6 Eylül 2011 Salı

Alo Polis

“Şehit polis ve eşine rahmet dilerim...”

“Alo! Komşudan çok gürültü geliyor, yardımcı olabilir misiniz?” dedim... Adımı, adresimi sordular, sesin mahiyetini, ne istediğimi sordular. On, on beş dakika sonra gürültü kesildi; tekrarı da olmadı. “Alo... Mahallede tanımadığım gençler gördüm, dam boyu ateş yakmışlar, komşular tedirgin!” dedim... Çok kısa bir zamanda ekip gereğini yaptı; asayiş berkemâl... Aslında birkaç gecedir komşuları korkutan ama “Benden bilmesinler(!)” sinmişliğiyle bir “Alo polis!” demekten imtina edenlerin halini, derinden ayrıca bir tahlil etmek gerek ama emin olun kınamıyorum.
Bazı mitinglere katılma celadeti gösterebilen bugünün gençlerinin ciddî boyutlarda ideoloji ve siyasetle taraftarlık dışında bir bağlantıları olduğunu zannetmiyorum. Gençlerin tamamını elbette kastetmiyorum, “gidişat” konusunda bir ikaz sayın sözlerimi... Siyasi yahut ideolojik saflarda olduklarında bile temel gerekçeleri farklı... Endişeliler, güvensizler, işsizler ve daha önemlisi kitaptan çok uzaklar; sadece ekran ve bilgisayarla araları çok iyi; bu muhteşem ikili hayat tarzlarını belirleyici. Bir tür nihilizm hali ama Nietzsche seviyesi gelmesin aklınıza; neyi hiçlediklerini çünkü bilmiyorlar. Polisin bunlarla işi gerçekten zor; çünkü topuklarına taş değsin de el âlem bir kahraman görsün sevdasındadırlar; bir de ekranlardan gösterilirlerse “kartvizit” sahibi olmaları işten bile değil. İsteyen istediği gibi yorumlasın; polis kalitemiz yükseldi, mezun ettiğimiz felsefecilerin bu mesleğe yazılmalarını, hallerine üzülsem de isabetli buluyorum. Kadrolaşma işin tabiatı gereği ve demografik yapımızın sonucudur. “Sağcıdan sanatçı, solcudan polis olmaz!” genellemesi yanlış ama ne yazık ki nüfusumuzun büyükçe bir bölümü yeteneği olsa bile sanatçılık şansından mahrumdur(!). Son ölçümlere göre de durumda bir değişme olmadığını anlamış olmalısınız. Ben de o çocukların babaları gibi, polis olmalarına çok razı değilim; elbette “Mehmetçik” değil, “Mehmet Bey” olmalarını isterdim.
Toplu ve izinli eylemler, sınırları devlet görevlileri ile eylemciler arasında bir mutabakatla gerçekleşir; sloganlar, pankartlar v.s. bellidir... Polis ve göstericiler uyarırlar ve sıkı sıkıya da uyarılırlar; buna rağmen ya bir kışkırtıcı ya da nihilizmine uygun hiçleyecek bir hedef arayan birileri çıkar; ortalık karışır. Kışkırtıcılar çoğunlukla karakolun yolunu bilen kişilerdir, göstericilerin ve polislerin nihilistlerden henüz haberdar olduklarını sanmam. Bir anda bütün sınırlar ihlal edilir ve kitlenin tamamına yakını kışkırtıcının saflarında yer alır. Ortaya tam ekran, kötü polis-masum gösterici manzarası çıkmış olur. Kışkırtıcı daima vardır; dikkatinizi bize mahsus tabansız nihilistlere çekmek isterim. Nihilistler, göstericiler arasında mutlular; artık ciddi anlamda gösteri dünyasının aktörüdürler.
Unutmadığım bir sahnedir ve aynen yaşanmıştır. Bir mahalle halkı ayaklanmış, başka bir mahalle halkını tepelemek için toplanmıştı; ateşlendiler, coştular ve nihayet tam bir kitle haline geldiler. Karşılarında diğer mahalle halkı yoktu, iyi ki yoktu; önlerinde polis ve asker birlikte bir barikat oluşturmuşlardı. Fakat öyle bir noktaya geldi ki, kalabalık tam bir yaratığa dönüşmüştü. İşte o an oradaki yetkili görevli, bariyeri kaldırdı ve yüksek sesle “Haydi buyrun! Karşı mahalle de sizi karşılamaya hazır, ne istiyorsanız yapın!” dedi. O an büyük bir sessizlik oldu, kalabalığı dolduran kışkırtıcılar dondu kaldı, kalabalık kitle olmaktan çıkarak yavaş yavaş evlerine dağıldılar. Şu an için göstericiler tek taraflı, bu iyi ve arada barikat ve bizzat polis var. Karşılıklı tarafların göğüs göğüse geldiği bir durum umarım bu ülkede hiç gerçekleşmez; bariyer toptan ve hepten kalkar!
Acaba serseriler ateş yaktıklarında “Alo polis!” demesem de, mahallenin gençlerinden bir asayiş kuvvetimi oluştursaydım! Düşünmedim değil; vardığım sonuç: Mahallenin gençlerine yazık olacağıdır. Daima bir bariyer olmalı, çoğunlukla da polis etiyle kemiğiyle bariyerimizdir. Bir polis öldüğünde, “vazife gereği” şehit olmuştur. Çok da topluma malolmaz acıları, kahramanlaştırılmazlar. Ama yetim yetimdir, dul duldur... Vazife gereği yetim de, dul da olunmaz, lütfen ey siviller beyninize üniforma giydirmeyin!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder