27 Mayıs 2014 Salı

BİR BAYRAM HATIRASI

27 Mayıs ne bayramıydı adını unuttum ama bayramdı ve resmî tatildi. “Ordu Bayramı” olarak bilinirdi ve askeri geçit daha özenli olur, akşam da fener alayı düzenlenirdi…
Atatürk Ortaokulu ikinci sınıftayım, ilk sene giydiğim lacivert-gri elbise ufak geliyordu, yani boya atmışız. Pantol idare ederdi ama ceket aynen zurna… Şimdiki gibi bol yedekli ve spor elbisesi olan çocuklar değildik.
Ben resmî bayramların tatilini kendilerinden ziyade severim; sevmediğim şey, merasimi seyretmek varken yürüyüş koluna seçilmek. İlkokulda tatmıştım, saatlerce sıcağın altında bekledikten sonra çakı gibi yürümeye gayret etmenin lezzeti buruktu. 27 Mayıs ailecek çok hazzettiğimiz bir bayram(!).  Özellikle o bayramda yürüyüş kolu olmak koyar ve biz yırtmışız. Ben, birader, benimle aynı yaşta amcam ve mahalleden iki arkadaş… Cümbür cemaat biraz hükümet meydanına takılıp, akabinde ve detayında sinemaya gideceğiz. Çok neşeliydik be ya, çok…
Yalçın Sineması’nı az geçmiştik ki, bizim okulun yürüyüş kolu tam yanımızda. Şöyle böyle yirmi sıralık bir dörtlü kol, anlayacağınız manga düzeni…  Arka sıradan biri gelmemiş ve bizim sınıftan çok şık bir arkadaş da arkada. Bana şöyle baktı ve hasetlendi galiba ama anladığım şu ki, bayrama iştiyakla katılmış. Tekrar dönüp baktı ve parmak salladı, ben de şaklatarak dirsekten kol gösterdim.
Ve eyvaaaah!
Eyvah ki eyvah…
Beden eğitimi hocamız, hocahanım arkadan kulağımı yakaladı. Beni de severdi, çünkü o derste iyiydim. Mahallecek çeviktik; film çevirir, çizgi roman okurduk. Bir de hocam bizim yan komşumuz ve kiracımıza gelip gittiği için beni iyi tanımıştı. Bir keresinde sandalyeye oturmuş ve köprü kurdurup dönem notu veriyor, elinde not defter. Yere yatıp köprü pozisyonuna geçmek yerine ayakta köprüye şak diye düştüm, neredeyse ellerim topuklarıma değecekti. Hocam, herkesi çağırıp “Bakın, işte köprü bu!” demişti. Ben de hocamı seviyorum da, işte bu olmadı. Beni aldı kaldırım sefasından, arkayı dörtledi.
Ne mi yaptım?
Benim bu hallere düşmeme sebep olan arkadaşa, o zamanlar yavşak yoktu, doğrudan “İbne!” dedim. Tatil gidiyor, sinema gidiyor, bir de bunun mahlede akislerini düşünün(!). Hocam, bir bana baktı, bir yanımdakine… Bende surat bozum, bir yürüyorum ki, topuklar sanki yere vururken ritmik ritmik sövüyor…
Hocam, hocalığını gösterdi. Arka sırayı, tabii aslında beni,  güya iyice bir haşladıktan sonra, “Yürüyüşten çıkın!” dedi. Parlak çocuk, itiraz edecek gibi oldu ama diğer iki arkadaştan hayır dualar aldığıma eminim.

Güzel günlerdi, bu tahattur da güzel gözükebilir dedim, paylaştım… Hocama sağsa selamet, göçtüyse rahmet diliyorum…
BİZİM SİVAS YAZILARI, 27 Mayıs 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder