14 Eylül 2011 Çarşamba

Makine Cücükleri

Tanesi demir iki buçuk liraya fennî imalat ürünü "makine cücüğü" satın almaya başladığımız günler o kadar eski sayılmaz. Bu memlekette köklü değişimlerin yaşandığı televizyon sonrası dönemle beraber makine cücüğü de kendine ayrılan bir vitrinde müşteri bek¬lemeye başlar. Bahçesinde ya da balkonunda tavuk yetiştirmeye he¬veslenenler, ellerine birer mukavva kutu alarak kaç adet istiyorsa doldurur; garipçiklerin çoğu da eve götürülüşlerini müteakiben öl¬meye başlardı. Bu minik yaratıklar ne kadar sevimli olsalar da hakiki tavuğun rehberliğinde hayata başlayamadıkları için tehlikelere karşı pek mukavemetsizdiler; yeri soğuk olur ölür, cereyanda kalır ölür, yediği yem dokunur ölür; on alırsanız ikisi ferikliğe ancak adım atardı.
Gurk tavuğun canından can katarak, binbir meşakkatle peydahladığı cücüklerle fennî cücükler arasındaki esaslı fark; köyle¬rimizde bu iki tavuk neslinin yan yana gelmesiyle belirginleşir.

A.
Daha yumurtadan çıkar çıkmaz bir ananın peşine takılarak, hayatı çöplükte talim yoluyla öğrenen yerli cücükler gerçekten şans¬lıdır. Ana gakladı mı bilirler ki didilecek bir nesne var, minicik adım¬larıyla seğirterek derhâl anaç tavuğun işaretlediği yere gagalarıyla saldırır ve hızlı davranan nevaleyi götürür. Hava soğuk oldu mu sayı¬ları kaç olursa olsun analarının kanatları altında sığınacak bir yer mutlaka bulurlar, daha afacanları telekler arasından kafayı çıkarta¬rak çevreyi dikizlemeyi ihmal etmez.
Anaç tavukta, yavrular yetişkin hâle gelip de hayata atılma¬dan önce, ağır bir mesuliyet duygusu vardır; iyiniyetle yaklaşıp, yavruları sevmeye kalksanız bile saldırır, cürmüne bakmadan tepe¬nize tepenize sıçrayarak sizi uzaklaştırmak için elinden geleni yapar. Yavrular terbiye edilmiş bulgurla beslenirken, ana onlara kol kanat gerer, başka tavukları, bedavacı serçeleri kovar; olur da bir alıcı kuş tepelerinde gitgide daralan daireler çizerek alçalmaya başlarsa; kanat¬larını en külhanî pozuyla iki yana kaldırarak gardını alır, soprano na¬ralarla bütün köyü ayağa kaldırır. Cücükler de vaziyetin vahametini sezip, analarının arkasına saklanarak can pazarından salimen çık¬manın telaşına düşerler. Bütün bunlar, yeni tavuk nesli için tecrübî bir anlam taşısa gerek; zira, yaşamanın akaidini öğrenmekle kalma¬yıp, annelik makamına terfi ettiklerinde harfiyen yavrularına naklet¬mektedirler.

a.
Her yeniliği kabul etmeye aşırı hevesli köylülerimiz, makine cücüklerini alıp köye götürdüklerinde başlarına geleceği tahmin edemezler. Yumurta verimini artırmak ve kısa yoldan çok sayıda ta¬vuk sahibi olabilmek için bu yeni icat cazip görülmüştür. Bir tavuğun epeyce bir süre yumurtlama işini bırakıp yavrularıyla uğraşmaları verimi düşürmektedir. Bu yüzden, gurk olma alametleri görülmeye başlayan tavukları bu işten vazgeçirmek için suya basarlar, bu ilginç metot işe yarar, tavukların analık arzuları soğur, yumurtadan kesil¬mezler. Bu, bir anlamda insanlar üstünde denenmemiş ama oldukça eski bir doğum kontrol yöntemidir.
Gel gör ki, kuluçka cücükleri sürekli bakım istemektedirler, hususi bir adam onları korumakla görevlendirilse büyük bir iş gücü kaybı olacaktır. Bu sefer, Makine cücüklerini evlatlık olarak bir anaç tavuğa yamamaya çalışırlar; ne mümkün... Anaç tavuk, kendi sıcak¬lığından iz taşımayan bu öksüzleri kabul etmeyip horlar. Biçareler, bu merhametsiz tavra bir anlam veremeseler de cücükken gözleri korkar ve hayat mücadelesini seme seme dolaşarak sürdürmek zo¬runda kalırlar. Bazı uyanık köylüler Makine cücüklerini, tabiatı icabı sürüye katılan evlatlıkların cinsine pek aldırış etmeyen hindilerin ar¬kasına katarlar; lakin yavrucaklar bu kez de sürüye intibak edemez¬ler. Hindinin arkasından gitmeyi zaman zaman unutarak haramî kedilere, kargalara yem olurlar.
Makine mamulü ile hakikîler arasında bir önemli fark da yetişkin hâle geldikten sonra ortaya çıkar. Makineden doğma tavuk¬ların genetik şifrelerinde bir nakısa zuhur etmiştir sanki; nesli sür¬dürme faaliyeti angarya geliyormuşçasına anne olmak sevk-i tabiisine pek uymak istemezler; gurk olma temayülü belirten makine tavuğu nadirattandır.

b.
Köylüler yavaş yavaş vaziyeti kavrarlar; makineden türeme bu nazlı hayvan ufakları diğerleri gibi "pinlik"ten dışarı seyip bırakıl¬mayıp, kendilerini kurtarana kadar tel örgüler ardında muhafazaya alınırlar. Böylece, köylülerimiz pazar için niyet etseler de küçük çaplı eviçi ihtiyacı karşılamaya yönelik tavuk üreticiliğinde karar kılarlar. Vakıa, o ilk heves geçmiş, Makine cücüğüne gösterilen ilgi azalmıştır. bir müddet sonra da en fazla on beş-yirmi tavukla karşılanan ev ihti¬yacı için de kadim zamanlardan beri bilinen usule rücu edilir.
Makine cücükleri gerçek makamlarını modern tavuk çiftlik¬lerinde bulur: birer tavuk sığacak genişlikteki kafeslerde gramajı teknik usullerle hesaplanmış özel yemlerle beslenirler; kesimlik hâle gelene kadar yumurtalarından istifade edilir ve çoğu daha yaşını ik¬mal etmeden, süslü ambalaj ve markalarla beyaz et ihtiyacını karşı¬lamak üzere sofralara nakledilirler. Zavallıcıklar; hemcinsleri olan tabii tavuklar gibi sere serpe gezemeden, fışkılığı bir kez olsun dide¬meden; dahası, hiçbir zaman anaç tavuk olup cücük yetiştirmek ya da haremi farklı ırklardan dilberlerle dolu bir beyzade keyfiyle çöplü¬ğünde efelene efelene gezemeden, yıllarca vakte şahadet etmek guru¬runu taşıyamadan kendilerini elektrikli kesim aletinin önünde bulur¬lar. Hoş, kendi hâllerine de bırakılsalar sıhhatli ve uzun bir ömür sürdürecekleri yoktur; çabuk ete gelsinler gayretiyle öyle tuhaf mad¬delerle besiye çekilmişlerdir ki, kesimlik hâle geldiklerinde karaciğer¬leri çoktan çürüğe çıkmıştır.

c.
Makine cücükleri ya sarı renklidirler ya beyaz. Başka renk¬lerine fazla rastlanılmamaktadır. Yumurtaların sadece iki ırktan seçi¬lerek konulduğundandır desek, yine de arada bir soyaçekim gereği bazılarının en azından ton farkıyla da olsa farklılık göstermesi iktiza eder diye düşünüyorum. İşin bizim bilmediğimiz teknik bir tarafı olabilir; bildiğim, bütün makine cücüklerinin birbirlerine benzer davranışlar gösterdiğidir. Kuluçka Makinesine giren yumurta¬lardan yedi göbek evvelinden sürüp gelebilen, cedlerine münhasır özellikler kökten kazınmış gibidir.
Normal yollarla dünyamızı ziynetlendirmiş tavuk yavruları rengârenktirler: kimi siyah, kimi beyaz, kimi alaca, kimi bıldırcın çili, kimi kahverengi, kimi kırmızıya meyyal... Davranışları da renkleri gibi çeşit çeşittir: kimi tez canlı, kimi atak, kimi nazlı, kimi dalgın, kimi yırtıcı... Bu çokrenklilik; sipariş üzerine yaşanmayan, makineden döl kapmayan bir hayatın süreğinden başka birşey değildir.

B.
Kuluçka cücüklerinin tabii çevrede yaşayabilme imtihanın¬dan sınıfta kaldığı günlerde; Anadolu'dan göç ederek büyük şehirlere yerleşen birinci kuşak, yanlarına cicili bicili evlatlarını da katarak, sılay-ı rahim maksadıyla doğdukları köyü ziyarete gelirler. Baba ocağı tütmez olmuşsa bile, amca dayı gibi yakın akrabaların candan ilgisiyle izzetlenirler. Anne ve baba, bir yığın hatırayla dolu köylerinin dağını, tepesini, çayını, çeperini gezmeye başlarlar; cana can katılmış; beniz¬lerine kan, dizlerine fer gelmiştir. Ne var ki, çocuk işin tadını kaçır¬maktadır: leblebi yer dişi kırılır, damdan düşer başı yarılır; akranla¬rına uyarak derede çimince yaz günü zatülcenp geçirir, güneşte kalır çarpılır; merkebin kuyruğunu çeker çifte yer, kendini sevmek isteyen ihtiyarın sakalını yolar; saklambaç oynarken ısırgan otlarının arasına siner, kolu budu dağlanır...
Artık işin çekilir tarafı kalmamıştır; ev sahiplerinin bütün ih¬timamına rağmen başı beladan kurtulamayan yavrucağın bir ardni¬yeti de yoktur amma; ne havasına uyabilmektedir köyün, ne suyuna, ne huyuna. Bir müddet daha köyde kalmayı arzu etmelerine rağmen, anne baba mecburi dönüş hazırlığına başlar. Sülalenin ihtiyarları da bir daha görür müyüz, göremez miyiz düşüncesiyle kalmalarını iste¬mektedirler; ne var ki çocuktan herkes yaka silker hâle gelmiştir, bir de başına bir iş gelmesinden korkulmaktadır; sükûtu yeğlerler. Yalnız, içlerinden en umur görmüşü sitem makamında:
- Yeğenim, çocuk değil bu sizin oğlan, Makine cücüğü; nasıl yetiştirdiniz bu veledi. Demekten kendini alamaz.
Mislini nice gördüğümüz bu arifane teşbih, aynı zamanda bir sosyal durum tespitidir. Bozkırda yadırganan Makine cücüğü mi¬sali çocukların, kentlerimizde artık yadırganmaması, oraların daha erkence Makineden çıkan insanlarla dolmuş olmasındandır herhâlde. Zamanın bizim bulunduğumuz noktasından bakıldığında kuluçka makinesinden çıkan insan türünün ülke, din, ideoloji, köy, kent farkı dinlemeden seri bir şekilde çoğaldığı daha açık görülmektedir. İnsanları tornasına alarak ciyak ciyak biçim veren bu global makine ne menem bir icat ise, her türlü farklılığa karşı tahammülsüzdür.
Köy, şehir, sokak, mahalle, komşuluk gibi insan ilişkilerini tanzim eden müesseseler üstü hüviyete sahip medeniyet uzuvlarına kıran girmiştir, sanki; hepsi birbiriyle peşpeşe ya da aynı zamanda boyun düşürmüştür. Tek umut ve çıkış kapısı gibi görülen okulla¬rımız; "maruf"u toprağın ve insanın damarına zerkedebilecek bir ma¬arif kapısı olmak şöyle kalsın, mekanik bir terbiye anlayışının tatbi¬kat sahası gibi düzenlenerek, şizofrenik bir kaç neslin yetişmesinde üstün bir rol oynamıştır. Karşımızda, freni tutmaz hale düşmüş, em¬niyetsiz bir toplum vardır; önden gideni kapar, arkada kalanı teper.

a.
İtirazınız vardır bilirim. Benim kızım yenilikçi, çağdaş, özgür bir gençtir demektesiniz. Saydıklarınız, bir sosyal şahsiyet olan insa¬nın, başkaları ile olan ilişkilerini tasvir eden kavramlar değil; zaman¬dan, tarihten, kültürden, beşerî hayattan tecrit edilmiş bir varlığın etiketleridir. Bu varlık, rüzgâr ne yana eserse perçemini o yana düşü¬recek; yenilik adına argoyu, çağdaşlık adına malı götürmeyi, özgür¬lük adına arsızlığı anlayabilecektir... Hatta bu ısmarlama özellikler; onun, kendini kaba hatlarla kütleleştirerek, hiçbir inceliğe geçit ver¬meyen biri hâline gelmesine; insan sıfatından, sadece ve sadece biyo¬lojik organizma olmaya doğru bir çevrim geçirmesine rıza göstermek¬tesiniz.
İtirazınız vardır bilirim. Benim oğlum dindar, muhafazakâr, millî değerlerine bağlı bir gençtir demektesiniz. Siz de dikkat ederse¬niz "kabala karpuz" pazarlar gibisiniz; bu sözler, görücü gidilen kızın ailesine "laf ola" cinsinden sıralanan ve oğlunuzun şahsiyetini ifade etmeyen lakırdılardır. Bunlar yerine; efendilik, dürüstlük, nezaket, te¬vazu gibi başkaları ile geliştirilen ilişkileri vurgulayan vasıflar sayıla¬bilmeliydi; üstelik yakın geçmişimizde bu vasıflar yerli halk içinde pek muteber idiler. Farkında olmadığımız ya da görmezlikten geldiğimiz büyük bir kaybı yaşıyoruz; "ilmihâl" ile günlük hayata si¬rayet eden bir din anlayışının, hayattan tehcir noktasını çoktan geçtik bile.
Birbirinin zıddı gibi görünen bu iki tip, kendi içlerinde sarı¬nın ve beyazın dışında renkleri havî değildir. Aynı makinenin torna¬sına sokulmakta beis görülmediği müddetçe sarı ve beyaz arasındaki mahiyet farkı giderek kaybolacaktır. "Ortayol" hiçbir zaman belirme¬yecektir; çünkü yollar pusludur.

b.
Global makinenin şirret bir deveranı var; mintanınızın ete¬ğini esirgerken, kolağzını kaptırıyorsunuz; çekmeye başlıyor sizi, di¬renmeseniz alıp götürecek; kendiniz kalmanızı sağlayan ne varsa tü¬leyecek, sonra bir işaret asılacak yakanızın bir tarafına. Dehşetli bir kâbus bu… Görünen o ki, çokseslilik parolası ile çıkılan yol üstünde, ne kadar ses sahibi varsa susturulacaktır.
Hâlden tedirgin olan bazı insancıklar; çağdaş topluluklara intisap yoluyla, bir "anaç"a sığınma ihtiyacını fiilleriyle izhar etmek¬tedirler. Anaç rolünü sergileyenler, kanatları altına almaya gördükle¬rini biraz kolundan, biraz kanadından kırparak "şimdi kuşa benze¬din" deyip ortalığa salmakta; kuşa benzeme istidadı göremediklerine ise "çürük elma" muamelesini reva görmektedirler. Tarz itibariyle, ev¬reni haddesinden geçirmenin hesaplarını yapan global makinenin küçük bir modeline benzeyen çağdaş toplulukların haşmetli ve hey¬betli reislerinden pekçoğunun içlerinin kofluğu, eteğinin gölgesine duldalanmak isteyen tıfılları nasıl sarsmaktadır kimbilir.

z.
Yabancı dille eğitim yapan mekteplerimizden birinde mü¬rebbiyelik yapan, bir matmazelin beyanıdır: "Burada aritmetiği kuv¬vetli tavuklar yetiştirmekteyiz". Tavuklar, kendilerine ayrılan daracık alanlarda, gramajı iyi ayarlanmış teknik bilgilerle donatılmakta ve folluğa iyi cins yumurta bırakır hâle gelmenin bedelini ödemektedir¬ler.
Belli bir zaman sonra sanırlar ki, dünyada bir tek tavuk ırkı yaşamakta, herkes gıdaklamakta ve yumurtlamaktadır; oysa, alıcı kuşlar, tilkiler, kurtlar da vardır gerçek hayatta. Ve, hiçbir zaman bu vahşilere karşı ne yapılacağına dair tecrübî bilgileri, onlara yaşayarak ve yaşatarak aktarmış bir anaçları olmamıştır.
Kuluçka Makinesi çok iyi korunmaktadır.
_______
LUGATÇE
Cücük: Civciv. Özelde tavuk, genelde her türlü kuş yavrusu.
Ferik: Henüz yumurtlamaya başlamamış genç tavuk.
Gurk: Kuluçkaya yatan tavuk.
Pinlik: Kümes.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder