

Nasrettin Hoca, hocadır ama benim gibi hocalık maaşıyla geçinenlerden değildir. Tarlası vardır ve kendi rızkının çoğunu oradan çıkarır…
Karasabanla boyunduruk birbirine “kara kayış” ile bağlanır…
Bu fıkranın iyi anlaşılması zor, tek tek adı geçen eşyanın tarifi gerekebilir; bende vakit her zaman dar…
Hoca çiftini sürerken eskiyen kara kayış kopar ve o an yedeği de yoktur… Çıkarır sarığını kayış yerine ikame eder ama çatır çatır kopar…
Hoca sinirlense de yapacak bir şey yoktur, tebessüm eder ve sarığına hitaben:
─ Gördün mü tepemin süsü, kara kayışın neler çektiğini…
Der…
Bizlere de bir tebessüm bırakır…
Neden anlattım?
Tepemin süsü yok ama bana da hoca derler…
Bir mahallede ikamet ederim, kendi mahallem ve şükrederim…
Kapım daima açık…
Kısa günde kaç kapı dövülür bunu yaşamayan bilemez…
Neden geldiklerini ve benim gücümün yetmediğinde ne çektiğimi, tepesi çok süslüler asla bilemez…
Anlatmak bile acı verir…
İş
Acılar
Yokluklar…
Benim gücüm yetmediğinde neler çektiğimi boş verin,
Kapıma gelenlerin neler çektiğini anlamanızı dilerdim…
Empati değil, vicdan ister…
Yüreğinden başka muskası olan namerttir…


BİZİM SİVAS YAZILARI, 13 Ağustos 2014, 21.27 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder