16 Mayıs 2014 Cuma

MEKANİK

Mekanik Charles Bronson’un başrol oynadığı bir filmin adıydı...
Centilmen bir kiralık katil anlatılıyordu...
Düşünmeyen bir adamdı esasoğlan... Makine gibi çalışıyor, idman yapıyor, formunu koruyor, hayvani iştahlarını ihmal etmiyor ve para karşılığında öldürüyor...
Gazeteler dünya kelimesini tutsak ettikleri gibi, artık ahret de tutsakları... Her biri münker, nekir, hatta Azrail rolü oynayan yazarlar da türedi.
Seküler düşünmek kapitalist insan tipinin beyin yapısına uyar, aksini içinde taşısa bile günlük hayatta kârını yükseğe, meşakkatini aza indirmek suretinde ilişkiler kurar. Bu bir ahlaktır, beğenmesem de samimi bulurum...
Dünya için kıçını yırtan ama bunu mukaddes gayeler adına yaptığını ifade edenler ise samimi değillerdir. Samimiyet bence en önemli haslet... Kapitalizm gibi formlarını hayattan devşirip, hayatın üstünü çelik zırh gibi kuşatan nizamın, batıda eşyaya hükmetme konusunda zafer kazanmaları: Dünyevilikte gösterdikleri samimiyetleridir...
Kökü eskiye gider ve “Düşmanın silahıyla silahlanmak...” gibi, hadislerden sahtekarca devşirilen ahlakî ilkelerle beslenmiştir. Bu ahlak, içinden geçtiğimiz günlerde tam olarak kemalini bulmuştur ve şu an itibariyle de mekanik bir hâl almıştır.
Filmimizin kahramanına benziyorlar. İstisnasız kiralıklar ve her gün havadisler devşirip, fikir temrinleri yapıyor, aralarında istişare ederek hedefe kilitleniyorlar. Bu mekanik kahramanların bütün amacı büyükbaşlarının vur dediği adamı/adamları meşru kılıflarla vurmak. Bir nevi kiralık katil sayılırlar ama burada bile samimi değiller; çünkü dini dünyevilik için en kullanışlı araç haline getirdiler.
Araştırmaz, sormazlar hedefleri çok nettir, hükümleri kesindir. Hayır, Protestanlık-Kapitalizm ilişkisi gibi değil bunların dünyevileşmeleri, tersine kaleyi içten fethetmeye azmetmiş ve kaleyi fethedince “devlet” olacaklarını hesap eden bir mezhebe sahipler...
Yasalara yakalanmamanın yolunu, yasallıkları ele geçirmek suretiyle sağlama almışlar. Bir tür ipnotize edilmiş gibiler, her konuda ne söyleyecekleri artık tahmin edilir hale geldi...
Bu mekanik yazar türünün, yazarlıktan vazgeçerek Charles Bronson gibi kiralık katillerle dönüşmesi halinde ülkemizde işlenen pek çok cinayeti çözmek mümkün olamayacaktır. Bir de bazı polislerin bunlara yardım edebileceğini düşünün, bazı savcıların öldürülecek suçluların dosyasını özel kuryelerle gönderdiklerini... Neden olasın, kuvveden fiile çıkarmış olurlar mekanik tabiatlarını...
Ben bir okuyucuyum ve tabii sıkı bir sinema seyircisi... Seyirci olarak Mekanik filmini seyrettiğim çağlarda filmi türünün iyi bir örneği olarak görmüştüm. Belki otuz yılı geçmiştir, Yalçın Sineması bile olabilir, filmi unutmamışım. Mekanik bir katili seyretmek anlık bir iş, seyredersiniz ve biter. Ama mekanik katil gibi yazarları artık okumanın hiçbir tadı kalmadı, işkenceye döndü.
Durgun zamanlarda kaliteli gözüken yazarlar, bugün en ufak zekâ izi, araştırma kokusu hissedilmeyen artistik patinaj görünümündeki yazılarıyla sahnedeler... Hepsinin hedefi, ne diyeceği belli ve artık kişiliklerini, hatta kimlerle istişare haklinde olduklarını bile ezberledik.
Daha vahimi bu mekanik fikir katillerinin, televizyon yıldızı olmaları... Gündüz yazdıklarını bir de akşam abonelerine okuyorlar. Ben nerden haberdarım? Zaping yapıyorum ve “Yine mi siz!” deyip, solumu üş tüh çekip; sinema kanalına geçiyorum. Ve tabii maalesef boş zamanlarımda kitap okuyorum(!). Suç ve Ceza’nın son bölümünü yeniden okudum, Raskolnikof’un eli yastığın altına gidiyor ve İncil’e değiyor... İncili Sonya hediye etmişti... Böylece “fena fil-incil” oluyorlar, aşkları perçinleniyor. Aşk dediğin kitapta birleşmeli...
Sizin kitabınız yok mu, bay mekanikler?



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder