4 Eylül 2011 Pazar

Şerefli bir yalama

Bu adam tam bir karamizah sermayesi, muhalefet yapmaya ehil değil! Gaflarından, çarklarından dolayı cezaî muamele niyetine yazı yazan ve kolayca malzeme bulan yazar taifesi ne yaparlar bilmem ama bence ciddiye almalılar…

Muhalefet, çok büyük donanım ister; bir fikre, davranışa “kötü” demek yetmez, “iyi” nedir bilmek gerekir. Karşıta karşı koymak insanı sadece taraftar yapmaya yeter; maçı ise taraftar değil oynayan takım kazanır. “İyi”yi bilmeyen ve tahakkuk için çaba harcamayan bir muhalefet; kötüyü oynadığında bile kazanan iktidarlar için gerçekten lütuftur.

Muhalefet takımının sesi, seçim söyleminde partileri iktidara getiren iradeye “Bana ne, bana ne; beni al onu alma!” şarkısı söylemeyi tercih eden bir ergen gibiydi. Seçimden sonra ise, arzusu yerine getirilmediğinde kızan ve tükürme tepkisi veren çocuklara döndü. Ana muhalefet liderine hakaretamiz tek kelime etmedim; ifademdeki sertlik, iktidardakilerin de muhalefet tabanının neyle istismar edildiğinin farkına varması içindi. Muhalefet liderine söylediklerimin, iktidarı yüceltmek gibi hiçbir amacı yoktur/olamaz; bütün iktidarların muvazzafları zaten ve daima vardır. Muhalefet için çizdiğim portre, ince düşünülmüştü ve resmedilen “tarihî tip” muhalefete ve iktidara devirlerini ve devrelerini aşan bir beşerî harita sunuyordu.

Demokrasiye çekilen kalın ayarlarda, bu beşerî coğrafyanın irrasyonel tortularına dayanan mücadele anlayışı yatmaktadır. Terörün odağıyla alenî işbirliğinin nasıl okunması gerektiği, 28 Şubat işbirlikçilerine bakarak anlaşılabilir. Muhalefetin iktidarın uygulamalarıyla herhangi bir ihtilafı yoktur; sadece “tam cephe mücadele” mantığı vardır; muhalefetin ana lider portresi, yalnızca sadık tabanını cephede tutmak için belirginleştirilmiştir. Ergenekon’un çok miktarda aday gösterebilmesi ve milletvekili seçtirebilmesi, post-modern darbe tekniğiyle liderlik koltuğunun el değiştirmesiyle mümkün olmuştur.

Deniz Baykal’ın Müslüm Gündüz’den farkı yoktur; Baykal’ın Fadime’sinin, rol icabı Fadime gibi olup olmadığı önemli değil, mahiyet aynıdır. “Kimlikli mücadele” sürdürenlerin “kişilikli muhalefet” yapamamalarının tek sebebi, terörle az ya da çok kesişmeleridir. Ergenekon’un ulusalcılık ideolojisi, muayyen bir ulusa (Türklere hele hele hiç) üstünlük kazandırmak değil; cephe mücadelesi sürdürecek nüfus yoğunluğuna sahip etnik ve dinî kesimleri “yüzde altmış dört”ün karşısında tutma taktiğidir. Bu rakam, yüzde elliden daha rahatsız edicidir. Terör örgütüne sahip yahut entegrasyon içinde olamayanların sayımıdır çünkü…

Ergenekon’da yolları kesişen “müsaadeli milletvekilleri”nin solla en ufak geçmişlerinin olmayışı, “Türk solu ile Kürt solu”nun cepheci kimlik zeminini ve kişilik zafiyetini gösterir. Bu cephe mücadelesinde ayrışan bir kesim de “Türk ulusalcı”lardır. Ulusalcı Türk olmaz; bir Türk ulusalcıysa, Türk solu ile Kürt solunun kesiştiği yerdedir. Devlet Bahçeli “kendi ulusalcıları” tarafından tam anlamıyla figüratif bir siyasetçi konumuna düşürülmüştür. “Türk ulusalcı”lar kıblesizdir, hilalsiz bütün kimlikler de hükümsüzdür. Sayın Bahçeli, politikacılığının olgunluk zamanında Türk Milliyetçiliği’nden, “Türklerin Milliyetçiliği”ne adım atmayı düşünme cesaretini göstermelidir. Z. Gökalp: Türklere içeriden bakan biri değil, harice çıkarak modernizme uygun Türk imal etme ideolojisinin markalaşmış ismidir; tarih-dışıdır. Bir Türkün Ergenekon’la bağlantısı, Çinli olmasıdır.

Muhalefetin mücadelesi, muhalefet değildir; muhalefet rolü, meclisteki milletvekili parmağının denetlenebilir ve yönlendirilebilir sayıda olmasının bir sonucudur. İktidarın yaptığı açılımlar yetersiz, hatta göz boyama olarak değerlendirilebilir; muhalefetin ise bildiğimizden ve okuduğumuzdan öte hiçbir açılımı olmamıştır. “Tükürdüklerini yalayacaklar!” ifadesi, hoşuma gitmemişti; ama “Yasalar özgürlükleri genişletecek şekilde yorumlanmalı!” cümlesiyle özetlenecek mutabakat metni, tükürmek yerine tefekkür eden bir muhalefete ihtiyacımız olduğunun göstergesidir. Muhalefet, bizim işimizdir!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder