26 Temmuz 2016 Salı

HÜKÜMETLER VE KOLONLANMIŞ ÖRGÜTLER
Kolonlanmış bireylerden oluşan modern örgütler, kolondaşların bir birine karşı sınırlandırılmış olmasına özellikle riayet ederler. Hukukî bir tanımı yapılamayacağı düşüncesindeyim. Bu örgütleri, hiyerarşik özellikleri ağır bastığı için “Kolonlanmış Örgütler” (KÖ) olarak kavramlaştırmak mümkündür. Başkalarıyla muaşeret, insanı sorumluluk sahibi yapacağı için, muaşereti sıfırlayacak her yol denenmektedir. Modern iktidar olgusu içerisinde önemli yere sahip KÖ,  grup dışında kalan çoğunluğun temel hak ve özgürlükleri için tüm dünyada gittikçe artan bir tehdittir. Demokrasiyle yönelten ülkelerde alan bulmaktadırlar, demokrasinin vaatleri çerçevesinde de rahat hareket imkânına sahiptirler.
Modernitenin şekilciliğini kolayca aşan KÖ, biyolojik dinlerin ötekilerle geliştirdiği teamüllerin, teknikleştirilerek sosyal alana taşınması ile uygulama alanı bulmuştur. Biyolojik inanç, diğer inançlarla mezcedilerek, grup içi ilişki/evlilik/dostluklar yeni ve işlevsel bir dine dönüştürülmüştür. Dinin mahiyeti değil, işlevi öne alınmıştır. Sorumluluğun yegâne göstergesi aklı devre dışı bırakmak için dinin hümanistik yönlerini ve dinî terminolojiyi araç kılmak, örgütlerin en temel dayanağıdır.
Mahut organizasyon tekniği, hiçbir ülkede merkezkaç sosyal hareket olarak gözükmez ve buna da özen gösterilir. Merkezkaç unsurlarla merkezî iktidarlara karşı muayyen alanlarda ittifak kurmak için böyle bir mesafe tutturulmuş olabilir. Tanımlarıyla değil işlevleriyle anlaşılabilecek bir eylem repertuarı genişliğine sahip oldukları için 21. Yüzyılın iktidar olgusu içinde etkin bir biçimde var olacaklardır. Güç odaklı ve dolayısıyla ekonomik yönü ağır basan bu örgütlerin denetimi, "bilginin denetimi" kadar zordur. Hükümetler, vatandaşlarının hukukunu korumada, KÖ’ler karşısında yetersiz kalabilmektedir.  Bilginin güç amaçlı kullanımında etik ilkelerin yeri olmadığı gibi, bu sosyal hareketlerin de tanımlanabilir bir etik ilkesi yoktur. “Ötekiler”le iletişimi en az sınırda tuttukları için de bu örgütlerin içine girmek neredeyse mümkün değildir.
İmajlarla çalışıyor ve gerçeğin üstünü ustalıkla hazırlanan imajlarla örtmek konusunda yetkinler. İnanç alanlarındaki roller, iktidar aracına anında dönüşebiliyor. Savunmasız siviller, bu tür örgütlenmelerle karşılık verme imkânından mahrumdurlar ve bu yüzden yönetimler merkezileşme temayülüne girmişlerdir. Demokrasinin kurum ve kurallarıyla işlemesi, bu orantısız güçler karşısında kifayet etmez.
Modernitenin iktidar olgusu etrafında kendini biteviye yeniden üretmesi, özgürlüğe aday insanın, kolonlanmış bireyler karşısında daha da zayıf hale gelmesi sonucunu doğurmaktadır. Kurumlar bürokrasi ağıyla işlediği için, anında imaj ve taktik değiştiren örgütler karşısında insanlar daima ezilmektedir. Hükümetler karşısında demokratik yollarla hak arayan insanın karşısına, ezici örgüt gücüyle KÖ dikilmektedir.
Modernite kucağında büyüyen ama modernitenin hareketlerini takipte aciz “epistemik cemaat”in akredite medya grupları halinde varlığını korumaya çalışmaları: sululuk seviyesindeki espriler ve üretilmiş imajlara tam teslimiyet haliyle sonuçlanmıştır. Nasıl entelektüel olunur konusunda ders vermeye çalışarak, komplekslerini gidermeye çalışan kristalize olmuş beyinlerin konformizmi, tabana doğru reyting ve sempati avcılığına dönüşmektedir. Düşüncesizlik halinden “ortam”ı suçlamak, ülke vasatını gerekçe göstermek sempati avcılığının ve vicdanî istismarın en bilindik yoludur. Düşünmek: ifade özgürlüğü ile özdeşleştirildiği için, gündem dışıdır. Günümüz dünyasında düşünce üretmeye en ufak bir sınır yahut engel söz konusu değildir. Düşünmek: özne ile mümkündür. Konformistlerin, özne –imiş gibi yapmaları, ayrıcalıklı bir varlık olarak kendilerini gizlice satmaları ile gerçekleşmektedir. İsimleri zikredildiğinde yüzergezer fikirlerden başka ve içeriği tahmin edilemeyen bir sözü olan var mıdır? Olmadığını müşahede ediyorum. Geriye, fiyatı ve miktarı ne olursa olsun, maddi yahut manevi ödüller karşılığında düşündürmek için değil inandırmak için konuşan ve yazan sofist mukallidi entellik kalır. Sofistike usullerle, birbirlerini ağırlayan kesimler, öznelerinden kopuk fikirlerin failidirler; ki bu, bir tür ajanlıktır ve düşünmeyi gerektirmez.
Sivil ve hayati taleplerini dile getirmek isteyen insanların yöneleceği tek merci hükümetlerdir. Çizmeye çalıştığımız entelektüel yapı, doğrudan doğruya kolonlanmış örgütlerle daha fazla ödüle ulaşmak için pazarlıklı bir duruş içerisindedir. Anlama kuvvetine sahip olmayan cahil medya kadroları, eleştirilerini tefekkür ve tahlil üzerine değil, “imaj oluşturma” modeline göre geliştirirler. Konu var, konum yoktur. Türk entelektüelinin konusu Türkiye’dir ama konumu Türkiye değildir. Biz sıradan insanlar, iktidarlardan taleplerde bulunmak zorundayız; hükümetlerle bu yüzden belli alanlarda çelişkili olmamız normaldir. Anormal olanı, demokrasinin verdiği legal imkânı içerden kullanma gücüne sahip KÖ’lerin dümen suyu ile kayıt dışı iktidar mücadelesi sürdürmektir. KÖ’lerin bir tür danışıklı entelektüel istihdam ederek, iktidara talep bildiren herkesi “hükümet yanlısı” gibi gösterme çabaları, demokrasi içerisinde mücadele imkânına alenen bir tecavüz ve saldırıdır. Gayr-ı nizamî siyaset, hukuk kuralları içerisinde, başkalarının hukukunu çiğneyebilmektedir.
Konumları Türkiye olmayanların modern düşüncenin verilerinden hareket ettikleri de kesinlikle söylenemez. Öyle olsaydı, günümüz demokrasilerinin açmazları üzerine geliştirilen saha çalışmalarından, düşünürlerden haberdar olurlardı. Batılıların konusu ve konumu Türkiye olan hiçbir kimse ile iş tuttuğu görülmemiştir. Özellikle “yerli” vasfına ve “yerli düşünce”ye sahip insanlarla iş tutmak bir yana, farklı taktiklerle bertaraf etmenin her yolunu denerler. Kolonlanmış örgütler, profesyonelce çalışan ve “inanmışlık” üzerinden hareket ettirilen mekanik aygıtlardır. “İnanmışlık” üzerinden yürütülen örgütlerin ve dini işlevselleştirmeleri, eylem kolaylığı sağlamaktadır. Din, eklektik ve son derece geniş bir iktidar enstrümanı olmaya en değil, tek uygun araçtır. Dini özgürlük taleplerinin, bir tür “topluluk dini” biçiminde örgütlenmeyle sonuçlanması, demokrasinin verdiği imkânın dini müphem bir alan haline getirmek için ayrıca işe yaradığını çıplak gözle görebilmekteyiz. Samimi dindarları hükümetler karşısında destekçi olduğu anda bile siyaseten pasif hale getirmeye operasyonel bir yol aransaydı:  Kolonlanmış Örgütler olurdu.
Mistik bir tevazu, rasyonel girişim mantığı, irrasyonel bağlılıklar vasıtasıyla moderniteye ve iktidara eklemlenen KÖ’ler konusunda benim ilk önerim doğru okumak ve anlamaktır. Türkiye, demokrasisinin bugüne kadar taşıdığı yapısal arızalar ve oturduğu beşerî malzeme açısından KÖ’ler için mümbit bir alandır. Tek başına polisiye tedbirlerin, hukukî mücadelenin bu gayr-ı nizamî siyasi örgütlerle baş edebilmesi mümkün değildir. Sivil hak ve özgürlük arayışlarının nasıl bir iktidar odağı haline geldiğini farklı şekillerde ve her ülkede yaşayacağımızı tahmin ediyorum. Paranın ve bilginin nasıl elde edildiği, nereden nereye aktığı takip edilemeyen bir zamandayız. İnsanlar daha fazla korunmaya muhtaçtırlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder