Mısır’dan örnek versem, müslim, gayr-ı müslim, solcu, sağcı vs. farklı
siyasi yahut ideolojik gerekçelerle “Oh olsun!” bile diyenler, çıkacaktır.
Hatta, uzaktan öldürülen bir genç kızın arkasından “Bakire mi gitti?” cümlesini
yazıp, “sosyal paylaşım”da bulunan insanımsı mahluklar bile tanıdım. Suriye
desem, anında bütün cinayetlerin üzerine çıkan ve katliamlara meşruiyet arayan
hayvanlar görürsünüz. Özellikle en iğrenç mezhep taassubu, diplomatik ve siyasî kıyafetlerle karşınıza “insaniyet”
olarak çıkar…
Şu gözlerim, İslami ahlak düsturlarını, modern kabilesinin yahut
cemaatinin lehine eğip büken öyle yazarlar tanıdı ki, Suriye’ye sadece
diplomatik ve siyasî(!) bakma vicdanına sahiptir. Bunlarla aynı dine, kıbleye
sahip olduğumuzu bile düşünmüyorum. Bunlar münavebeli din taşıyor; Cuma Müslüman,
cumartesi Yahudi, pazarları da hristiyan. Sertim evet, bunların “ Altı ay bizim
putlarımıza, altı ay da Muhammed’in tanrısına tapalım!” teklifi getiren şahsiyetten
farkları yok. Maksat, denizaşırı muhabbetler, ticaretler, nemalar zarar
görmesin…
Komşulardaki darbelerin hemen arkasından “Müslüman Kardeşler Cemiyeti’ne
şiddet yakışmadı!” diye yazan, “Yolsuzluklar ne kötü be birader!” sahtekârlığıyla
dürüstlük numarasına yatan allameleri de ibretle seyrettim.
İçimizde Avrupa’nın ikiyüzlülüğümden, emperyalizminden müşteki pek çok
zevat vardır; biraz da “Ülke, Ulus, Adapazarı” deyince “eleştirel islamcı aydın”
oluyorsun. Tabii, birileri de “Görüyor musun, emperyalizme karşılar!” deyip,
sizi takdis edince oluyorsunuz kardeş… Avrupa’nın ikiyüzlülüğü, Batı’nın her
fırsatta Türkiye’ye saldırması, Ortadoğu ülkelerindeki savaşlara ve darbelere
yan çıkması dürüst bir tavırdır; esas sahtekâr olan içimizdeki kiralık ve
satılıklardır…
Peki, hiç mi insan tarafları yok?
Var elbette…
“Kimyasal” ile öldürmek katliamdır, varil bombası ile yahut tek tek
uzaktan avlayarak öldürmek meşrudur. Üstelik cemaatimsi örgütlerin ve hempalarının yaydığı
gibi, kimyasalları Türkiye satmıştır Suriye’ye(!). Nasıl kolay değil mi, kendi
tuttuğunuz katilleri aklamak, tutmadıklarınızı da katil ilan etmek? Bunu
yaparken, birileri “hümanizm”e, birileri dine, birileri de modernliğe atıfta
bulunabiliyor; bence bunların yerlisi yabancısı, dinlisi dinsizi yok: Alayı
insanlıktan nasipsiz ve bu nasipsizlik alayını aynı millet yapıyor...
Darbeyi darbeye, diktatörü(!) diktatöre tercihi de anlarım; ama
cinayetler ve katliamları hangi gerekçeyle olursa birini birine tercih edeni,
siyaseten kullananı anlayamam, yani insan olarak anlayamam.
Eskiden de vardı ama bu kadar aleni değildi, şimdi aleniyete kavuştu…
Katliamlar konusunda tek satır yazmayan ama Türkiye'nin diplomatik hatalarına
on yazı ayıran ağzı beddualı, gönlü dualı yahut tam tersi “yeşil kiralık”lar
var… Tabii, cumada Müslümanlarla saf tutmayı, güzel koku sünnetini yerine
getirmeyi de ihmal etmiyorlar.
Okumuşları hain, mızmızları uşak; efendilik, bir tek İngiliz çivisiyle
çaksan gider bunlara… Hani, “İngiliz Beyefendisi” derler ya aynen öyleler;
öldürürken soğukkanlı, yalan söylerken diplomatlar.
Bir İngiliz kadar sevmiyorum bunları…
BİZİM SİVAS YAZILARI, 30 Mayıs 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder