Nasrettin
Hoca, hocadır ama benim gibi hocalık maaşıyla geçinenlerden değildir. Tarlası
vardır ve kendi rızkının çoğunu oradan çıkarır…
Karasabanla
boyunduruk birbirine “kara kayış” ile bağlanır…
Bu
fıkranın iyi anlaşılması zor, tek tek adı geçen eşyanın tarifi gerekebilir; bende vakit
her zaman dar…
Hoca
çiftini sürerken eskiyen kara kayış kopar ve o an yedeği de yoktur… Çıkarır
sarığını kayış yerine ikame eder ama çatır çatır kopar…
Hoca
sinirlense de yapacak bir şey yoktur, tebessüm eder ve sarığına hitaben:
─
Gördün mü tepemin süsü, kara kayışın neler çektiğini…
Der…
Bizlere
de bir tebessüm bırakır…
Neden
anlattım?
Tepemin
süsü yok ama bana da hoca derler…
Bir
mahallede ikamet ederim, kendi mahallem ve şükrederim…
Kapım
daima açık…
Kısa
günde kaç kapı dövülür bunu yaşamayan bilemez…
Neden
geldiklerini ve benim gücümün yetmediğinde ne çektiğimi, tepesi çok süslüler
asla bilemez…
Anlatmak
bile acı verir…
İş
Aş
Acılar
Yokluklar…
Benim
gücüm yetmediğinde neler çektiğimi boş verin,
Kapıma
gelenlerin neler çektiğini anlamanızı dilerdim…
Empati
değil, vicdan ister…
Yüreğinden
başka muskası olan namerttir…
BİZİM
SİVAS YAZILARI, 13 Ağustos 2014, 21.27
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder