27
Mayıs ne bayramıydı adını unuttum ama bayramdı ve resmî tatildi. “Ordu Bayramı”
olarak bilinirdi ve askeri geçit daha özenli olur, akşam da fener alayı
düzenlenirdi…
Atatürk
Ortaokulu ikinci sınıftayım, ilk sene giydiğim lacivert-gri elbise ufak geliyordu,
yani boya atmışız. Pantol idare ederdi ama ceket aynen zurna… Şimdiki gibi bol
yedekli ve spor elbisesi olan çocuklar değildik.
Ben
resmî bayramların tatilini kendilerinden ziyade severim; sevmediğim şey, merasimi
seyretmek varken yürüyüş koluna seçilmek. İlkokulda tatmıştım, saatlerce
sıcağın altında bekledikten sonra çakı gibi yürümeye gayret etmenin lezzeti
buruktu. 27 Mayıs ailecek çok hazzettiğimiz bir bayram(!). Özellikle o bayramda yürüyüş kolu olmak koyar
ve biz yırtmışız. Ben, birader, benimle aynı yaşta amcam ve mahalleden iki
arkadaş… Cümbür cemaat biraz hükümet meydanına takılıp, akabinde ve detayında
sinemaya gideceğiz. Çok neşeliydik be ya, çok…
Yalçın
Sineması’nı az geçmiştik ki, bizim okulun yürüyüş kolu tam yanımızda. Şöyle
böyle yirmi sıralık bir dörtlü kol, anlayacağınız manga düzeni… Arka sıradan biri gelmemiş ve bizim sınıftan
çok şık bir arkadaş da arkada. Bana şöyle baktı ve hasetlendi galiba ama
anladığım şu ki, bayrama iştiyakla katılmış. Tekrar dönüp baktı ve parmak
salladı, ben de şaklatarak dirsekten kol gösterdim.
Ve
eyvaaaah!
Eyvah
ki eyvah…
Beden
eğitimi hocamız, hocahanım arkadan kulağımı yakaladı. Beni de severdi, çünkü o derste
iyiydim. Mahallecek çeviktik; film çevirir, çizgi roman okurduk. Bir de hocam
bizim yan komşumuz ve kiracımıza gelip gittiği için beni iyi tanımıştı. Bir
keresinde sandalyeye oturmuş ve köprü kurdurup dönem notu veriyor, elinde not
defter. Yere yatıp köprü pozisyonuna geçmek yerine ayakta köprüye şak diye
düştüm, neredeyse ellerim topuklarıma değecekti. Hocam, herkesi çağırıp “Bakın,
işte köprü bu!” demişti. Ben de hocamı seviyorum da, işte bu olmadı. Beni aldı
kaldırım sefasından, arkayı dörtledi.
Ne
mi yaptım?
Benim
bu hallere düşmeme sebep olan arkadaşa, o zamanlar yavşak yoktu, doğrudan “İbne!”
dedim. Tatil gidiyor, sinema gidiyor, bir de bunun mahlede akislerini düşünün(!).
Hocam, bir bana baktı, bir yanımdakine… Bende surat bozum, bir yürüyorum ki,
topuklar sanki yere vururken ritmik ritmik sövüyor…
Hocam,
hocalığını gösterdi. Arka sırayı, tabii aslında beni, güya iyice bir haşladıktan sonra, “Yürüyüşten
çıkın!” dedi. Parlak çocuk, itiraz edecek gibi oldu ama diğer iki arkadaştan
hayır dualar aldığıma eminim.
Güzel
günlerdi, bu tahattur da güzel gözükebilir dedim, paylaştım… Hocama sağsa
selamet, göçtüyse rahmet diliyorum…
BİZİM SİVAS YAZILARI, 27 Mayıs 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder