Türkiye aklı cebinde girişimcilerin, ticarethanesidir. Aklı cebindelerin dernek seçimlerinde niza olduğunu duymadım, zaten arkabahçelerine muhalif sokmazlar.
Üyelerinde bize malum olmayan başka özellikler aranıyor olmalı ki, öyle her zengine, sanayiciye buyur demezler. Kapalı, esrarengiz, sıkı örgütlenmişlerdir; azlıktırlar ama çokluğu etkileyecek işler çevirirler. İktidarlar bunlarla iyi geçinmelidirler, çünkü devlette derinlikleri vardır; savunma -siz anlarsınız- ihaleleri başta olmak üzere, devlet bürokrasisinin tekmil hacetini tomar tomar vatan aşkıyla yerine getirirler. Eh biraz da kazanırlar, para dediğin kirli eldir; arada bir dilim böyle sürçer. Adam Smith olsa “gizli el” derdi. Ama adamın gizli el dediği, bizim girişimciler derneğinin gizli eli değildir.
Beyzadelerimizin aristokrat bir geçmişleri yoktur, buraya dikkat edelim. Palazlanmadan önce zengin de değildirler, buraya da dikkat... Taşra vilayetlerdendirler, ayıp değil bazıları da köylüdürler, mühim bir kısmı da Türkiye’ye yeni sayılabilecek tarihlerde gelmişlerdir. Genellikle Avrupalı girişimciler muhafazakârlarla yahut liberallerle iş tutarlar; bizdekiler “TSE garantili” olduğu için devletle derin bağlantılar kurarlar. İstisnasız çok ani ve çok hızlı yükselmişlerdir, hayatlarının bir anında devletin müşfik eli “yürü ya gülüm!” diyerek sırtlarını tıpışlamıştır, hepsine birden dikkat edelim. Hani bu dikkat çekici özelliklerden hareketle bunlara bir tür devşirme diyeceğim, dilim varmıyor.
Aklı cebindeler; sivilleşme, sivil anayasa gibi nedense sağ iktidarlara ihale edilen adımlardan memnun gibi gözükürken; yüz seksen derece kıvırarak, ince takıyyelerini dengelerler. 28 Şubat hareketinde oynadıkları rol, “dikkat edelim!” dediğim bütün hususlar iyot gibi açığa çıkmıştır; iyot için ansiklopediye bakınız. Bir de gazeteci almıştılar aralarına, adam şaşırdı; meslektaşlarını ihbara başladı, saçtı saçmaladı. Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz’ın ayakkabılarını ihbar ederek durumdan vazife çıkarmıştı, hatırlarsınız. Aslında başarılı olacağından korktukları için, adamcağıza ayakkabıdan taarruz ettiler. Onun başarılı olması, babaların zararınadır çünkü. Merkez Bankası’ndan sızan bir ince tüyo, kimbilir aklı cebindelere ne paralar kazandırmıştır.
O da var ama kendilerine rakip girişimciler çıkartacağından korktukları için değil, vazife ve konumları icabı post-modern darbenin ve benzerlerinin içinde olmak zorundadırlar. Gerçekte girişimci filan değil, önce para kazandırılan, sonra parayla para kazanan tiplerdir. Riski asla sevmezler, keşif icat hak getire, ihalecidirler, istihdam peydahlamak gibi insanî bir dertleri yoktur. Batılı anlamda kapitalist değil, şark zadegânlığının modifiye biçimidirler. Liberal hiç değildirler. Kendileri için liberalizm yanlısıdırlar. İbareleri, “Bize dokunmayın, biz yapalım, biz geçelim! Nasıl olsa Türkiye bizim için dönmektedir!” biçimindedir. Halk bu tür adamlara dudak bükmüş ve “Paran varsa aklın var!” sözüyle dokundurmuştur. Akılları paraları kadardır ve paralarınca konuşurlar. Girişimci, parası olduğu için akıllı olan değil, aklı olduğu için para kazanandır.
İktisadın en önemli faktörü girişimcidir. Türkiye’yi ve benzer ülkeleri namuslu ve gözükara girişimciler düze çıkarabilir; devlet de girişimcinin ahlaklısını ve maneviyatlısını sevmelidir ve tabii çeviğini. Şu haliyle ve uzunca zamandır “Sarı girişimcilik” diyebileceğimiz bir renge sahip, sahte işadamlarının iktidar ve siyaset faktörü olarak rol kestiği bir ülkede yaşıyoruz. “Sarı girişimcilik” neydi diye ekonomi sözlüğünüze bakmayın bulamazsınız; icadımdır, çağrışım yoluyla sarı sendikacılıktan türettim. Devletle iş tutarak kazanan, istihdam yaratmayan, rantçı mütegallibeye sarı girişimci denir. Kısaca öyle, sözlüğünüze ekleyebilirsiniz.
Sarı sendikacılık ne mi? Sayfayı çevireyim, o konuda da âcizane mülahazamız olacak; âcizane ama halisane…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder