Birilerine göre İslamcı!
Birilerine göre milliyetçiyim, aslında bunu diyenler “ırkçı” diyecekler de kendi ırklarından dolayı yumuşatıyorlar!
Süper Tesevî’ye göre “dindar milliyetçi”yim. Bunu sevdim, en azından dinime hassasiyet gösterilmiş.
Birilerine göre sağcıyım! Aman ne ayıııp!
Tabii mukaddesatçılığım da var ve bazen milliyetçi-mukaddesatçıyım!
Kanıma dokunduğunda cemaatleri de kayırdığım olur, Fethullah Gülen’le kafayı yemiş az sayıda adam cemaatçi de der!
İktidara hakkaniyet çerçevesinde teşvik edici sözler söylediğimde, bir de bakmışım “muhafazakâr dindar” olmuşum! Bu yeni moda; üstelik kuzu gibi iktidar önünde pür-ihtiram eğilmemizi sağlamaya müteveccih bir taktik... Yemezler...
Aklınızı başınıza toplayın; elinize bir külek çamur alıp ona buna sıvamak suretiyle, kendinize “özge” bir yer edinmek çabasından vazgeçin. Azıcık da olsa “Nazarberkadem” yürüyün de, kendinizi adam edin. “Ben” kendi üzerimden misal verdim ama bu hikâye sadece benim değil, bana benzeyen çok sayıda evlad-ı vatanındır. Özellikle son zamanlarda, gazetelerin mahut ve bence daima müphem köşelerine baktığımda bu çaktırmadan “karalama” işlemlerine tanık olmaktayım. Elinde kaleminden başka lobisi olmayan şair-yazar takımına “birilerinin” attığı çamur, ellerinin kirini göstermektedir.
Unuttum! Sağcıyım da...
Sağcı, eskiden solukbenizliler tarafından yüzde yetmiş beşlik yerli karartıyı toptan tahfif için kullanılırdı; artık ölçüsüzce ve dengesizce okur-yazar “sağdan gelme-sonradan görmeler” tarafından da sarfedilmeye başlandı. Kompleksli olmaya gerek yok ağalar; kişilik, temeli değişmemekle beraber terakkiye açıktır. Geçmişinizi hor görmeye başladığınızda fena halde istismar edilirsiniz; dik durun!
Türk olmam idarî tarihim gereği faşistliğe aday olmamdır; bir defa “Türküm” yahut “Biz Türkler!” demişsem katî delillerle faşistimdir. Herkese “İslamcı” denilmez. Kalem sahibi müslüman iseniz, siyasetçi iseniz, aydın(!) iseniz “İslamcı yazar, şair, siyasetçi bilmem ne”sinizdir. Bir de bunu hemencecik kartvizit gibi kullananlar vardır; oysa etiketin önce kalitenin sonra kullanılması tehlikelidir. Bilerek ve bilmeyerek kabullenen ve kullananları tefekküre davet ediyorum. “Dindar milliyetçi” vasfı çok özel bir tanımlama, Ehl-i sünnet ve’l cemaat Türklere atfedilmiştir. Mukaddesatçılığımı hiç sormayın; özetle İstiklal Marşı’nı ontolojik bir millet tasavvurunun ifadesi kabul edişimdendir.
Ne dememi beklersiniz?
Bu lakapları, vasıfları takanların beklentisi şu: Ben, senin bildiğin müslümanlardan değilim, ben senin bildiğin Türklerden değilim, ben senin bildiğin milliyetçilerden değilim, ben senin bildiğin sağcılardan değilim v.s. diyeceksiniz; sonra da kendinizi tarif etmeye başlayacaksınız! Nefs müdafaası refleksine sürüklenerek, kendimi “birileri”ne takdimi zül sayarım. Ben/bencileyinler, lütfen ağzınızdan çıkanı kulağınız duysun, kaleminizden akanı da aklınızdan ve yüreğinizden filtre edin.
Siz sayın birileri!
Bu dediklerinizin tamamı fazlasıyla bende mevcuttur! Ama sizin sözünüzle parçaladığınız ve işlem yapmaya müsait hale getirdiğiniz biçimiyle değil, aslı ve asaletiyle vardır; istisnasız hepsinin de bir tarihi ve bir “hakikat”i vardır. Birilerinin düşüncesiyle ve düşündüğü gibi var olacaksam, hiç olmayayım daha iyi...
Varım ve düşünüyorum!
4 Eylül 2011 Pazar
Ben senin bildiğin sağcılardan değilim!
Birilerine göre tastamam faşistim!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder