HÜKÜMETLER VE KOLONLANMIŞ ÖRGÜTLER
Kolonlanmış bireylerden oluşan modern örgütler,
kolondaşların bir birine karşı sınırlandırılmış olmasına özellikle riayet
ederler. Hukukî bir tanımı yapılamayacağı düşüncesindeyim. Bu örgütleri,
hiyerarşik özellikleri ağır bastığı için “Kolonlanmış Örgütler” (KÖ) olarak
kavramlaştırmak mümkündür. Başkalarıyla
muaşeret, insanı sorumluluk sahibi yapacağı için, muaşereti sıfırlayacak her
yol denenmektedir. Modern iktidar olgusu içerisinde önemli yere sahip KÖ, grup dışında kalan çoğunluğun temel hak ve
özgürlükleri için tüm dünyada gittikçe artan bir tehdittir. Demokrasiyle
yönelten ülkelerde alan bulmaktadırlar, demokrasinin vaatleri çerçevesinde de rahat
hareket imkânına sahiptirler.
Modernitenin şekilciliğini kolayca aşan KÖ, biyolojik
dinlerin ötekilerle geliştirdiği teamüllerin, teknikleştirilerek sosyal alana
taşınması ile uygulama alanı bulmuştur. Biyolojik inanç, diğer inançlarla mezcedilerek, grup içi ilişki/evlilik/dostluklar yeni ve işlevsel bir
dine dönüştürülmüştür. Dinin mahiyeti değil, işlevi öne alınmıştır.
Sorumluluğun yegâne göstergesi aklı devre dışı bırakmak için dinin hümanistik
yönlerini ve dinî terminolojiyi araç kılmak, örgütlerin en temel dayanağıdır.
Mahut
organizasyon tekniği, hiçbir ülkede merkezkaç sosyal hareket olarak gözükmez ve
buna da özen gösterilir. Merkezkaç unsurlarla merkezî iktidarlara karşı muayyen
alanlarda ittifak kurmak için böyle bir mesafe tutturulmuş olabilir.
Tanımlarıyla değil işlevleriyle anlaşılabilecek bir eylem repertuarı
genişliğine sahip oldukları için 21. Yüzyılın iktidar olgusu içinde etkin bir
biçimde var olacaklardır. Güç odaklı ve dolayısıyla ekonomik yönü ağır basan bu
örgütlerin denetimi, "bilginin denetimi" kadar zordur. Hükümetler,
vatandaşlarının hukukunu korumada, KÖ’ler karşısında yetersiz kalabilmektedir. Bilginin güç amaçlı kullanımında etik
ilkelerin yeri olmadığı gibi, bu sosyal hareketlerin de tanımlanabilir bir etik
ilkesi yoktur. “Ötekiler”le iletişimi en az sınırda
tuttukları için de bu örgütlerin içine girmek neredeyse mümkün değildir.
İmajlarla
çalışıyor ve gerçeğin üstünü ustalıkla hazırlanan imajlarla örtmek konusunda
yetkinler. İnanç alanlarındaki roller, iktidar aracına anında dönüşebiliyor.
Savunmasız siviller, bu tür örgütlenmelerle karşılık verme imkânından
mahrumdurlar ve bu yüzden yönetimler merkezileşme temayülüne girmişlerdir.
Demokrasinin kurum ve kurallarıyla işlemesi, bu orantısız güçler karşısında
kifayet etmez.
Modernitenin
iktidar olgusu etrafında kendini biteviye yeniden üretmesi, özgürlüğe aday insanın,
kolonlanmış bireyler karşısında daha da zayıf hale gelmesi sonucunu
doğurmaktadır. Kurumlar bürokrasi ağıyla işlediği için, anında imaj ve taktik
değiştiren örgütler karşısında insanlar daima ezilmektedir. Hükümetler
karşısında demokratik yollarla hak arayan insanın karşısına, ezici örgüt
gücüyle KÖ dikilmektedir.
Modernite
kucağında büyüyen ama modernitenin hareketlerini takipte aciz “epistemik
cemaat”in akredite medya grupları halinde varlığını korumaya çalışmaları: sululuk
seviyesindeki espriler ve üretilmiş imajlara tam teslimiyet haliyle
sonuçlanmıştır. Nasıl entelektüel olunur konusunda ders vermeye çalışarak,
komplekslerini gidermeye çalışan kristalize olmuş beyinlerin konformizmi, tabana
doğru reyting ve sempati avcılığına dönüşmektedir. Düşüncesizlik halinden
“ortam”ı suçlamak, ülke vasatını gerekçe göstermek sempati avcılığının ve
vicdanî istismarın en bilindik yoludur. Düşünmek: ifade özgürlüğü ile
özdeşleştirildiği için, gündem dışıdır. Günümüz dünyasında düşünce üretmeye en
ufak bir sınır yahut engel söz konusu değildir. Düşünmek: özne ile mümkündür.
Konformistlerin, özne –imiş gibi yapmaları, ayrıcalıklı bir varlık olarak
kendilerini gizlice satmaları ile gerçekleşmektedir. İsimleri zikredildiğinde
yüzergezer fikirlerden başka ve içeriği tahmin edilemeyen bir sözü olan var
mıdır? Olmadığını müşahede ediyorum. Geriye, fiyatı ve miktarı ne olursa olsun,
maddi yahut manevi ödüller karşılığında düşündürmek için değil inandırmak için
konuşan ve yazan sofist mukallidi entellik kalır. Sofistike usullerle,
birbirlerini ağırlayan kesimler, öznelerinden kopuk fikirlerin failidirler; ki
bu, bir tür ajanlıktır ve düşünmeyi gerektirmez.
Sivil
ve hayati taleplerini dile getirmek isteyen insanların yöneleceği tek merci
hükümetlerdir. Çizmeye çalıştığımız entelektüel yapı, doğrudan doğruya
kolonlanmış örgütlerle daha fazla ödüle ulaşmak için pazarlıklı bir duruş
içerisindedir. Anlama kuvvetine sahip olmayan cahil medya kadroları,
eleştirilerini tefekkür ve tahlil üzerine değil, “imaj oluşturma” modeline göre
geliştirirler. Konu var, konum yoktur. Türk entelektüelinin konusu Türkiye’dir
ama konumu Türkiye değildir. Biz sıradan insanlar, iktidarlardan taleplerde
bulunmak zorundayız; hükümetlerle bu yüzden belli alanlarda çelişkili olmamız
normaldir. Anormal olanı, demokrasinin verdiği legal imkânı içerden kullanma
gücüne sahip KÖ’lerin dümen suyu ile kayıt dışı iktidar mücadelesi
sürdürmektir. KÖ’lerin bir tür danışıklı entelektüel istihdam ederek, iktidara
talep bildiren herkesi “hükümet yanlısı” gibi gösterme çabaları, demokrasi
içerisinde mücadele imkânına alenen bir tecavüz ve saldırıdır. Gayr-ı nizamî
siyaset, hukuk kuralları içerisinde, başkalarının hukukunu çiğneyebilmektedir.
Konumları
Türkiye olmayanların modern düşüncenin verilerinden hareket ettikleri de
kesinlikle söylenemez. Öyle olsaydı, günümüz demokrasilerinin açmazları üzerine
geliştirilen saha çalışmalarından, düşünürlerden haberdar olurlardı.
Batılıların konusu ve konumu Türkiye olan hiçbir kimse ile iş tuttuğu
görülmemiştir. Özellikle “yerli” vasfına ve “yerli düşünce”ye sahip insanlarla
iş tutmak bir yana, farklı taktiklerle bertaraf etmenin her yolunu denerler. Kolonlanmış
örgütler, profesyonelce çalışan ve “inanmışlık” üzerinden hareket ettirilen
mekanik aygıtlardır. “İnanmışlık” üzerinden yürütülen örgütlerin ve dini
işlevselleştirmeleri, eylem kolaylığı sağlamaktadır. Din, eklektik ve son
derece geniş bir iktidar enstrümanı olmaya en değil, tek uygun araçtır. Dini
özgürlük taleplerinin, bir tür “topluluk dini” biçiminde örgütlenmeyle sonuçlanması,
demokrasinin verdiği imkânın dini müphem bir alan haline getirmek için ayrıca
işe yaradığını çıplak gözle görebilmekteyiz. Samimi dindarları hükümetler
karşısında destekçi olduğu anda bile siyaseten pasif hale getirmeye operasyonel
bir yol aransaydı: Kolonlanmış Örgütler
olurdu.
Mistik
bir tevazu, rasyonel girişim mantığı, irrasyonel bağlılıklar vasıtasıyla
moderniteye ve iktidara eklemlenen KÖ’ler konusunda benim ilk önerim doğru
okumak ve anlamaktır. Türkiye, demokrasisinin bugüne kadar taşıdığı yapısal
arızalar ve oturduğu beşerî malzeme açısından KÖ’ler için mümbit bir alandır. Tek
başına polisiye tedbirlerin, hukukî mücadelenin bu gayr-ı nizamî siyasi
örgütlerle baş edebilmesi mümkün değildir. Sivil hak ve özgürlük arayışlarının
nasıl bir iktidar odağı haline geldiğini farklı şekillerde ve her ülkede
yaşayacağımızı tahmin ediyorum. Paranın ve bilginin nasıl elde edildiği,
nereden nereye aktığı takip edilemeyen bir zamandayız. İnsanlar daha fazla
korunmaya muhtaçtırlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder